Twilight Fan

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight


    Breaking Dawn 9.Bölüm

    Daphne
    Daphne
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 164
    Kayıt tarihi : 15/11/10
    Yaş : 29
    Nerden : Twilight'tan

    Breaking Dawn 9.Bölüm Empty Breaking Dawn 9.Bölüm

    Mesaj tarafından Daphne Salı Kas. 16, 2010 1:01 pm

    Babama hoşça kal demeyi gerçekten planlamamıştım. Tüm bunlardan sonra Sam’i çabucak çağırdım ve oyun başlayabilirdi. Onlar benden ayrılacak ve bana saldıracaklardı. Muhtemelen beni kızdırmaya veya incitmeye çalışacaklardı. Her nasılsa, bana bir çeşit güç uygulayacaklardı,dolayısıyla Sam yeni kuralları bir kenara koabilirdi.
    Fakat Biily farklı bir ruh hali içinde olacağımı bilerek beni bekliyordu. Depodaydı, ağaçlara doğru geldiğim yerde ,tekerlekli sandalyesinde oturmuş,gözlerini benim üzerime doğru dikmişti. Benim kararımı yargılayacağını gördüm. Direk olarak eve, garaja doğru geçtim.

    - Bir dakika Jake?
    Bir an için durdum. Ona baktım ve garaja doğru yöneldim.
    - Hadi ama çocuk. Biraz olsun bana yardım et.

    Dişlerimi gıcırdattım. Fakat ona bir dakikalığına yalan söylemezsem ,Sam le başının daha çok derde girebileceğine karar verdim.
    -Ne zamandan beri bana ihtiyacın var,yaşlı adam?
    Kıkırdayarak güldü.
    -Kollarım yorgün. Sue’lardan buraya kadar kendimi ittim.
    -Orası yokuş aşağı. Tüm yolu kayarak geldin.
    Sandalyesini onun için küçük tümsekten geçirdim ve oturma odasına doğru sürdüm.
    -Beni yakaladın. Bir saat boyunca yaklaşık 30 mil kadar yükseldiğimi düşünsene.(sanırım geldiği yolu kastediyor). Harikaydı.
    -Bu sandalyeyle kaza yapacaksın , biliyorsun. Sonra da dirseklerinle yerde sürünmeye başlayacaksın.
    -Hiç şansın yok. Beni taşımak senin görevin olacak.
    -Çok fazla yere gidemeyeceksin.
    Billy ellerini lastiklere koydu ve dolaba doğru yöneldi.
    -Hiç yemek kaldı mı?
    -Beni yakaladın. Paul tüm gün buradaydı, dolayısıyla muhtemelen kalmadı.
    Billy derin bir iç çekti.
    -Eğer açlıktan ölmek istemiyorsak ,gıdaları saklamak zorundayız.
    -Rachel a onun yerine kalmaya gitmesini söyle.
    Billy şaka yapıyordu ve gözleri yumuşadı.
    -Sadece birkaç haftadır onun evi sayılırız.ilk başlarda uzun zaman buradaydı. Bu zordu, annen gittiğinde onlar senden daha büyüktüler. Onlar bu evde daha çok sorunla karşılaşıyorlardı.
    -Biliyorum
    Rebecca evlendiğnden beri evde değildi,iyi bir özrü olduğunu düşündüm. Hawaii nin uçak biletleri çok pahalıydı. Washington State yeterince yakın olduğu için Rachel aynı savunmayı yapamıyordu……
    -Şey,birkaç parça iş üzerinde çalışacağım…… kapıya doğru yürümeye başladım.
    -Bekle Jake. Bana ne olduğunu anlatmayacak mısın? Yeni gelişmelerden haberdar olmak için Sam i mi çağırmak zorndayım?
    Ona arkamı dönerek durdum, yüzümü saklıyordum.
    -Hiç bişey olmadı. Sam onlara veda ediyor.şimdi bizim bir demet sülük sever olduğumuzu düşün.
    -Jake…
    -Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.
    -Ayrılıyor musun,evlat?
    Ona nasıl söyleyeceğimi düşünürken oda uzun bir süre sessiz kaldı.

    “Rachel odasını geri alabilir. Onun hava şiltelerinden nefret ettiğini biliyorum.”
    “Seni kaybetmektense yerde uymayı tercih eder. Ben de öyle.”

    Homurdandım.

    “Jacob,lütfen. Eğer biraz….molaya ihtiyacın varsa.. tamam, dinlen. Fakat tekrar çok uzun olmasın. Geri gel.”
    “Belki. Belki benim sahneye çıkma zamanın düğünlerdir. Sam’in bir minyatürünü yap, sonra da Rachel’ın. Jared ve Kim belki ilk gelenler olur. Muhtemelen takım elbise ya da onun gibi bişey olmak gerek.”
    “Jake, bana bak”

    Yavaşça döndüm.

    “Ne?”

    Gözlerimin içine uzun bir süre baktı.

    “Nereye gidiyorsun?”
    “Gerçekten şu anda aklımda özel bir yer yok.”

    Kafasını yana eğdi ve gözlerini kısdı.

    “Yok mu?”

    Birbirimizin gözlerine baktık. Saniyeler geçti.
    “Jacob” ,dedi. Sesi gergindi.
    “Jacob yapma. Buna değmez.”
    “Neden bahsettiğini bilmiyorum.”
    “Bela ve Cullen ları oldukları gibi bırak. Sam haklı.”

