Twilight Fan

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight


    Breaking Dawn 11.Bölüm

    Daphne
    Daphne
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 164
    Kayıt tarihi : 15/11/10
    Yaş : 29
    Nerden : Twilight'tan

    Breaking Dawn 11.Bölüm Empty Breaking Dawn 11.Bölüm

    Mesaj tarafından Daphne Salı Kas. 16, 2010 1:03 pm

    Ben hala yerdeyken, Sam diğerlerini düzene sokmaya başladı. Embry ve Quil benim yanımdaydılar, benim toparlanıp, başa geçmemi bekliyorlardı.
    Ayağa kalkma ve onlara öncülük etme güdüsünü, ihtiyacı hissedebiliyordum. Baskı gelişti ve onunla boşu boşuna savaştım, olduğum yere, toprağa sinmiştim.
    Embry sessizce kulağıma mızıldandı. Kelimeleri düşünmek istemedi, Sam’im dikkatini üzerime çekmekten korkuyordu. Onun kalkmam için, son kez yapmam ve halletmem için kelimesiz ricalarını hissettim.
    Sürüye korku hakimdi, kişisel olarak değil, hepimi için. Hepimizin hayatta kalacağını hayal edemiyorduk. Hangi kardeşlerimizi kaybedecektik? Hangi zihinler bizi sonsuza kadar terk edecekti? Bu sabah hangi kederli aileleri avutuyor olacaktık?
    Biz bu korkularla meşgulken, zihnim diğerleriyle çalışmaya başladı, birlikte düşünme. Otomatikman yerden kalktım ve kürkümü titrettim.
    Embry ve Quil rahatlayarak burunlarından soludular. Quil burnunu burnuma bir kez dokundurdu.
    Zihinleri öç alma ve kararlılıkla doluydu. Cullen’ların yeni doğanlarla olacak savaş için hazırlanmalarını izlediğimiz geceleri hep birlikte hatırladık. Emmett Cullen en güçlüleriydi, ama Jasper daha büyük problem olacaktı. Yıldırım çarpması gibi hareket ediyordu. Güç, hız ve ölüm bir arada. Kaç yüzyılın tecrübesine sahipti? Tüm diğer Cullen’ların ona rehber olarak bakması için yeteri kadar.
    Yandan kuşatmak istersen ben başa geçerim, diye önerdi Quil. Onun zihninde diğerlerinin çoğundan daha çok heyecan vardı. Quil Jasper’ın direktiflerini izlediği o gecelerde, becerilerini vampirlerinkine karşı denemek için ölüyordu. Onun için bu bir karşılaşma olacaktı. Hayatının tehlikede olduğunu bildiği halde, onu bu şekilde görüyordu. Paul de onun gibiydi, ve hiç savaşa katılmamış olan çocuklar, Colin ve Brady de. Sam de muhtemelen aynı olurdu – eğer rakipleri arkadaşları olmasaydı.
    Jake? Quil beni hafifçe dürttü. Nasıl devirmeyi düşünüyorsun?
    Sadece kafamı salladım, konsantre olamıyordum – emirleri takip etme baskısı, kukla ipleri gibi tüm kaslarıma kancalarla tutturulmuş gibiydi. Bir adım ileri, bir adım daha. Seth Colin ve Brady’nin arkasından sürükleniyordu – Leah orada başa geçmişti. Diğerleriyle plan yaparken Seth’i yoksaydı, onun Seth’i savaşın dışında bırakmayı tercih edeceğini görebiliyordum. Küçük kardeşine kardı duygularında anneliğe ait kesinlik vardı. Sam’im onu eve götürmüş olmasını diledi. Leah’ın şüphelerine kayıtsız kaldı. O da kukla iplerine ayak uyduruyordu.
    Belki direnmeyi kesersen… Embry fısıldadı.
    Sadece kendi işine odaklan. Büyük olanlar. Onları altedebiliriz. Biz onlara sahibiz. Quil kendini hazırlıyordu, büyük maçlardan önceki motivasyon konuşmaları gibi.
    Bunun ne kadar kolay olduğunu görebiliyordum – işimden başka bir şey düşünmemek. Jasper ve Emmett’e saldırdığımı hayal etmek zor değildi. Daha önce buna çok yaklaşmıştık. Onları daha önce uzun süre düşman olarak düşünmüştüm. yine yapabilirdim. Ben sadece onların benim koruyacağım şeyi koruduğunu unutmak zorundaydım. Onların kazanabilmesini neden istediğimi unutmak zorundaydım.
