Bundan sonra bölümler Bella'dan
Acı şaşırtıyordu.
Tam olarak bu – afallamıştım.
Anlamadım, Neler olduğundan bir anlam çıkartamadım.
Bedenim acıyı geri çevirmeyi denedi ve ben karanlığın içine tekrar tekrar saniyeleri ve ya acının düzenli dakikalarını kesen bir karanlığa çekildim, bunu daha zor ve fazla bir gerçeklik ile yapabilmek için.
Ayırmayı denedim.
Gerçeklik olmayan karanlıktı ve o çok fazla yaralamadı.
Gerçeklik kırmızıydı ve o yarımmışım gibi, otobüs tarafından ezilmişim, ödüllü bir dövüşçü tarafından yumruklanmışım, boğalar tarafından çiğnenmişim ve asite batırılmışım gibi hissettiriyordu aynı zamanda.
Gerçeklik acıdan hareket edemediğim zaman vücudumu kıvrılmış ve öfkelenmiş gibi hissettiriyordu.
Gerçeklik bir şeyin bütün bu işkenceden daha önemli olduğunu biliyordu ancak ne önemliydi hatırlanamıyordu.
Gerçeklik, öylece hızla gelmişti.
Bir an, her şey onun olmuş olmalı gibiydi. (nasıl bir cümle kurduysam ben bile anlayana kadar güçlük çektim )
Sevdiğim insanlar tarafından kuşatıldı ve gülümsemeler.
Bir şekilde, kazanma şansı olmayan, savaştığım her şeyi almak üzere olduğumu anlamış gibi göründü.
Ve sonra küçücük önemsiz bir şey yanlış gitmişti. Ben fincanımı (kupamı)eğdiği gibi izlemiştim, koyu kanı dışarı dökerken mükemmel beyazı lekelemiştim ve kazaya doğru dönüşlü bir şekilde sendelemiştim. Diğerini gördüm, hızlı eller, fakat benim vücudum gerinerek uzanmaya devam etmişti.
İçimde bir şey beni karşı yöne çekmişti. Yırtma, kırma, ıstırap…
Karanlık bunları devralmıştı ve sonra beni işkencenin bir dalgasına sürüklemişti. Nefes alamadım – daha önce bir defa da boğulmuştum ve bu farklıydı; boğazımda fazla sıcaktı.
Parçalarım kırılırken ısırmak, ayrı ayrı dilimlemek…
Daha çok karanlık.
Sesler, bu sefer acının döndüğü gibi bağırmaktı.
“Plasenta ayırmış olmalıdır!”
Sözcükler bıçaklardan daha hilebaz bir şekilde canımı acıttı. Bu sözcükler diğer işkencelere rağmen anlam ifade etmekteydi. Ayrı plasenta – ben bunun ne ifade ettiğini anladım.
O, benim bebeğimin içimde ölüyor olduğunu ifade etti.
“Onu çıkart!” diye Edward’a haykırdım. Bunu henüz niye yapmamıştı? “Nefes alamaz! Şimdi çıkart onu!”
“Morfin –“
Onun beklemek istediği buydu, bebeğimiz ölürken?! “Hayır! Şimdi-“ uygunsuz bir şekilde, boğulurcasına.
Siyah noktalar, yeni acının soğuk noktasını midemi bıçaklar gibi odanın ışığını örttü. O yanlış hissetti – ben içgüdüsel olarak rahmimi korumaya çabaladım, bebeğimi, benim küçük Edward Jacob’ımı. Ama ben zayıftım. Oksijen akciğerlerimi yaktı.
Acı, benim şimdi onu sıkı tutmama rağmen yeniden kayboldu. Benim bebeğim, benim bebeğim, ölüyordu…
Ne kadar zaman geçmişti? Saniyeler ve ya dakikalar?
Acı gitti. Uyuşukluk. Hissedemedim. Hala hiçbir şey göremedim ama her birini duyabilirdim. Akciğerlerimde yeniden hava vardı, boğazım boyunca ve harabe bedenimin içinde sert baloncuklar…
“Benimle kal Bella! Duyuyor musun? Kal! Bırakma beni! Kalp atışlarını bırakma!”
Jacob? Jacob hala burada, hala beni kurtarmayı deniyor.
Tabii ki, ona söylemeyi istedim. Tabii ki kalp atışlarımı sabit tutacaktım. Onlara söz vermemişmiydim?
Kalp atışlarımı hissetmeyi denedim ama ben kendi vücudumda kayıptım. Ben yapmakta olduğum şeyleri hissedemedim; ben doğru hiç bir şey hissedemedim. Gözlerimi kırptım ve buldum. Işığı görebiliyordum.
Neye baktığım hiçbir şeyden iyi değildi.
Gözlerim alışmaya çabaladı, Edward fısıldadı “Renesmee.”
Renesmee?
Hayal gücümün soluk ve mükemmel oğlu değil mi? Bir an şok oldum. Ve bir sıcaklık seli. Renesmee.
