Twilight Fan

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight


    Twilight 8.Bölüm

    Daphne
    Daphne
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 164
    Kayıt tarihi : 15/11/10
    Yaş : 29
    Nerden : Twilight'tan

    Twilight 8.Bölüm Empty Twilight 8.Bölüm

    Mesaj tarafından Daphne Ptsi Kas. 15, 2010 8:37 pm

    Twilight 8.Bölüm
    8.Port Angeles
    Jess,Charlie’den daha hızlı araba kullanıyordu,bu yüzden saat dört civarında Port Angeles’a vardık.Uzun zamandır kız arkadaşlarımla akşam dışarı çıkmamıştım.Östrojen seviyemiz yükseldi.Jessica,takıldığımız çocuklar konusunda çene çalarken,rock şarkıları dinledik.Jessica’nın Mike’la çıktığı yemek çok güzel geçmişti.Cumartesi gecesi “ilk öpücük”aşamasına geçebileceklerini umuyordu.İçimden güldüm,buna duyduğuma sevinmiştim.Angela dansa gidecek olmaktan çok hoşnuttu;Eric’le pek ilgilenmiyordu.Jess,Angela’nın nasıl erkeklerden hoşlandığını anlamaya çalışıyordu.Kıyafetler konusunda bir şey sorarak konuyu değiştirdim.Angela bana minnetle baktı.
    Port Angelas turistler için güzel bir tuzaktı.Forks’dan daha renkli ve değişikti.Jessica ve Angela burayı çok iyi biliyorlardı,bu yüzden harika bir manzarası olan nehir kıyısında yürüyerek vakit kaybetmek istemiyorlardı.Jess doğruca kasabanın en büyük alışveriş merkezine yöneldi.
    Dansın yarı resmi olacağı söylenmişti;bunun tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyorduk.Jessica ve Angela,daha önce Phoenix’te hiç dansa gitmediğimi duyunca şaşırdılar;hatta buna inanmadılar.
    “erkek arkadaşınla filan gitmedin mi?”diye sordular Jess alışveriş merkezinin kapısından içeri girerken.
    “Gitmedim” diyerek ikna etmeye çalıştım onu.Dans etme konusunda problemleri itiraf etmedim tabi.”erkek arkadaşım filan oladı hiç.Pek dışarı çıkmazdım”
    “neden?”
    “Kimse bana çıkma teklifi etmedi”diye cevap verdim dürüstçe.
    Jessica şüphelenmişti.éburda sana çıkma teklifi edenler var,”diye hatırlattı.”ve sen onlara hayır diyorsun.”Gençler için giysiler satan bir mağazaya girmiştik.Gece kıyafetlerini arıyorduk.
    “Tyler hariç”diye mırılndandı Angela
    “Efendim?”dedim.”Ne dedin? “
    “Tyler herkese partiye birlikte gideceğinizi söyledi”diye açıkladı Jessica.Gözlerinde kuşku vardı.
    “Ne dedi.”Sesim boğulur gibi çıkmıştı.
    “Sana doğru olmadığını söylemiştim,”diye fısıldadi Angela,Jessica’ya.
    Susuyordum.Şaşkınlığım yavaş yavaş öfkeye dönüşüyordu.Ama aradığımız reyonu bulmuştuk.Şimdi giysilerle ilgilenmemiz gerekiyordu.
    “Lauren bu yüzden senden hoşlanmıyor”diye kıkırdadı Jessica,raflara göz atarken.
    Dişlerimi sıkıyordum.”Kamyonetimle onun üzerineden geçsem kendini kazayla ilgili suçlu hissetmekten vazgeçer mi?Belki o zaman özür dilemekten vazgeçer ve berabere olduğumuza inanır.”
    “Belki”dedi Jessica gülerek.”Tabi eğer bunları sırf bu yüzden yapıyorsa”
    Giysi reyonu pek geniş değildi,ama ikiside giyecek bir şeyler buldu.Ben de soyunma kabinlerinin önünde bir iskemle bulup oturdum.Öfkemi kontrol etmeye çalışıyordum.
    Siyah,uzun,straplez,sade bir elbise ile diz hizasında mavi,askılı bir elbise arasında kararsız kalmıştı.Ben mavi elbiseyi almasını söyledim,göz yormaya ne gerek vardı?Angela ince,uzun vücudunu çok güzel saran,kumral saçlarını da daha calı gösteren açık pembe bir elbise beğenmişti.İkisine de elbiselerinin çok yakıştığını söyledim.Beğenmedikleri elbiseleri yerlerine bırakmalarına yardım ettim.Renee ile yaptığımız alışverişler çok daha uzun sürerdi.Seçenekler sınırlı olunca böyle oluyordu heralde.
    Ayakkabı ve aksesuarlara yöneldik.Onlar çeşitli ürünleri denerken,ben onları izleyip yorumlarda bulundum.Ayakkabıya ihtiyacım olmasına karşın,kendim için alışveriş yapacak havamda değildim.Tyler beni çok öfkelendirmişti.
    “Angela?”dedim tereddüt ederek.Angela o sırada bir çift yükses topuklu,pembe ayakkabı deniyordu.Uzun boylu biriyle çıktığı için mutluydu,böylece düz ayakkabı giymek zorunda kalmıyacaktı.Jessica aksesuar reyonuna gitmişti.İkimiz yalnızdık.