    Jake diye uyardı Embry. Oyuna odaklan.
    İpler yığınına karşı gelerek, ayaklarımı tembelce kıpırdattım.
    Bununla savaşmanın faydası yok. Embry tekrar fısıldadı.
    Haklıydı sam ne istiyorsa onu yapacaktım, eğer bunu zorlamaya niyetliyse. Ve öyleydi. Açıkça.
    Alfa’nın otoritesinin iyi bir sebebi vardı. Bizimki kadar kuvvetli bir sürü bir lideri olmadan pek de güç ifade etmezdi. Etkili olabilmek için birlikte hareket etmek, birlikte düşünmek zorundaydık. Ve bir vücuda sahip olmak bir başı gerektiriyordu.
    Peki ya Sam şimdi yanılıyorsa? Kimsenin yapabileceği bir şey yoktu. Kimse onun kararını tartışamazdı.
    Bir şey hariç.
    Ve işte oradaydı - hiç ama hiç sahip olmayı istemediğim bir düşünce. Ama şimdi bacaklarım iğnelerle bağlanmışken, rahatlamayla istisnayı fark ettim, rahatlamadan da öte vahşi bir neşeyle.
    Kimse Alfa’nın kararını tartışamazdı - benim dışımda.
    Hiçbir şey kazanmamıştım. Ama benimle doğan şeyler vardı, suçlamadan vazgeçtiğim şeyler.
    Hiçbir zaman sürüyü yönetmek istememiştim. Şimdi de istemiyordum. Hepimizin omuzlarımıza binen kaderlerimizin sorumluluğunu istemiyordum. Sam her zaman benim olabileceğimden daha iyiydi.
    Ama bu gece yanılıyordu.
    Ve ben ona diz çökmek için doğmamıştım.
    Doğuştan gelen hakkımı kucakladığım saniye bağlar vücudumu bıraktı.
    Onun içimde biriktiğini hissettim, hem özgürlük hem de boş bir güç. Boş çünkü, bir Alfa’nın gücü sürüsünden gelirdi ve benim sürüm yoktu. Bir saniye için yalnızlık beni bunalttı.
    Şimdi sürüm yoktu.
    Ama Sam’in durduğu yere yürüdüğümde dik ve kuvvetliydim, Paul ve Jared ile plan yapıyordu. Gelişimin sesine döndü, siyah gözerini kısıldı.
    Hayır, dedim ona tekrar.
    Onu tam olarak duydu, yaptığım seçimi düşüncelerimde Alfa sesimde duymuştu.
    Şok olmuş acı bir havlamayla bir adım geri sıçradı.
    Jacop? Sen ne yaptın?
    Seni takip etmiyorum Sam. Bu kadar yanlış bir şey için değil.
    Bana gözlerini dikip baktı, afallamıştı. Sen… sen ailene karşı düşmanlarını mı tercih edeceksin?
    Onlar – kafamı salladım, netleştirdim – onlar bizim düşmanlarımız değil. Hiç olmadılar. Onlara gerçekten zarar vermeyi düşünmeden önce, iyice düşünmeden önce, bunu göremedim.
    Bu onlarla ilgili değil, bana hırladı. Bu Bella’yla ilgili. Senin için hiçbir zaman tek olmadı, seni seçmedi ama sen onun için hayatına zarar vermeye devam ediyorsun.
    Bunlar ağır ama doğru sözlerdi.
    Belki haklısın. Ama sen onun yüzünden sürüyü imha edeceksin, Sam. Onlardan kaçının hayatta kaldığı önemli değil, her zaman ellerinde kan(cinayet) olacak.
    Ailelerimizi korumak zorundayız.
    Neye karar verdiğini biliyorum Sam. Ama benim için karar vermiyorsun, artık değil.
    Jacop – kabileye sırtını dönemezsin.
    Onun Alfa emrinin yankılanan sesini duydum, ama bu sefer ağır değildi. Artık bana uygulanmıyordu. Çenesini kenetledi, beni onun sözlerine karşılık vermeye zorlamaya çalışıyordu.
    Öfkeli gözlerine baktım. Ephriam Black’in oğlu Levi Uley’inkini takip etmek için doğmadı.
    Yani bu mu Jacop Black? Boynundaki tüyler dikleşti, ağzı dişlerinden geriye çekildi. Paul ve Jared onun yanından homurdandılar ve tüyleri kabardı. Beni yensen bile sürü seni takip etmez!