Dudaklarımı hareket ettirmek için uğraştım, ağzımdan kelimelerin dökülebilmesini istedim. Uzanması için uyuşuk ellerimi zorladım.
“Bırak bana… Onu bana ver.”
(bella nın vampir olarak uyanmaya başladığı sahne ,doğumdan sonraki ilk bölüm.)Herhangi bir saniyede yada günde,haftada yada senede olabilirdim ama neticede , zaman yine bir şeyler ifade etmeye başlamıştı.
Üç şey bir arada oldu, birbiriyle gelişti bunun için hangisinin önce olduğunu bilemem: zaman yeniden başladı, morfinin ağırlığı azaldı ve güç kazandım.
Vücudumun kontrolü hissedebileceğim artışlarla bana geri geldi ve bu artışlar geçen sürede benim ilk işaretlerim oldu. Ellerimi ne zaman yumruk yaptığımı ve ayak parmaklarımı aniden oynattığımı biliyordum. Biliyordum ama onları hareket ettiremedim.
Yanma her şeye rağmen küçük bir derece bile azalmadı –aslında başıma gelen olay için yeni durumumu(acıyı kastediyor) ben başlattım ,yeni hassaslığımın farkına vardım ,ayrı ayrı, her ateş damarlarımı yaladı—aşağı yukarı olayları anımsayabildiğimi keşfettim.
Neden bağıramadığımı hatırlayabildim. Kendimi bu dayanılmaz acıya katlanmaya adamamın sebebini hatırlayabildim. Acı dayanılmaz olmasına rağmen bir şeylerin bu işkenceye deydiğini hatırlayabildim.
Vücudumun solunda bir ağırlık beni tutana kadar bu düşünceler beni bir süre için içine aldı. Birisi beni seyrediyordu , orada hiç değişmeyecek olan birisi. Sadece benim için, benimle aynı mücadeleyi veriyordu vücudumun içinde kilitli kalan çığlıklarımı bulunduruyordu.
İşitme duygum netleşiyor ve açıklaşıyordu.
----------kısaltıyorum-------
‘’Hala değişmedi mi?’’
‘’Hiç.’’
Aydınlık basınç ve esintiye karşı derim yanıyordu.
‘’Bu tarafta morfinin kokusunu almıyorum’’
‘’Biliyorum.’’
‘’Bella? Beni duyabiliyor musun?’’
Biliyordum , ötesinden kuşkuluydum, kaybedecektim, dişlerimin kilidini açabilirsem --- Eğer gözlerimi açarsam, ellerimi çok fazla kıpırdatırsam çığlık atacaktım, feryat koparacaktım, kıvranacaktım ve yenilecektim---- herhangi bir hareket bütün kontrolümü kaybettirecekti.
‘’ Bella? Bella ,aşkım? Gözlerini açabilir misin? Elimi sıkabilir misin?’’
Parmaklarımda basınç vardı. Sese cevap vermek çok zordu ancak felce uğramış gibi kalabildim. Sesinin ıstıraplı olduğunu biliyordum. Şimdi o sadece benim ne kadar acı çektiğimden korkuyordu.
‘’Belki … Carlisle, belki çok geç kaldım.’’ Sesi hafifledi, geç kelimesini ifadesizce söylemişti. Karar vermekte biraz zorlandım.
‘’ Onun kalbini dinle Edward. Emmett’inkinden daha düzgün. Önemli olan hiçbir şeyi gözden kaçırmadım.O mükemmel olacak.’’
Evet, sessizliğimi korudum. Carlisle ona güven verdi. Benim yüzümden ıstırap çekmesine hiç gerek yoktu.
‘’ Ve onun…onun omurgası?’’(bebek bella nın karnındayken kendine yer açabilmek için bella nın kemiklerini kırmaya başlamıştı)
‘’ Onun yaraları Esme’ninkilerden daha kötü. Esme’yi iyileştirdiği gibi zehir onu da iyileştirecek.’’
‘’ Ama o çok hareketsiz. Yanlış bir şeyler yapmış olmalıyım.’’
‘’ Ya da her şey yolundadır , Edward. Oğlum, benim yapabileceğimden çok daha fazlasını yaptın. Güvenin onu kurtardı. Kendine kızmayı bırak. Bella iyi olacak.’’
Kırık bir fısıltıyla ‘’ O çok acı içinde.’’
‘’ Ne olduğunu bilmiyoruz. Vücudunda çok miktarda morfin var. Başına gelen olayların sonucunda ne olacağını bilmiyoruz. ‘’
Dirseğimde zayıf bir esinti hissettim. Başka bir fısıltı. ‘’Bella, seni seviyorum. Bella , çok özür dilerim.’’
Ona cevap vermeyi çok istiyordum ama ona ıstırap vermeyecektim.
----------kısaltıyorum-------
Kaygılanmaya başlamıştım.
Bebeğim neredeydi? Neden burada değildi? Neden onun hakkında hiç konuşmuyorlardı?