    “Evet”Bacağını yana uzattı;ayakkabının ayağında nasıl durduğuna baktı.
    Biran vazgeçer gibi oldum.”güzel ayakkabılar.”
    “sadece bu elbiseye uyuyor,ama bunları alacağım”dedi
    “al bece.Üstelik indirime girmiş”
    Gülümsedi.daha kullanışlı gözküen beyaz ayakkabıların kutusunun kapağını kapattı.
    Tekrar denedim.”Angela”
    Merakla bana baktı
    “şey…normal mi?...Cullen’lar…”Gözlerimi ayakkabılarına diktim.”Cullen’larınbu kadar sık devamsızlık yapması”Bunu umursamaz bir tavırla sormayı başaramamıştım.
    “Evet.Onlar güzel havalarda kampa gidiyorlar;doktor da onlarla gidiyor.Gezmeyi çok seviyorlar”dedi alçak sesle.Ayakkabılarını inceliyordu.Jessica olsa bir sürü soru sorardı ama o hiçbir şey sormadı.Angela’dan hoşlanmaya başlamıştım.
    “ya”dedim.Jessica gümüş renkli ayakkabılarına uygacak bir yüzükle yanımıza gelince konuyu kapattım.
    İskeledeki küçük İtalyan lokantasında yemek yemeye karar verdik.Alışveriş düşündüğümüz kadar uzun sürmemişti.
    Jess ve Angela poşetlerini arabaya bırakıp nehir kıyısına geleceklerdi.Onlarla bir saat sonra lokantada buluşabileceğimizi söyledim.Bir kitapçı aramak istiyordum.İkisi de benimle gelmeye gönüllü oldular ama gitmeleri için ısrar ettim.Kitapların arasında kendimi kaybettiğimi,gözümün başka bir şey görmediğimi bilmiyorlardı.
    Mutluluk içinde konuşarak arabaya doğru yürüdüler.Bende Jess’in tarif ettiği yere gittim.
    Kitapcıyı kolayca buldum ama aradığım böyle bir yer değildi.Vitrinde kristaller,tütsüler ve spitüel kitaplar vardı.İçeri girmedim.Dükkanda upuzun beyaz saçları olan elli yaşlarında bir kadın vardı.Altmışlardan kalma siyah kıyafetler giymişti.Tezgahın arkadasın dan bana gülümsedi.Onunla konuşmama gerek olmadığına karar verdim.Kasabada normal bir kitapçı vardır herhalde.
    İşten çıkış saati olduğu için kalabalıklaşan caddelerde dolaşmaya başladım.O sırada müthiş bir umutsuzluk yaşadığım için geçtiğim yerlere dikkat ettiğim söylenemezdi.Edward’ı ve Angela’nın söylediklerini düşünmeye çalışıyordum.Bir kere,cumartesi konusunda umuda kapılmak istemiyordum.Öncekilerden daha acı bir kalp kırıklığı yaşamaktan korkuyordum.Başımı kaldırıp baktığımda,caddeye park edilmiş gümüş rengi bir Volvo gördüm.Birden aklım başıma geldiAptal, güvenilmez vampir,dedim kendi kendime.
    Güneye,cam vitrinli mağazaların bulunduğu yere doğru yürüdüm.Ama oraya vardığımda yalnızca bir tamirci dükkanı ve boş bir alanla karşılaştım.Angela ve Jess’le buluşmamıza daha vardı,ama kendimi toparlamalıydım.Parmaklarımla saçlarımı düzeltim ve köşeyi dönmeden önce derin nefesler aldım.
    Birden yanlış yolda olduğumu fark ettim.Burada trafik akıyordu,binalar da farklıydı.Bir sonraki köşeye doğuya dönmeye,sahile uzanan yol bulmaya karar verdim.
    Benim yöneldiğim köşeden dört adam çıktı.İşten çıkmış olamayacak kadar spor giyinmişlerdi.Turist olmayacak kadar da pasaklıydılar.Yaşça benden büyük olmadıklarını fark ettim.Aralarında yüksek sesle şakalaşıyorlar,kahkahalar atıyorlar,birbirlerine vuruyorlardı.Geçmeleri için onlara yol verip bir an önce uzaklaşmaya çalıştım.
    “Hey sen”diye bağırdı biri yanımdan geçerken.Çevrede başka kimse olmadığına göre benimle konuşuyorlar olmalıydı.Otomatikman başımı kaldırıp baktım.İkisi durdu,ikiside yavaşladı.Bana seslenen yirmili yaşlarında,iriyarı,koyu renk saçlı bir tipti.Kirli tişörtün üzerine giydiği gömleğinin düğmelerini açmıştı,yırtık kotu ve sandaletleri vardı.Bana doğru bir adım attı.
    “Merhaba”diye mırıldandım istemeden.Sonra önüme bakarak yürümeye başladım.Arkamdan bağırarak güldüklerini duyuyordum
    “hey bekle”diye bağırdı biri.Ama ben telaşla köşeyi döndüm.Hala kahkahaları duyuluyordu.
    Hava iyice kararmıştı.Az sonra arkamdan iki adamın sessizce geldiğini gördüm.