    Şimdi, ani bir hareketle sarsılırken, boğazımdan şaşkın bir inleme çıktı.
    Seni yenmek mi? Seninle savaşmayacağım Sam.
    O zaman planın nedir? Ben kenara çekilmiyorum, böylece sen kabilenin pahasına vampirin dölünü koruyabilirsin.
    Kenara çekilmeni söylemiyorum.
    Eğer onlara seni takip etmelerini emredersen –
    Asla kimseyi isteklerinden soğutmayacağım.
    Kelimelerimdeki yargılamadan irkilirken kuyruğu ileri geri sallandı. Bir adım attı ve artık burun burnaydık, açıktaki dişleriyle benimkiler arasında santimler vardı. Bu zamana kadar ondan daha çok uzadığımı fark etmemiştim.
    Birden fazla Alfa olamaz. Sürü beni seçti. Bu gece bizi parçalayacak mısın? Kardeşlerine düşman mı olacaksın? Ya da bu deliliği sona erdirip bize tekrar mı katılacaksın? Her kelime emirle döşenmişti, ama bana dokunamazdı. Damarlarımda saf Alfa Kanı akıyordu.
    Neden birden fazla Alfa erkeğin bir sürüde bulunamadığını görebiliyordum. Vücudum meydan okumaya cevap veriyordu. Hakkımı savunmak için içimde kabaran içgüdüyü hissedebiliyordum. Egemenlik yarışı için gerilmiş kurda has asli öz parçam.
    Bu tepkiyi kontrol etmek için tüm enerjimi odakladım. Sam’le gereksiz, yıkıcı bir savaşa girmeyecektim. O hala benim kardeşimdi, onu reddediyor olsam da.
    Bu sürü için sadece bir Alfa var. Bunu inkar etmiyorum. Sadece kendi yoluma gitmeyi seçiyorum.
    Şimdi bir vampir topluluğuna(coven-tam karşılığını cadı meclisi:s) mı aitsin?
    İrkildim.
    Bilmiyorum Sam. Ama şunu biliyorum ki –
    Sesimde Alfa’nın ağırlığını hissettiğinde ürkerek geriledi. Onu bana dokunmasından daha çok etkiledim. Çünkü onu yönetmek için doğmuştum.
    Sen ve Cullen’lar arasında duracağım. Sadece sürünün masum – bu kelimeyi vampirler için kullanmak zordu, ama doğruydu – öldürmesini izlemeyeceğim. Sürü bundan daha iyisi. Onlara doğru şekilde öncü ol Sam.
    Ona arkamı döndüm ve ulumalar korosu çevremdeki göğü yardı.
    Tırnaklarımı yere geçirerek, sebep olduğum arbededen uzağa hızla koştum. Çok fazla vaktim yoktu. En azından Leah beni geçebilecek tek kişiydi, ve ben avantajla başlamıştım.
    Ulumalar uzaklaştıkça azaldı, ve sesler gecenin sessizliğini bölmeye devam ederken rahatladım. Henüz arkamda değillerdi.
    Sürü toparlanıp beni durdurmadan önce, Cullen’ları uyarmalıydım. Eğer Cullen’lar hazırlanmış olursa bu Sam’e çok geç olmadan yeniden düşünmek için bir sebep verebilirdi. Hala nefret ettiğim beyaz eve doğru hızla koştum, evimi arkamda bırakarak. Artık bana ait olmayan ev. Ona arkamı döndüm.
    Bugün diğer günler gibi başlamıştı. Yağmurlu günışığıyla devriyeden eve gelmek, Billy ve Rachel’la kahvaltı, kötü TV şovları, Paul’le atışma… nasıl da tamamen değişmişti, gerçeküstüne dönüşmüştü? Nasıl her şey karışmış ve bulanıklaşmıştı ki şimdi buradaydım, tek başıma, gönülsüz Alfa, kardeşlerimden ayrılmış, vampirleri onlara tercih etmiş?
    Korkuyor olduğum ses sersemlemiş düşüncelerimi böldü – büyük patilerin toprağa yaptığı yumuşak darbelerdi, arkamdan kovalayan. Kendimi ileri fırlattım, karanlık ormana doğru roketledim. Sadece Edward’ın beynimdeki uyarıyı duyabileceği kadar yakına gitmem gerekiyordu. Leah’in tek başına beni durdurmaya gücü yetmezdi.
    Ve sonra arkamdaki düşüncelerin ruh halini yakaladım. Kızgınlık değil, coşku. Kovalama değil, takip etme.
    Sıçrayışım yarıda kesildi. Adımlarım tekrar eşitlenmeden önce iki adım bocaladım.
    Bekle. Bacaklarım seninkiler kadar uzun değil.
    SETH! Ne YAPTIĞINI düşünüyorsun? EVE GİT!
    Cevaplamadı, ama heyecanını hissedebildim. Hemen arkamdan gelmeye devam edince onun gözlerinden bakabildim, onun da benimkilerden bakabildiği gibi. Gecenin görüntüsü benim için kasvetliydi – keder doluydu. Onun için umutluydu.
    Yavaşladığımı fark etmemiştim, ama birden yan tarafımdaydı, paralel olarak yanımda koşuyordu.
    Şaka yapmıyorum Seth, burası sana uygun bir yer değil. Git buradan.
    Sırık gibi, bronz renkli kurt burnundan soludu. Arkandayım, Jacop. Bence haklısın. Ve ben Sam’in arkasında yer almayacağım-
    Oh evet seni kahrolası, Sam’in arkasında yer alacaksın! O kürklü boynunu da al, La Push’a geri git ve Sam sana ne derse onu yap.
    Hayır.
    Git, Seth!
    Bu bir emir mi, Jacop?
    Onun sorusu beni kısa süre duraklattı? Patinaz yaparak durdum. Tırnaklarım çamurda yarıklar oluşturdu.
    Kimseye hiçbir şey yapmasını emretmiyorum. Sana zaten bildiğin bir şeyi söylüyorum.
    Kalçalarının üzerine cup diye yanıma düştü. Sana ne biliyorsam onu söylüyorum – şunu biliyorum ki, korkunç sessiz: fark etmedin mi?
    Gözlerimi kırptım. Kelimelerin altında ne düşündüğünü fark ettiğimde, kuyruğum asabice hışırdadı. Bir anlamda sessiz değildi. Çok uzakta, batıda ulumalar havayı dolduruyordu.
    Geri değişmediler, dedi Seth.
    Bunu biliyordum. Sürü şimdi kırmızı alarmda olmalıydı. Tüm her şeyi açıkça görebilmek için düşünce zincirini kullanıyorlardı. Ama ben onların düşüncelerini duyamıyordum. Sadece Seth’i duyabiliyordum. Başka hiç kimse.