‘’Hayır, burada kalıyorum,’’ diye fısıldadı Edward
‘’ilginç bir konum ‘’diye cevapladı Carlisle. ‘’ ve Edward ben düşündüm de her şeyi görebilmek hakkında .’’
‘’O konuyla sonra ilgileneceğim. Sonra ilgileneceğiz.’’ Birileri yumuşak olmayan bir şekilde avucumdaki yaralara dokundu.
‘’Eminim ki, o ölmeden onu içinden çıkardık.’’
Edward iç çekti. ‘’ Hangi tarafın kazandığını bilmiyorum. Ama ikisine de çok kızacağım. İyi olunca, sonra.’’
‘’ Bella’nın kimin tarafını tutacağını merakla bekliyorum.’’ Carlisle derin düşüncelere dalmıştı.
Neşesiz bir şekilde kıkırdadı.’’ Eminim beni yine şaşırtacaktır. Bunu her zaman yapar.’’
Charlisle’nin ayak sesleri uzaklaştı ve daha fazla açıklama olmaması beni düş kırıklığına uğrattı. Sadece benim kızgın ruh halim hakkında mı konuşuyorlardı?
Edward ‘ın soğuk nefesi düşüncelerimden uzaklaşmamı sağladı.
On bin dokuz yüz kırk üç nefes sonra, odada farklı bir ayak sesi duyuldu. Yakıcıydı. Daha…ritimsel .
Daha önce bu kadar güzel ayak sesleri duymamıştım.ya da dikkat etmemiştim.
‘’ daha ne kadar uzayacak?’’ diye sordu Edward.
‘’ daha fazla uzamayacak.’’ Diye cevapladı Alice. ‘’Onu çok iyi bir şekilde gördüm.’’ İç çekti.
‘’ Hala acı çekiyor mu?’’
‘’ Evet, moral verdiğin için teşekkürler.’’ Diye homurdandı Alice.
‘’ Beni küçük düşürüyorsun. kendini tabiatımıza kelepçeledin. Vampirlerin en iyisi olduğunu görüyorum çünkü onlardan biriyim; evet, insanları da görüyorum çünkü onlardan biriydim. Ama onların acayip yarısını göremiyorum çünkü onlar hiçbir şey. Tecrübeliymişim.Pöh !’’
‘’ Odaklan ,Alice.’’
‘’ Doğru. Bella şu anda hemen hemen kolaylıkla bizi duyabiliyor.’’
Uzun bir saniyeden sonra Edward iç çekti. Ses tonunda mutluluk ve rahatlama vardı.
‘’ O gerçekten iyi olacak.’’diye soluklandı.
‘’ elbette iyi olacak.’’
‘’ iki gün önce bu kadar umutlu değildin.’’
‘’ iki gün önce doğruyu göremiyordum. Ama şimdi onunla ilgili her şeyi görebiliyorum. Tıpkı bir dilim kek gibi’’ (bu kısmı ben de anlamadım)
‘’ Benim adıma konsantre olabilir misin? Bana bir düşünceni söyle.’’
Alice iç çekti. ‘’Çok sabırsızsın. İyi . Bana bir saniy—‘’
Sesiz soluklarımız duyuldu.(bu kısımda Edward muhtemelen alice’in aklını okuyor)
‘’ Teşekkürler , Alice.’’ Sesi neşeliydi.
Ne kadar süre? Benim hakkımda en ufak bir şeyi yüksek sesle söylemeyecekler miydi?
Sormam mı gerekiyordu? Daha ne kadar saniye yanma hissedecektim? On bin? Yirmi? Başka bir gün –seksen altı bin dört yüz? Yada daha mı fazla?
‘’ O göz kamaştıracak.’’
Edward sessizleşti. ‘’ her zaman öyle oldu.’’
Alice öfkeli bir şekilde ‘’ ne demek istediğimi anladın. Ona bir bak! ‘’
Edward cevap vermedi ama , Alice’in kelimeleri beni umutlandırdı belki mangal kömürüne benzemiyordum ama öyle hissettiğimden emindim ve şu anda çok miktarda kömürleşmiş kemiğe benzediğimden emindim. Vücudumdaki her bir hücre şu anda yanıyordu ve biraz daha yanarsam külleşeceğimden emindim.
Çok kolay bir şekilde Alice’in odanın dışındaki sesini duyuyordum. Elbisesi hışırdadı ve
Kauçuk un sesini duydum. Tavana asılmış olan ışığın sesini duydum. Cılız rüzgarın evin dış yüzünü okşayışını duydum. Her şeyi duyabiliyordum.(vampir olduğu için)
Alt katta birisi baseball maçı seyrediyordu. Mariner’ler 2 puan la yeniyordu.
‘’ Benim sıram,’’ Rosalie’nin birisine bağırdığını duydum ve düşük sesli bir hırlama Rosalie’ye cevap verdi.
‘’ Hey, birazdan,’’ Emmet’in uyarısını duydum.