    Az önce rastladığım gruptandılar;ama benimle konuşan adam yanlarında değildi.Daha hızlı yürümeye başladım.Yine ürpermiştim ama bunun havayla ilgisi yoktu.Cüzdanım çapraz olarak astığım çantamdaydı.Kapkaç kurbanı olmamak için yapıyordum bunu.Biber gazım evde bıraktığım çantamdaydı.Cüzdanımda fazla para yoktu.Çantamı yere atıp kaçmayı geçirdim içimden.Ama içimdeki kötü ses bana bu adamların hırsızlardan da kötü olabileceğini söylüyordu.
    Az önce yaptıkları gürültünün aksine şimdi çok sessizdiler.Hızlanmıyor,bana yetişmeye çalışmıyorlardı.Derin nefes al,dedim kendi kendime.Seni takip edip etmediklerini bile bilmiyorsun.Koşmuyor,hızlı adımlarla yürüyordum;birkaç metre uzakta sağa dönen yola bakıyordum.Adamların olabildiğince geride kalmaya çalıştıklarını farkındayım.Mavi bir araba güneyden gelip sokağa döndü ve yanımdan geçti.Bir an arabanın önüne atlamayı düşündüm ama tereddüt ettim.Gerçekten peşimden gelip gelmediklerini bile bilmiyordum.
    Sonunda köşeye ulaştım ama şöyle bir bakınca burasının bir binanın arkasına açılan çıkmaz bir sokak olduğunu gördüm.Hemen dar yoldan geçmeli ve kaldırıma çıkmalıydım.Cadde,dur işaretinin bulunduğu diğer köşede bitiyordu.Koşsam mı koşmasam mı diye düşünürken,arkamdaki ayak seslerini duyabiliyordum.Şimdi daha geride kalmış gibiydiler;ama isterlerse koşup bein yakalayacaklarını biliyordum.Daha hızlı gitmeye kalkarsamda düşeceğime emindim.Başımı hafifçe çevirip baktım,neredeyse yirmi metre geride olduklarını görünce rahatladım.Ama ikiside bana bakıyordu.
    Ben köşeye geçene kadar geçen süre sonsuzluk kadar uzundu sanki.Düzenli adımlar atıyordum:her adımda adamlar biraz daha geride kalıyordu sanki.Belkide beni korkuttuklarını anlamış ve üzülmüşlerdi.Yaklaşmakta olduğum köşeden kuzey yönüne giden iki arabanın geçtiğini görünce rahatladım.Bu ıssız sokaktan kurtulduğumda daha çok insan göreceğime emindim.Köşeyi döndüm ve derin bir soluk aldım.
    Ve birden durdum.
    Sokağın iki tarafında kapısı,penceresi olmayan kocaman duvarlar vardı.İleride sokak lambalarını,arabaları,insanları görebiliyordum ama hepsi bana çok uzaktı.Kaldırımda kalkalmiştım.Gruptaki iki adam duvara yaslanmış,bana bakıyorlardı.Yüzlerinde heyecanlı gülümsemeler vardı.O anda takip edilmediğimi anladım.
    Tuzağa düşürülmüştüm.
    Sanırım yalnızca bir saniye durdum,ama bu bana çok uzun bir zaman gibi geldi.Dönüp koşarak yolun öbür ucuna geçtim.Bunun boş bir deneme olduğunu hissediyordum.Arkamdan gelen ayak sesleri yakınlaşmıştı.
    “demek buradasınız!”şişman,esmer adamın boğuk sesi o sessizlikte yerimden zıplamama neden oldu.Karanlıkta bile bana baktıklarını hissedebiliyordum.
    “evet”diye bağırdı arkamdan bir ses ve ben yine sıçradım.”biraz dolaştık geldik ama”
    Genellikle iyi bağırırdım.Derin bir nefes alıp bağırmaya hazırlandım ama boğazım kuruduğu için sesimin çıkacağından emin değildim.Çantamı gerekirse vermek yada silah olarak kullanmak için boynumdan çıkardım
    Şişman adam bana doğru yürümeye başladı.
    “yaklaşma bana”dedim güçlü ve korkusuz olması gereken bir sesle.Ama boğazım kurumuştu,hiç sesim çıkmıyordu
    “yapma tatlım”dedi adam ve gürültülü bir kahkaha patlattı.
    Kendimi olabilecek kötü şeylere hazırladım,ayaklarımı açtım,kendimi korumak için neler yapmam gerektiğini hatırlamaya çalıştım.Avuç içinin üzerindeki kemikle yukarı bir hamle,burnu kırmak yada bir kafa darbesi.Parmağa göz sokmak,parmağı kıvırıp gözü çıkarmak için döndürmek.Ve elbette kasığa tekme.Derken içimdeki olumsuz ses devreye girdi ve hiçbir şey yapamayacağımı söyledi.Kapat çeneni!Korkuya esir olmadan bu sesi susturmayı başardım.Yanımda birini götürmeden gitmeyecektim.Doğru dürüst çığlık atabilmek için yutkunmaya çalıştım.
    Birden köşede ışıklar göründü,bir araba az kalsın şişman adamı eziyordu.Kendimi yola attım;araba ya duracaktı yada beni ezmek zorunda kalacaktı.Ama gümüş araba ani bir manevra yaptı ve birkaç adım ötemde durdu.Ön kapı açıldı.
    “bin çabuk”dedi öfkeli bir ses.