    Bana öyle geliyor ki ayrı sürüler bağlanamaz. Huh. Tahminimce babalarımızın bunu bilmesi için daha önce bir sebep yoktu. Çünkü daha önce sürüleri ayırmak için sebep yoktu. Asla iki sürü için yeterli kurt yoktu. Vaaav. Gerçekten sessiz. Bir çeşit acayiplik. Ama aynı zamanda bir çeşit iyilik, öyle düşünmüyor musun? İddiasına varım daha kolay, şunun gibi; Ephraim, Quil, ve Levi. Üç kişi için o kadar da saçma değil. Ya da iki.
    Kapa çeneni, Seth.
    Evet efendim.
    Durdur şunu. İki tane sürü yok. SÜRÜ var ve BEN varım. İşte o kadar. Bu yüzden şimdi eve gidebilirsin.
    Eğer iki tane sürü yoksa o zaman neden neden birbirimizi duyuyoruz da diğerlerini duymuyoruz? Sam’a sırtını döndüğünde düşündüm ki bu ayrılmak için iyi bir işaret. Bir değişim. Ve senin arkandan geldiğimde düşündüm ki bu da bir işaretti.
    Haklısın, kabul ettim. Ama, ama bu neyi değiştirir ki?
    Kalktı ve doğuya doğru koşmaya başladı. Bunun hakkında tartışmak için hiç vakit yok şimdi. Sam’den önce oraya varmış olmalıyız…
    Bu konuda haklıydı. Bu tartışma için hiç vakit yoktu. Tekrar koşmaya başladım, kendimi o kadar da sert itmeden. Seth topuklarıma yakın kaldı, İkinci’nin geleneksel yerini aldı, sağ yanımı aldı.
    Ben başka yere koşabilirim, diye düşündü, burnu biraz alçaldı. Seni takip etmedim çünkü, promosyon olarak geldim.
    Nereye istersen oraya koş. Benim için fark etmez.
    Takibe dair ses yoktu ama ikimiz de hızımızı aynı anda biraz arttırdık. Ben şimdi kaygılıydım. Eğer sürünün aklına sızamıyorsam, bu durumu daha zor kılacaktı. Saldırı uyarısında Cullen’lardan daha avantajlı değildim.
    Devriye koşarız, diye önerdi Seth.
    Ve eğer sürü bize meydan okursa ne yapacağız? Gözlerim kısıldı. Erkek kardeşlerimize mi saldıracağız? Senin ablana?
    Hayır, biz alarm veririz ve geri çekiliriz.
    İyi cevap. Ama ya sonra? Düşünemiyorum…
    Biliyorum, diye bana katıldı. Şimdi daha az güvenli. Ben de onlarla savaşabileceğimi düşünmüyorum. Ama onlar biz onlarla saldırırken, bize saldırma fikrinden daha mutlu olmayacak. Bu onları tam bu noktada durdurmak için yeterli olabilir. Artı, şu an sadece sekiz kişiler.
    Şöyle yapmayı kes… doğru kelimeye karar vermem bir dakikamı aldı. İyimser. Sinirlerimi bozuyor.
    Problem değil. Tamamen kötümser(doom and gloom) olmamı mı istersin, yoksa sadece susayım mı?
    Sadece sus.
    Yapabilirim.
    Gerçekten? Hiç öyle gözükmüyor.
    Sonunda susmuştu.

      Forum Saati C.tesi Kas. 23, 2024 11:31 am