Birisi tısladı.
Daha fazla dinledim ama oyundan başka şeylerle ilgili değildi. Baseball dikkatimi yeterince acıdan başka yöne çekemedi, Edward’ın nefesini dinledim ve tekrar nefeslerini saymaya başladım.
Yirmi bir bin, dokuz yüz on yedi buçuk saniye sonra acı değişti.
Bir iyi haber, yan tarafımda birisi parmak uçlarımı ve ayak parmaklarımı gevşetmeye başladı. Yavaşça gevşetiyordu, ama en küçük bir değişiklik olmadı. Acı o tarafa doğru gidiyordu…
Ve kötü haber. Boğazımdaki yangın önceki gibi olmadı. Bir yangın değildi ama , yine de kavurucuydu. Bir o kadar da kemiklerimi kurutuyordu. Çok susatıcıydı. Yakıcı ateş ve yakıcı susuzluk…
Yine bir kötü haber: yangın kalbimin içinde diğer yerlerden daha sıcaktı.
Bu nasıl mümkün olabilirdi?
Kalp atışım önceden de çok hızlıydı, daha da hızlandı- yangın bu ritimler yüzünden daha çok artmıştı ve kalbim çılgınca atıyordu.
‘’ Carlisle,’’ diye seslendi Edward. Sesi yavaştı ama anlaşılırdı. Carlisle’nin, evin dışında olsa bile buradaymış gibi duyacağından emindim.
Yangın avuç içlerimden çekiliyordu, yerini acısız ve serin bir mutluluğa bıraktı. Ayrıca kalbimden de çekiliyordu , bir güneş kadar yakıcı olan ateş hızlıca yok oluyordu.
Carlisle odaya girdi, Alice de yanındaydı. İkisinin adımları çok farklıydı. Carlisle’nin adımları Alice’in adımlarından daha öndeydi.
‘’ Dinleyin’’ dedi Edward onlara.
Odadaki duyulan tek ses benim çılgınca atan kalbim ve ateşin ritmiydi.
‘’ Ah,’’ dedi Carlisle. ‘’ Neredeyse bitmiş.’’
Onun kelimeleriyle benim rahatlamam; kalbimdeki şiddetli acıya gölge düşürdü.
‘’ Yakında’’ dedi Alice hevesli bir şekilde. ‘’ Diğerlerini getireyim. Rosalie’ye yardım etmel—‘’
‘’ Evet. Bebeği uzaklaştırın.’’
Ne? Hayır, hayır. Ne demek istedi, bebeğimi uzaklaştırmak? Ne düşünüyordu?
Parmaklarım aniden kıpırdadı-- -öfke mükemmel sakinliğimi parçalıyordu. Odada sessizlik vardı, bununla birlikte sadece ikinci bir yanıt için kalbimi matkapla delmiş gibi nefesim kesildi.---
Bir el parmaklarımı sıktı. ‘’ Bella? Bella, aşkım? ‘’
Çığlık atmadan ona cevap verebilecek miydim? Bunu bir dakika için düşündüm ve sonra yangın hareketsiz göğsümü delip geçti, dizlerim ve dirseklerim güçsüzleşti. Daha iyi bir değişim olamazdı.
‘’En iyisi onları getireyim.’’ Dedi Alice, ses tonunda aciliyet vardı ve ardından bir hışırtı duydum ve o ok gibi fırlayıp gitmişti.
Ve sonra---oh!
Kalbim, helikopter pervaneleri gibi çarparak,direndi. Ses neredeyse tek bir uzun nota gibiydi: kaburgalarımın arasından çıkacakmış gibi hissettim. Yangın, aniden göğsümün ortasında alev aldı, ateş vücudumda kalan her şeyi emdi, görünüşe bakılırsa benzin henüz en yakıcı şey değildi. Acı, beni yeteri kadar sersemletti, sanki demir kazık saplanıyormuş gibiydi. Sırtım tıpkı bir yay gibi gerildi ve ateş artarak tekrar kalbimi buldu.
Keskin bir acı ben vücudumun diğer parçalarına izin vermeden vücudumu ele geçirdi.
Vücudumun içinde bir savaş vardı--- hızlı kalbim tekrar yarışmaya başladı ve ateşle savaştı. Her ikisi de yenildi. Ateş sona erdi , her şeyi tüketmişti ; kalbim, dört nala doğru son atışını yaptı.
Ateş, daraldı, tek bir organıma konsantre oldu ve final olarak, çekilmez bir şekilde dalgalandı. Dalgalar sessizliğe cevap oldu , boşluktan gelen gümbürtüydüler. Kalbim, iki kere takıldı ve sonra gümbürtüler sessizleşti; daha önce bir kere olduğu gibi.
Ses yoktu. Nefes yoktu. Ben bile yoktum.
Sadece bir an için, acının yokluk süresi bütün benliğimi kavradı.
Ve sonra, gözlerimi açtım ve bana şaşkınlıkla gözünü dikmiş bakanlara baktım.