    Az önce yaşadığım korku kaybolmuştu;henüz sokaktan çıkmadığım halde,o sesi duyar duymaz müthiş sıcaklık ve güveni hissetmiştim.Bu,inanılmazdı!Hemen arabaya atladım.
    Arabanın içi karanlıktı,kontrol panelinden yansıyan ışıkla onun yüzünü güçlükle seçebiliyordum.Arabayı kuzeye doğru döndürürken;lastikler çığlık attı;bir anda hızlanmıştık.Direksiyonu,neye uğradığını şaşırmış olan şişman adamın üzerine kırdı.Adamlar kendilerini kaldırıma zor attılar.
    “emniyet kemerini tak”dedi.Dediğini yaptım.Sola döndü ve hızla yol almaya başladı.
    Kendimi güvende hissediyordum,nereye gittiğimizle ilgilenmiyordum.Yaşadığım rahatlama,yalnızca adamlardan kurtulmamla ilgili değildi.Onun kusursuz yüz hatlarını incelemeye başladım.Soluk alıp verişlerimin normale dönmesini bekliyordum.Birden yüzünde son derece sinirli bir ifade olduğunu fark ettim.Her an birini öldürebilecekmiş gibiydi.
    “bana kızgın mısın?”diye sordum.Sesim boğuk çıkıyordu.
    “hayır”dedi kısaca ama öfkeliydi.
    Sesimi çıkarmadım.O parlayan gözlerini yola dikmişti;bense onunu yüzünü seyrediyordum.Araba birden durdu.Etrafıma baktım.Yol kenarındaki ağaçların siluetleri dışında hiçbir şey göremiyordum.Artık kasabada değildik.
    “bela”dedi set ve kontrollü bir sesle.
    “efendim”sesim kısıktı.Boğazımı teimzleyeme çalıştım
    “iyi misin?”Bana bakmıyordu ama ne kadar öfkeli olduğu yüzünden belliydi.
    “evet”diye mırıldandım.
    “lütfen kafamı dağıt”diye emretti.
    “efendim?”
    Derin bir nefes alıp verdi
    “ben sakinleşene kadar önemsiz konulardan konuş”dedi.Gözlerini kapattı,işaret ve başparmağıyla burnunun kemerini sıktı.
    “peki”Beynimi zorlayıp önemsiz bir şey bulmaya çalıştım.”yarın okuldan önce arabayı Tyler Crowley’in üzerine süreceğim”
    Gözleri kala sımsıkı kapalıydı dudağı kımıldadı.
    “neden?”
    “herkese mezuniyet balosuna beraber gideceğimizi söylüyormuş.Ya delirmiş yada beni az kalsın öldüreceği için özür dilemeye çalışıyor.Ben de,onun hayatını tehlikeye atarsam,yani beraber olursak özür dilemekten vazgeçer,diye düşündüm.Düşmana ihtiyacım yok.Tyler peşimi bırakırsa,Lauren benimle uğraşmaktan vazgeçer belki.Anca Senra’sına zarar verebilirim.Arabası olmasa kimseyi mezuniyet balosuna götüremez…”
    “bunu duymuştum”Biraz sakinleşmişti
    “duydun mu?”dedim kulaklarıma inanamayarak.Felç olur ve boynundan aşağısı tutmazsa,mezuniyet balosuna filan gidemez!”diye homurdandım.
    Edward derin bir nefes aldı ve gözlerini açtı.
    “iyi misin?”
    “pek değil”
    Bekledim ama bir daha konuşmadı.Başını koltuğa yaslayıp arabanın tavanına bakmaya başladı.Yüzünde sert bir ifade vardı.
    “ne oldu”diye fısıldadım.
    “bazen öfkem konusunda problem yaşıyorum Bela”O da fısıldıyordu.Gözlerini kısarak camdan dışarı baktı.”ama geri dönüp onları avlamak benim için pek iyi…”Cümlesini tamamlamadı.İleriye doğru bakıyor,öfkesini kontrol etmeye çalışıyordu.”en azından kendimi buna inandırmaya çalışıyorum”
    “ya “Bu sözcük yetersizdi ama aklıma daha iyi bir cevap gelmedi.
    Yine bir süre konuşmadık.Kontrol panelindeki saate baktım.Altı bucuğu geçmişti.
    “Jessica ve Angela beni merak ederler”dedim”onlarla buluşmam gerekiyordu”
    Hiçbirşey söylemeden motoru çalıştırdı,direksiyonu yumuşak hareketlerle çevirdi ve gerisin geri kasabaya doğru yol almaya başladı.Çok hızlı gidiyorduk.Çok geçmeden kasabanın ışıklarını göründü.Birden İtalyan lokantasına geldiğimizi, Jessica ve Angela’nın hızlı adımlarla ve endişeli yüzlerle ordan çıktıklarını gördüm.
    “nerede olduklarını nerden…?”diye söze başladım ama sonra başımı salladım.Kapınını açıldığını ve onun dışarı çıktığını duydum.
    “ne yapıyorsun”diye sordum.
    “seni yemeğe götürüyorum”Hafifçe gülümsedi ama gözleri sertti.Kapıyı çarparak kapattı.Ben de emniyet kemerimi çözüp arabadan indim.Beni kaldırımda bekliyordu.
    “Jessica ve Angela’yı durdur da onları da takip etmek zorunda kalmayayayım.Diğer arkadaşlarla karşılaşırsam kendimi tutabileceğimi sanmıyorum.”
    Sesindeki tehdit tüylerimi ürpertti
    “Jess ve Angela!”diye bağırdım;döndüklerinde el salladım.Bana doğru yürümeye başladılar.Yüzlerinde rahatlamış bir ifadenin yerine,Edward’ı görür görmez şaşkınlık aldı.Bize yaklaşmadan önce tereddüt ettiler.
    “nerede kaldın”Jessica’nın sesinde şüphe vardı.
    “kayboldum”dedim saf saf.”sonra da Edward’a rastladım.”
    “size katılmamaın bir sakıncası var mı”diye sordu Edward ipeksi,karşı konulamaz sesiyle.Kızların yüzünde şaşkın ifadeden onun bu yönünü hiç bilmediklerini anladım.
    “şey,hayır”dedi jessica
    “şey,Bela,biz seni beklerken yemek yedik özür dileriz”diye itiraf etti Angela.
    “önemli değil,aç değilim”diye cevap verdim.
    “bence bir şeyler yemelisin”Edward alçak sesle emir verir gibiydi.Jessica’ya baktı “Bu gece Bella’yı eve benim bırakmamın size bir sakıncası var mı?Böylede o yemek yerken sizin de onu beklemenize gerek kalmaz”dedi
    “ah,sorun değil,yani sanırım…”Jessica dudağını ısırdı.,yüzündeki ifadeden bunu isteyip istemediğimi anlamaya çalışıyordu.Ona göz kırptım.En çok istediğim şey kurtarıcımla baş başa kalmaktı.Ona sormak istediğim o kadar çok soru vardı ki…
    “peki öyleyse”Angela,Jessica’dan daha hızlı davranmıştı.”yarın görüşürüz Bela…Edward”jessica’nun elini tuttu ve onu Birinci Cadde’de duran arabaya doğru sürükledi.Arabaya bindiklerinde Jess dönüp dönüp el salladı,yüzünde meraklı bir ifade vardı.
    Ben de ona el salladım,onlar gözden kaybolunca Edward’a döndüm.
    “ben aç değilim”dedim yüzüne bakarak.Yüzü ifadesizdi.
    “dalga geçme”
    Restoranını kapısına yürüdü ve yüzünde inatçı bir ifadeyle kapıyı itti.Görünüşe göre,tartışma bitmişti.Bende çaresiz onu izledim.
    Restoran kalabalık değildi,Port Angelas’ta ölü sezondu.Restoranın sahibi kadındı;fazlasıyla sıcak karşıladı.Bunun beni rahatsız ettiğini fark edip şaşırdım.Benden birkaç santim uzundu ve boyalı sarı saçları vardı.
    “iki kişilik masa?”Edward bunu özellikle mi yapıyordu bilmiyorum ama sesi çok çekiciydi.Kadın bana şöyle bir bakıp başını çevirdi.Sıradanlığım,Edward’la birbirimize dokunmamamız ve aramızdaki mesafe onu tatmin etmişti.Bizi dört kişilik bri masaya götürdü.
    Edward başını salladı.
    “daha özel bir yer yok mu?”dedi kıza.Emin değildim ama kıza bahşiş vermişti sanki.Kendisine gösterilen masayı beğenmeyen adamları sadece filmlerde görmüştüm.
    “elbette”dedi kız.O da benim gibi şaşkındı.Bizi küçük localara götürdü.”burası nasıl?”
    “harika”Edward’ın pırıl pırıl gülümsemesi kızın başını döndürmüştü heralde.
    “garson hemen sizinle ilgilenir”dedi kız ve sersemlemiş bir halle yanımızdan uzaklaştı.
    “insanlara bunu yapma”dedim Edward’ı eleştirererek.”bu haksızlık”
    “ne yapmayayayım?”
    “onları böyle büyüleme.Kız şimdi ne haldedir kim bilir?”kafası karışmış gibiydi.
    “yapma”dedim.”İnsanlar üzerinde yarattığın etkiyi biliyorsundur heralde”
    Başını yana eğdi,gözlerinde merak vardı.”insanları büyülemek mi?”
    “fark etmedin mi?Herkesin işini bu kadar kolay halledebileceğini düşünüyor musun?”
    Sorumu duymazdan geldi”Ben seni büyülüyor muyum?”
    “çoğunlukla”diye itiraf ettim.
    O sırada garsonumuz geldi,yüzü soru sorar gibiydi.Restoranın sahibi olan kız gözden kaybolmuştu;bu kız hayal kırıklığına uğramış görünmüyordu.Kısa siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı ve abartılı bir sıcaklıkla gülümsedi.
    Meraba adım Amber,bu gece sizinle ben ilgileneceğim.içecek olarak ne alırdınız?”sadece Edward’la konuşuyordu.
    Edward bana baktı.
    “ben bir kola alayım”Bunu soru sorar gibi söylemiştim
    “iki kola”dedi
    “hemen!”yine edward’a gülümsedi.Ama Edward bunu görmedi.Beni seyrediyordu.
    “ne”dedim kız gidince.
    Gözlerini yüzümden ayırmıyordu.”kendini nasıl hissediyorsun?”
    “iyiyim.”diye cevap verdim,bu düşünceli tavrı beni şaşırtmıştı.