Acı şaşırtıyordu.
Tam olarak bu – afallamıştım.
Anlamadım, Neler olduğundan bir anlam çıkartamadım.
Bedenim acıyı geri çevirmeyi denedi ve ben karanlığın içine tekrar tekrar saniyeleri ve ya acının düzenli dakikalarını kesen bir karanlığa çekildim, bunu daha zor ve fazla bir gerçeklik ile yapabilmek için.
Ayırmayı denedim.
Gerçeklik olmayan karanlıktı ve o çok fazla yaralamadı.
Gerçeklik kırmızıydı ve o yarımmışım gibi, otobüs tarafından ezilmişim, ödüllü bir dövüşçü tarafından yumruklanmışım, boğalar tarafından çiğnenmişim ve asite batırılmışım gibi hissettiriyordu aynı zamanda.
Gerçeklik acıdan hareket edemediğim zaman vücudumu kıvrılmış ve öfkelenmiş gibi hissettiriyordu.
Gerçeklik bir şeyin bütün bu işkenceden daha önemli olduğunu biliyordu ancak ne önemliydi hatırlanamıyordu.
Gerçeklik, öylece hızla gelmişti.
Bir an, her şey onun olmuş olmalı gibiydi. (nasıl bir cümle kurduysam ben bile anlayana kadar güçlük çektim )
Sevdiğim insanlar tarafından kuşatıldı ve gülümsemeler.
Bir şekilde, kazanma şansı olmayan, savaştığım her şeyi almak üzere olduğumu anlamış gibi göründü.
Ve sonra küçücük önemsiz bir şey yanlış gitmişti. Ben fincanımı (kupamı)eğdiği gibi izlemiştim, koyu kanı dışarı dökerken mükemmel beyazı lekelemiştim ve kazaya doğru dönüşlü bir şekilde sendelemiştim. Diğerini gördüm, hızlı eller, fakat benim vücudum gerinerek uzanmaya devam etmişti.
İçimde bir şey beni karşı yöne çekmişti. Yırtma, kırma, ıstırap…
Karanlık bunları devralmıştı ve sonra beni işkencenin bir dalgasına sürüklemişti. Nefes alamadım – daha önce bir defa da boğulmuştum ve bu farklıydı; boğazımda fazla sıcaktı.
Parçalarım kırılırken ısırmak, ayrı ayrı dilimlemek…
Daha çok karanlık.
Sesler, bu sefer acının döndüğü gibi bağırmaktı.
“Plasenta ayırmış olmalıdır!”
Sözcükler bıçaklardan daha hilebaz bir şekilde canımı acıttı. Bu sözcükler diğer işkencelere rağmen anlam ifade etmekteydi. Ayrı plasenta – ben bunun ne ifade ettiğini anladım.
O, benim bebeğimin içimde ölüyor olduğunu ifade etti.
“Onu çıkart!” diye Edward’a haykırdım. Bunu henüz niye yapmamıştı? “Nefes alamaz! Şimdi çıkart onu!”
“Morfin –“
Onun beklemek istediği buydu, bebeğimiz ölürken?! “Hayır! Şimdi-“ uygunsuz bir şekilde, boğulurcasına.
Siyah noktalar, yeni acının soğuk noktasını midemi bıçaklar gibi odanın ışığını örttü. O yanlış hissetti – ben içgüdüsel olarak rahmimi korumaya çabaladım, bebeğimi, benim küçük Edward Jacob’ımı. Ama ben zayıftım. Oksijen akciğerlerimi yaktı.
Acı, benim şimdi onu sıkı tutmama rağmen yeniden kayboldu. Benim bebeğim, benim bebeğim, ölüyordu…
Ne kadar zaman geçmişti? Saniyeler ve ya dakikalar?
Acı gitti. Uyuşukluk. Hissedemedim. Hala hiçbir şey göremedim ama her birini duyabilirdim. Akciğerlerimde yeniden hava vardı, boğazım boyunca ve harabe bedenimin içinde sert baloncuklar…
“Benimle kal Bella! Duyuyor musun? Kal! Bırakma beni! Kalp atışlarını bırakma!”
Jacob? Jacob hala burada, hala beni kurtarmayı deniyor.
Tabii ki, ona söylemeyi istedim. Tabii ki kalp atışlarımı sabit tutacaktım. Onlara söz vermemişmiydim?
Kalp atışlarımı hissetmeyi denedim ama ben kendi vücudumda kayıptım. Ben yapmakta olduğum şeyleri hissedemedim; ben doğru hiç bir şey hissedemedim. Gözlerimi kırptım ve buldum. Işığı görebiliyordum.
Neye baktığım hiçbir şeyden iyi değildi.
Gözlerim alışmaya çabaladı, Edward fısıldadı “Renesmee.”
Renesmee?
Hayal gücümün soluk ve mükemmel oğlu değil mi? Bir an şok oldum. Ve bir sıcaklık seli. Renesmee.
Dudaklarımı hareket ettirmek için uğraştım, ağzımdan kelimelerin dökülebilmesini istedim. Uzanması için uyuşuk ellerimi zorladım.
“Bırak bana… Onu bana ver.”
(bella nın vampir olarak uyanmaya başladığı sahne ,doğumdan sonraki ilk bölüm.)Herhangi bir saniyede yada günde,haftada yada senede olabilirdim ama neticede , zaman yine bir şeyler ifade etmeye başlamıştı.
Üç şey bir arada oldu, birbiriyle gelişti bunun için hangisinin önce olduğunu bilemem: zaman yeniden başladı, morfinin ağırlığı azaldı ve güç kazandım.
Vücudumun kontrolü hissedebileceğim artışlarla bana geri geldi ve bu artışlar geçen sürede benim ilk işaretlerim oldu. Ellerimi ne zaman yumruk yaptığımı ve ayak parmaklarımı aniden oynattığımı biliyordum. Biliyordum ama onları hareket ettiremedim.
Yanma her şeye rağmen küçük bir derece bile azalmadı –aslında başıma gelen olay için yeni durumumu(acıyı kastediyor) ben başlattım ,yeni hassaslığımın farkına vardım ,ayrı ayrı, her ateş damarlarımı yaladı—aşağı yukarı olayları anımsayabildiğimi keşfettim.
Neden bağıramadığımı hatırlayabildim. Kendimi bu dayanılmaz acıya katlanmaya adamamın sebebini hatırlayabildim. Acı dayanılmaz olmasına rağmen bir şeylerin bu işkenceye deydiğini hatırlayabildim.
Vücudumun solunda bir ağırlık beni tutana kadar bu düşünceler beni bir süre için içine aldı. Birisi beni seyrediyordu , orada hiç değişmeyecek olan birisi. Sadece benim için, benimle aynı mücadeleyi veriyordu vücudumun içinde kilitli kalan çığlıklarımı bulunduruyordu.
İşitme duygum netleşiyor ve açıklaşıyordu.
----------kısaltıyorum-------
‘’Hala değişmedi mi?’’
‘’Hiç.’’
Aydınlık basınç ve esintiye karşı derim yanıyordu.
‘’Bu tarafta morfinin kokusunu almıyorum’’
‘’Biliyorum.’’
‘’Bella? Beni duyabiliyor musun?’’
Biliyordum , ötesinden kuşkuluydum, kaybedecektim, dişlerimin kilidini açabilirsem --- Eğer gözlerimi açarsam, ellerimi çok fazla kıpırdatırsam çığlık atacaktım, feryat koparacaktım, kıvranacaktım ve yenilecektim---- herhangi bir hareket bütün kontrolümü kaybettirecekti.
‘’ Bella? Bella ,aşkım? Gözlerini açabilir misin? Elimi sıkabilir misin?’’
Parmaklarımda basınç vardı. Sese cevap vermek çok zordu ancak felce uğramış gibi kalabildim. Sesinin ıstıraplı olduğunu biliyordum. Şimdi o sadece benim ne kadar acı çektiğimden korkuyordu.
‘’Belki … Carlisle, belki çok geç kaldım.’’ Sesi hafifledi, geç kelimesini ifadesizce söylemişti. Karar vermekte biraz zorlandım.
‘’ Onun kalbini dinle Edward. Emmett’inkinden daha düzgün. Önemli olan hiçbir şeyi gözden kaçırmadım.O mükemmel olacak.’’
Evet, sessizliğimi korudum. Carlisle ona güven verdi. Benim yüzümden ıstırap çekmesine hiç gerek yoktu.
‘’ Ve onun…onun omurgası?’’(bebek bella nın karnındayken kendine yer açabilmek için bella nın kemiklerini kırmaya başlamıştı)
‘’ Onun yaraları Esme’ninkilerden daha kötü. Esme’yi iyileştirdiği gibi zehir onu da iyileştirecek.’’
‘’ Ama o çok hareketsiz. Yanlış bir şeyler yapmış olmalıyım.’’
‘’ Ya da her şey yolundadır , Edward. Oğlum, benim yapabileceğimden çok daha fazlasını yaptın. Güvenin onu kurtardı. Kendine kızmayı bırak. Bella iyi olacak.’’
Kırık bir fısıltıyla ‘’ O çok acı içinde.’’
‘’ Ne olduğunu bilmiyoruz. Vücudunda çok miktarda morfin var. Başına gelen olayların sonucunda ne olacağını bilmiyoruz. ‘’
Dirseğimde zayıf bir esinti hissettim. Başka bir fısıltı. ‘’Bella, seni seviyorum. Bella , çok özür dilerim.’’
Ona cevap vermeyi çok istiyordum ama ona ıstırap vermeyecektim.
----------kısaltıyorum-------
Kaygılanmaya başlamıştım.
Bebeğim neredeydi? Neden burada değildi? Neden onun hakkında hiç konuşmuyorlardı?