    “başın dönmüyor,miden bulanmıyor yada üşümüyorsun değil mi?”
    “hayır,neden?”
    Şaşkın halim onu güldürdü.
    “aslında senin şoka girmeni bekliyorum”
    Yüzünde yine çarpık gülümsemesi belirdi
    “şok geçireceğimi sanmıyorum”dedim derin bir nefes alarak.”tatsız şeyleri unutmak konusunda iyiyimdir”
    “bende öyle.Midene biraz yemek ve şeker girerse daha iyi hissedeceğim.”
    Zamanlama harikaydı.Garson elinde içeceklerimiz ve bir ekmek sepeti ekmekle geldi.Getirdiklerini masaya bırakırken sırtını bana döndü.
    “sipariş verecek misiniz?”diye sordu Edward’a
    “bella?”dedi Edward.
    Kız isteksizce bana döndü.
    Menüde ilk gördüğüm şeyi seçtim. “mantarlı ravioli lütfen”
    “siz”kız yine Edward’a dönüp gülümsedi
    “hiçbir şey”Elbette!
    “fikrinizi değiştirirseniz bana haber verin”Kız hala cilveli cilveli gülümsüyordu, ama Edward ona bakmıyordu.Bunun üzerine bu kızda hayal kırıklığı yaşıyarak yanımızdan ayrıldı.
    “iç”diye emretti.
    Bende itaat edip kolamdan bir yudum aldım, sonra biraz daha içtim susamıştım. Edward bardağını kaldırdığında benim kolam bitmişti.
    “teşekkür ederim”diye mırıldandım. Susuzluğum hala geçmemişti. Buzlu kola içimi ürpertmişti.
    “üşüdün mü?”
    “hayır.koladan sanırım”diye açıkladım ama yinede ürpermiştim.
    “ceketin yok mu?”
    “var,”dedim .Sonra birden hatıaladım.”ah!jessica’nın arabasında kaldı”
    Edward ceketini çıkardı.Birden daha önce onun ne giydiğine dikkat etmediğimi fark ettim.Gözlerimi yüzünden alamıyordum ki.Giysilerine şimdi bakıyordum.Üzerinde krem rengi deri ceket ve boğazlı bir kazak vardı.Kazak üzerine tam oturuyor ve kaslı göğsünü ortaya çıkarıyordu.
    Ceketini bana verdi
    “teşekkürler”dedim tekrar.Ceketi üzerime geçirdim.Müthiş kokuyordu.Kokuyu içime çektim,bu şahane kokunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
    Ceketin kolları çok uzundu,kollarımı sıvayıp ellerimi ortaya çıkardım.
    “mavi sana çok yakışıyor”dedi bana bakarak.Şaşırmıştım.Gözlerimi onsan kaçırdım ama yine kızarmıştım elbette.
    Ekmek sepetini önüme koydu.
    “merak etme,şoka falan gitmiyorum”dedim
    “girmelisin,normal bir insan girerdi.Sen sarsılmadın bile.”tedirgin görünüyordu.Gözlerimin içine baktı,bu kez gözlerinin hiç görmediğim kadar açık renk olduğunu fark ettim.Karamel rengiydi.
    “senin yanında kendimi güvende hissediyorum.”diye itiraf ettim,yine gerçeği söyleme merakına kapılmıştım.
    Bundan pek hoşlanmadı.Kaşlarını çattı.
    “benim planladığımdan çok daha karışık.”diye mırıldandı kendi kendine.
    Bir parça ekmek alıp ısırdım,yüzündeki ifadeyi anlamaya çalışıyordum.Soru sormak için uygun zamanı bekliyordum.
    “gözlerinin rengi açıkken daha iyi bir ruh halinde oluyorsun”dedim kafasını dağıtmaya çalışarak.
    Şaşırmıştı”ne?”
    “gözlerin siyahken çok sertsin,nu konuda bir teori geliştirdim”
    Gözlerini kıstı “başka teorilerin de mi var?”
    “var”umursamaz görünmeye çalışarak ekmeğimden bir parça kopardım.
    “Umarım bu kez daha yaratıcı bir şey bulmuşsundur.Yoksa hala çizgi romanlardan mı kopya çekiyorsun?”Yüzünde hafif bir gülümseme vardı ama bakışları çok sertti.
    “hayır çizgi romanlardan kopya çekmiyordum ama bunları kendi kendime de uydurmuyordum.”dedim
    “ve”diye üsteledi.
    O sırada garson yemeği getirdi.Onu görünce doğrulmak zorunda kaldık çünkü farkında olmadan masanın üstünde birbirimize doğru eğilmiştik.Kız çok güzel görünen yemeği önüme koydu sonra Edward’a döndü.
    “fikrinizi değiştirdiğiniz mi?”diye sordu”sizin için yapabileceğim bir şey yok mu?bu sözlerden başka anlamlarda çıkarılabilirdi.
    “hayır teşekkürler,ama kola alabiliriz”dedi boş bardakları kibarca işaret ederekç
    “tabii”kız boş bardakları alıp gitti.
    “sen bir şey söylüyordun”dedi Edward.
    “arabada söylerim…eğer…”birden duraksadım.
    “şartların mı var?”kaşlarını kaldırdı,sesi rahatsız olmuş gibiydi.
    “elbette sana birkaç sorum olacak”
    “elbette”
    Garson geldi,hiçbir şey söylemeden kolaları bırakıp gitti.
    Kolamdan bir yudum aldım
    “tamam sor”dedi.Sesi sertti.
    En kolay olduğunu düşündüğüm soruyla başladım.”neden port angelas tasın?”
    Basını eğdi,ellerini yavaşça masanın üzerine birleştirdi.Kirpiklerini altından bana bakıyordu.Yüzünde yapmacık bir gülümseme vardı.
    “bu soruyu geçelim”
    “ama en kolay soruydu”diye itiraz ettim.
    “diğer soru”diye tekrarladı.
    Yere baktım,hayal kırıklığına uğramıştım.Çatalımı elime alıp raviolilerden birine baktım.Yavaşça ağzıma atıp çiğnemeye başladım.Bir yandan yere bakıyor ve düşünüyordum.Lokmamı yuttum.Başımı kaldırmadan önce kolamdan bir yudum daha aldım.
    “peki öyleyse”Edward’a bakıp alçak sesle devam ettim.”diyelim ki…bu yalnızca birv varsayım elbette…Biri insanların ne düşündüğünü anlayabiliyor,onların zihnini okuyor bazı istisnalar hariç…”
    “biri hariç…”dedi Edward.”bu da varsayım tabi.”
    “peki biri hariç”Benimle bu oyunu oynadığına inanamıyordum ama doğal davranmaya çalıştım.”Bu nasıl gerçekleşir?sınırlar nedir?nasıl olurda biri bir başkasını tam zamanında bulur?Onun başının dertte olduğunu nerden bilir”Bu karmaşık soruyu anlayabileceğini umdum.
    “bu da varsayım,değil mi”dedi
    “elbette”
    “öyleyse ,eğer biri…”
    “adı Joe olsun”dedim
    Gülümsedi.”pek Joe.Eğer Joe dikkatli olsaydı,zamanlamanın mükemmel olmasına gerek kalmazdı.”Gözlerini devirerek başını salladı.”yalnızca sen,bu kadar küçük bir kasabada başını derde sokabilirsin.Son on yılın suç istatistiklerine baksan çok şaşırırdın”
    “biz bir varsayım üzerine konuşuyorduk,”diye hatırlattım.
    Kahkaha patlattı,gözlerinde sıkca bir ifade vardı.
    “doğru.Sana da Jane diyelim mi?”
    “nereden bildin?”dedim kendimi tutamayarak.Yine ona doğru eğilmiştim.
    İkilemde kalmış gibi bocalıyordu.Bana doğruyu söyleyip söylemeyeceğine karar vermeye çalışıyordu.
    “Bana güvenebilirsin,biliyorsun”diye mırıldandım.Farkında olmadan uzanıp eline dokundum ama hemen geri çekildi.Ben de elimi geri çektim.
    “başka bir seçeneğim var mı bilmiyorum”dedi fısıltıyla.”yanılmışım,tahmin ettiğimden çok daha dikkatliymişsin?”
    “ben senin hep haklı olduğunu düşünmüştüm.”
    “Ben senin hep haklı olduğunu düşünmüştüm.”
    “eskiden öyleydim.”Başını salladı.”başka bir konuda da senin hakkında yanlış bir izlenime kapılmıştım.Sen sadece kazaları üzerine çekmiyorsun,sen belaları üzerine çekiyorsun.Küçücük bir yerde bela gelip seni buluyor.”
    “seninde mi bu belalardan biri olduğunu düşünüyorsun”
    “kesinlikle” Gerilmişti.
    Az önce elini çekmiş olmasını umursayıp yeniden eline dokundum, buz gibi ve sertti.
    “teşekkür ederim”Sesimde minet vardı.”iki oldu”yüzü yumuşamıştı.”üçüncüsünü denemeyelim,anlaştık mı?”
    Kaşlarımı çatarak başımı salladım.Elini çekip masanın altına koydu.Ama bana doğru eğilmişti.
    “seni port angelas’a kadar takip ettim.”diye itiraf etti sonunda.”daha önce hiç belli bir insanın hayatını kurtarmaya çalışmamıştım.Bu düşündüğümden çok daha zormuş.Ama bunun nedeni beklide sensin.Normal insanlar günlerini felaket yaşamadan geçiriyorlar”Bir an durdu.Beni takip etmesinin beni rahatsız mı yoksa mutlu mu etmesi gerektiğini düşünüyordum.Çok mutlu olmuştum.Edward bana bakıyordu,belki de neden gülümsememi bastırmaya çalıştığımı düşünüyordu.
    “belki de işim o ilk minibüs vakasına kadardı.Kadere müdahale ettiğini düşündün mü hiç?”dedim
    “O ilk değildi,”dedi neredeyse duyulmayacak kadar alçak sesle.Şaşkınlıkla ona baktım,ama o gözlerini yere dikmişti.”seni işin benimle tanışana kadardı”
    Bu sözleri beni korkutmuştu.Bakışları da ilk karşılaştığımız gün olduğu kadar vahşiydi.Ama varlığının bana verdiği güven bunları unutturuyordu.Bana baktığında gözlerimde korkudan eser yoktu.
    “hatırlıyor musun?”diye sordu,melek yüzü ciddileşmişti.
    “evet”son derece sakindim.