‘’Hayır, burada kalıyorum,’’ diye fısıldadı Edward
‘’ilginç bir konum ‘’diye cevapladı Carlisle. ‘’ ve Edward ben düşündüm de her şeyi görebilmek hakkında .’’
‘’O konuyla sonra ilgileneceğim. Sonra ilgileneceğiz.’’ Birileri yumuşak olmayan bir şekilde avucumdaki yaralara dokundu.
‘’Eminim ki, o ölmeden onu içinden çıkardık.’’
Edward iç çekti. ‘’ Hangi tarafın kazandığını bilmiyorum. Ama ikisine de çok kızacağım. İyi olunca, sonra.’’
‘’ Bella’nın kimin tarafını tutacağını merakla bekliyorum.’’ Carlisle derin düşüncelere dalmıştı.
Neşesiz bir şekilde kıkırdadı.’’ Eminim beni yine şaşırtacaktır. Bunu her zaman yapar.’’
Charlisle’nin ayak sesleri uzaklaştı ve daha fazla açıklama olmaması beni düş kırıklığına uğrattı. Sadece benim kızgın ruh halim hakkında mı konuşuyorlardı?
Edward ‘ın soğuk nefesi düşüncelerimden uzaklaşmamı sağladı.
On bin dokuz yüz kırk üç nefes sonra, odada farklı bir ayak sesi duyuldu. Yakıcıydı. Daha…ritimsel .
Daha önce bu kadar güzel ayak sesleri duymamıştım.ya da dikkat etmemiştim.
‘’ daha ne kadar uzayacak?’’ diye sordu Edward.
‘’ daha fazla uzamayacak.’’ Diye cevapladı Alice. ‘’Onu çok iyi bir şekilde gördüm.’’ İç çekti.
‘’ Hala acı çekiyor mu?’’
‘’ Evet, moral verdiğin için teşekkürler.’’ Diye homurdandı Alice.
‘’ Beni küçük düşürüyorsun. kendini tabiatımıza kelepçeledin. Vampirlerin en iyisi olduğunu görüyorum çünkü onlardan biriyim; evet, insanları da görüyorum çünkü onlardan biriydim. Ama onların acayip yarısını göremiyorum çünkü onlar hiçbir şey. Tecrübeliymişim.Pöh !’’
‘’ Odaklan ,Alice.’’
‘’ Doğru. Bella şu anda hemen hemen kolaylıkla bizi duyabiliyor.’’
Uzun bir saniyeden sonra Edward iç çekti. Ses tonunda mutluluk ve rahatlama vardı.
‘’ O gerçekten iyi olacak.’’diye soluklandı.
‘’ elbette iyi olacak.’’
‘’ iki gün önce bu kadar umutlu değildin.’’
‘’ iki gün önce doğruyu göremiyordum. Ama şimdi onunla ilgili her şeyi görebiliyorum. Tıpkı bir dilim kek gibi’’ (bu kısmı ben de anlamadım)
‘’ Benim adıma konsantre olabilir misin? Bana bir düşünceni söyle.’’
Alice iç çekti. ‘’Çok sabırsızsın. İyi . Bana bir saniy—‘’
Sesiz soluklarımız duyuldu.(bu kısımda Edward muhtemelen alice’in aklını okuyor)
‘’ Teşekkürler , Alice.’’ Sesi neşeliydi.
Ne kadar süre? Benim hakkımda en ufak bir şeyi yüksek sesle söylemeyecekler miydi?
Sormam mı gerekiyordu? Daha ne kadar saniye yanma hissedecektim? On bin? Yirmi? Başka bir gün –seksen altı bin dört yüz? Yada daha mı fazla?
‘’ O göz kamaştıracak.’’
Edward sessizleşti. ‘’ her zaman öyle oldu.’’
Alice öfkeli bir şekilde ‘’ ne demek istediğimi anladın. Ona bir bak! ‘’
Edward cevap vermedi ama , Alice’in kelimeleri beni umutlandırdı belki mangal kömürüne benzemiyordum ama öyle hissettiğimden emindim ve şu anda çok miktarda kömürleşmiş kemiğe benzediğimden emindim. Vücudumdaki her bir hücre şu anda yanıyordu ve biraz daha yanarsam külleşeceğimden emindim.
Çok kolay bir şekilde Alice’in odanın dışındaki sesini duyuyordum. Elbisesi hışırdadı ve
Kauçuk un sesini duydum. Tavana asılmış olan ışığın sesini duydum. Cılız rüzgarın evin dış yüzünü okşayışını duydum. Her şeyi duyabiliyordum.(vampir olduğu için)
Alt katta birisi baseball maçı seyrediyordu. Mariner’ler 2 puan la yeniyordu.
‘’ Benim sıram,’’ Rosalie’nin birisine bağırdığını duydum ve düşük sesli bir hırlama Rosalie’ye cevap verdi.
‘’ Hey, birazdan,’’ Emmet’in uyarısını duydum.
Birisi tısladı.