    “ve şu anda oturuyorsun”sesi buna inanamıyormuş gibiydi.Tek kaşını kaldırdı.
    “evet,şu anda burada oturuyorum ve bu senin sayende.”dedim ve sustumç”çünkü sen her nasılsa bugün beni nasıl bulabileceğini biliyordun…”
    Dudaklarını kenetledi;gözlerini kıstı.Yine bir karar vermeye çalışıyordu.Önce önümdeki tabağa sonra bana baktı.
    “sen yemek ye,ben konuşayım”diyerek pazarlık yaptı.
    Hemen ağzıma bir ravioli daha atıp çiğnemeye başladım.
    “seni takip etmek çok zor.Genellikle birinin aklını okuduktan sonra onu kolayca bulurum”Endişeyle bana baktı,donup kalmıştım.Ağzımdaki lokmayı zorla yuttum ve yeni bir lokma aldım.
    “pek dikkatli olmasa da Jessica’yı takip ediyordum. Bir tek sen Port Angelas’ta başını derde sokabilirdin.Ama onlardan ne zaman ayrılıp tek başına kaldınığını anlayamadım.Sonra onlarla birlikte olmadığını anladığımda seni bulmak için Jessica’nın aklındaki kitapçıya baktım.İçeri girmediğini ve güneye gittiğini hemen anladım.Çok geçmeden oradan geri dönmek zorunda kalacağını biliyordum.Durup seni bekledim.Sokaktan geçen insanların da akıllarını okuyordum.Belki biri seni fark etmişti,böylece nerede olduğunu öğrenebilirdim.Endişelenmem için hiçbir neden yoktu…ama tuhaf bir şekilde endişeliydim.”düşüncelerini içinde kaybolmuş gibiydi,bana bakıyor,sanki benim hayal bile edemeyeceğimi şeyleri görüyordu.
    “arabayla dolaşmaya başladım:etrafı dinliyordum.Güneş batıyordu.Arabadan inmeyi seni yürüyerek aramaya karar verdim.Sonra birden…”sustu,öfkeyle dişlerini sıktı.Sakinleşmeye çalışıyordu..
    “sonra ne oldu?”diye fısıldadım.
    “ne düşündüklerini duydum”diye homurdandı.”Zihninde senin resmini gördüm.”Birden bana doğru eğildi,dirseğini masanın üzerine koydu,eliyle gözlerini kapattı.Bunu o kadar hızlı yapmıştı ki şaşırmıştım.
    “bunu ne kadar zor olduğunu bilemezsin.Seni oradan götürmek ve onları…canlı bırakmak”koluna çarpan sesi boğuk çıkıyordu.
    “jessica ve angela’yla gitmene izin verebilirdim ama beni yalnız bırakırsan o adamları aramaya gitmekten korktum”diye itiraf etti.
    Sessizce oturuyordum,aklım karmakarışık olmuştu.Ellerimi kucağımda birleştirmiş sandalyeye yaslanmıştım.Edwardi2ın elleri hala gözlerinin üzerindeydi.Tıpkı bir taş gibi hareketsizdi.
    Sonunda başını kaldırdı.
    “eve gitemeye hazır mısın?”diye sordu.
    “hazırım”Bir saatlik yolumuz olduğun için çok mutluydum.Onunla vedalaşmaya hazır değildim.
    Garson yanımızda bitti.
    “başak arzunuz?”
    “hesap lütfen.Teşekkürler”Edward’ın sesi alçak ve sertti,konuşmamızın gerginliğini taşıyordu.Kız şaşırmış gibiydi.Edward’a baktı.
    “ta…tabi”diye kekeledi kız”buyurun” Siyah önlüğünün cebinden küçük deri bir defter çıkarıp Edward’a verdi.Hesap çoktan elindeydi.Parayı defterin içine koydu ve hemen ona verdi.
    “üstü kalsın”dedi gülümseyerek.Ayağa kalktı bende ayaklarımın üzerinde doğrulmaya başardım.
    Kız tekrar Edward’a devetkar bir şekilde gülümsedi”iyi akşamlar”
    Edward ona teşekkür ederken gözlerini benden ayırmadı.Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
    Kapıya kadar yürüdü,hala bana dokunmamaya özen gösteriyordu.Jessica’nın kendisiyle Mike arasındaki ilişki hakkında söylediklerini hatırladım,neredeyse ilk öpüşme safhasına gelmişlerdi.Edward beni duymuş gibiydi,meraklı gözlerle ban baktı.Bende kaldırıma baktım,ne düşündüğümü anlamadığı için mutluydum.
    Ben binerken kapıyı tuttu.Ben bindikten sonra da kapattı.Ne kadar kibardı…Şimdiye kadar buna alışmış olmam gerekirdi:ama alışamamıştım.İçimde Edward’ın farklı bir insan olduğunu söyleyen bir his vardı.
    Arabaya bindiğinde motoru çalıştırdı ve ısıtıcıyı açtı.Hava iyice soğumuştu.Ceketi beni sıcak tutuyordu,onun bakmadığı zamanlarda kokuyu içime çekiyordum.
    Edward kısa sürede otobana çıktı.
    “şimdi sıra sende”dedi yüzünde anlamlı bir ifadeyle

      Forum Saati Perş. Mayıs 02, 2024 8:26 pm