Daha fazla dinledim ama oyundan başka şeylerle ilgili değildi. Baseball dikkatimi yeterince acıdan başka yöne çekemedi, Edward’ın nefesini dinledim ve tekrar nefeslerini saymaya başladım.
Yirmi bir bin, dokuz yüz on yedi buçuk saniye sonra acı değişti.
Bir iyi haber, yan tarafımda birisi parmak uçlarımı ve ayak parmaklarımı gevşetmeye başladı. Yavaşça gevşetiyordu, ama en küçük bir değişiklik olmadı. Acı o tarafa doğru gidiyordu…
Ve kötü haber. Boğazımdaki yangın önceki gibi olmadı. Bir yangın değildi ama , yine de kavurucuydu. Bir o kadar da kemiklerimi kurutuyordu. Çok susatıcıydı. Yakıcı ateş ve yakıcı susuzluk…
Yine bir kötü haber: yangın kalbimin içinde diğer yerlerden daha sıcaktı.
Bu nasıl mümkün olabilirdi?
Kalp atışım önceden de çok hızlıydı, daha da hızlandı- yangın bu ritimler yüzünden daha çok artmıştı ve kalbim çılgınca atıyordu.
‘’ Carlisle,’’ diye seslendi Edward. Sesi yavaştı ama anlaşılırdı. Carlisle’nin, evin dışında olsa bile buradaymış gibi duyacağından emindim.
Yangın avuç içlerimden çekiliyordu, yerini acısız ve serin bir mutluluğa bıraktı. Ayrıca kalbimden de çekiliyordu , bir güneş kadar yakıcı olan ateş hızlıca yok oluyordu.
Carlisle odaya girdi, Alice de yanındaydı. İkisinin adımları çok farklıydı. Carlisle’nin adımları Alice’in adımlarından daha öndeydi.
‘’ Dinleyin’’ dedi Edward onlara.
Odadaki duyulan tek ses benim çılgınca atan kalbim ve ateşin ritmiydi.
‘’ Ah,’’ dedi Carlisle. ‘’ Neredeyse bitmiş.’’
Onun kelimeleriyle benim rahatlamam; kalbimdeki şiddetli acıya gölge düşürdü.
‘’ Yakında’’ dedi Alice hevesli bir şekilde. ‘’ Diğerlerini getireyim. Rosalie’ye yardım etmel—‘’
‘’ Evet. Bebeği uzaklaştırın.’’
Ne? Hayır, hayır. Ne demek istedi, bebeğimi uzaklaştırmak? Ne düşünüyordu?
Parmaklarım aniden kıpırdadı-- -öfke mükemmel sakinliğimi parçalıyordu. Odada sessizlik vardı, bununla birlikte sadece ikinci bir yanıt için kalbimi matkapla delmiş gibi nefesim kesildi.---
Bir el parmaklarımı sıktı. ‘’ Bella? Bella, aşkım? ‘’
Çığlık atmadan ona cevap verebilecek miydim? Bunu bir dakika için düşündüm ve sonra yangın hareketsiz göğsümü delip geçti, dizlerim ve dirseklerim güçsüzleşti. Daha iyi bir değişim olamazdı.
‘’En iyisi onları getireyim.’’ Dedi Alice, ses tonunda aciliyet vardı ve ardından bir hışırtı duydum ve o ok gibi fırlayıp gitmişti.
Ve sonra---oh!
Kalbim, helikopter pervaneleri gibi çarparak,direndi. Ses neredeyse tek bir uzun nota gibiydi: kaburgalarımın arasından çıkacakmış gibi hissettim. Yangın, aniden göğsümün ortasında alev aldı, ateş vücudumda kalan her şeyi emdi, görünüşe bakılırsa benzin henüz en yakıcı şey değildi. Acı, beni yeteri kadar sersemletti, sanki demir kazık saplanıyormuş gibiydi. Sırtım tıpkı bir yay gibi gerildi ve ateş artarak tekrar kalbimi buldu.
Keskin bir acı ben vücudumun diğer parçalarına izin vermeden vücudumu ele geçirdi.
Vücudumun içinde bir savaş vardı--- hızlı kalbim tekrar yarışmaya başladı ve ateşle savaştı. Her ikisi de yenildi. Ateş sona erdi , her şeyi tüketmişti ; kalbim, dört nala doğru son atışını yaptı.
Ateş, daraldı, tek bir organıma konsantre oldu ve final olarak, çekilmez bir şekilde dalgalandı. Dalgalar sessizliğe cevap oldu , boşluktan gelen gümbürtüydüler. Kalbim, iki kere takıldı ve sonra gümbürtüler sessizleşti; daha önce bir kere olduğu gibi.
Ses yoktu. Nefes yoktu. Ben bile yoktum.
Sadece bir an için, acının yokluk süresi bütün benliğimi kavradı.
Ve sonra, gözlerimi açtım ve bana şaşkınlıkla gözünü dikmiş bakanlara baktım.