    Bir dakika için ona baktım. İki uzun adımda içeri geçtim, telefonu kaptım ve kablonun bağlantısını prizden çektim.gri kordonu elimin etrafında doladım.

    “Hoşça kal baba”
    “Jake ,bekle”

    Arkamdan çağırdı ama kapının dışındaydım,koşuyordum.

    Motosiklet yeterince hızlı gitmiyordu,fakat böylesi daha tedbirliydi. Billy’nin depodan kendisini itmesini ve sonrasında da Sam’e mesaj ulaştırabilecek birisini aramasının ne kadar zaman alabileceğini merak ettim. Her iddiasına varım ki Sam hala kurt şeklindeydi. Eğer Paul bizim yerimize kısa bir zamanda gelirse bu sorun olabilirdi. Hemen dönüşüm geçirirdi ve Sam in benim ne yaptığımı bilmesini sağlardı…

    Bunun hakkında endişelenmeyecektim. Gidebildiğim kadar hızlı gittim. Eğer beni yakalarlarsa nesıl davranmam gerekiyorsa öyle davranırdım.

    Bisikletle bütünleştim ve çamurlu yola doğru yarış yapmaya başladım. Evi geçene kadar arkama bakmadım.
    Otoyol turist trafiğinden dolayı yoğundu. Bir sürü korna sesine ve el hareketlerine maruz kalarak arabaların arasından zik zak çizerek geçtim. Ne olacağına bakmadan 70 den 100 e çıktım. Bir minübüsün beni ezmesine engel olmak için bir dakikalığına çizgiden gitmek zorunda kaldım. Beni öldüreceğinden değil, ama bu beni yavaşlatırdı.

    Büyük kırık kemiklerim sonunda tamamen iyileşmişti. Bunu bilmek benim için iyi oldu.

    Yol birazcık açıldı. Motorun hızını 80 e düşürdüm. Dar yola yaklaşana kadar frene bamadım. Artık rahat olduğumu düşündüm. Sam bu kadar uzağa beni durdurmak için gelemezdi. Artık çok geçti.

    O an yapmayı düşündüğüm şeyden emin olamadım. Sonra gerçekten neyi yapmak üzere olduğumu düşündüm. Ağaçlara doğru giderken virajı ihtiyacım olandan daha da yavaş alarak hızımı 20 ye kadar düşürdüm.
    Bisikletli veya bisikletsiz, onların benim geldiğimi duyabileceğini biliyordum, dolayısıyla sürpriz değildi. Niyetimi saklamanın hiçbir yolu yoktu. Yeterince yaklaşır yaklaşmaz Edward benim planlarımı duyabilirdi. Belki de duymuştur bile.

    Fakat hala bunun işe yaramadığını düşündüm, çünkü egosunu kendi tarafıma almıştım. Benimle yalnız dövüşmek isteyecekti.

    Dolayısıyla, Sam’in benim için yaptığı kıymetli planlarını görerek sadece yürüdüm. Ve sonra Edward ı düello ya davet ettim.

    Homurdandım. Parazit muhtemelen tehtitçisinden bir tekme yiyecekti.

    Onunla işimi bitirdiğimde ,diğerleri beni yakalamadan alabildiğim kadarını alacaktım. Hıh ,Sam2in benim ölüm provakasyonuma saygı gösterip göstermeyeceğini merak ettim. Muhtemelen istediğim şeyi aldığımı söylerdi. Kan emici BFFs ni gücendirmek istemezdi.

    (benzer, Jacob un hissettikleriyle ilgili bir pragraf var, geçiyorum)

    Tam olarak ne beklediğimi bilmiyorum fakat büyük beyaz bodrum katının etrafında hayat olduğuna dair hiçbir işaret alamıyordum. Elbette benim burada olduğumu biliyorlardı.

    Motoru durdurdum ve sessizliği dinledim. Şimdi gerilimi, geniş kapının diğer tarafından gelen homurtuları duyabiliyordum. Birisi evdeydi. İsmimi duydum ve onlara küçük bir stres yaşattığım için gülümsedim.

    Derin bir nefes aldım. İçeride en kötüsü olabilirdi. Yasak bölgenin verandasına doğru ilerledim.

    Kapı ben dokunmadan açıldı ve arka planda doktor durdu. Gözleri kasvetliydi.

    “Slm, Jacob”dedi. Beklediğimden de sakin bir sesle. “Nasılsın?”

    Ağzımdan derin bir nefes aldım. Kötü koku kapıdan güçlü bir şekilde yayılıyordu.
    Cevap verenin Carlisle olması beni hayal kırıklığına uğrattı. Sivri dişlerini göstererek Edward’ın gelmesini tercih ederdim. Carlisle çok…insan ya da onun gibi bişeydi. Belki bu geçen bahar aram bozukken yaptığı ev çağırmalarındandı. Fakat onun yüzüne bakmak ve yapabilseydim onu öldürmeyi planladığımı bilmesi beni rahatsız etti.

    “Bela nın tekrar hayatta kalmasını sağladığını duydum “dedim.
    “Ee,Jacob, bu gerçekten iyi bir zamanla değil.” Doktor huzursuz görünüyordu. Fakat beklediğim şekilde değil. “Bunu daga sonra yapabilir miyiz?”

    Hayretle ona baktım. Ölüm maçı için daha uygün bir randevu mu istiyordu?

    Ve daha sonra Bela nın çatlamış ve sert sesini duydum, ve başka bir şey düşünemedim.

    “Neden olmasın?” dedi birine. “Niye sırlarımızı Jacob tan da koruyoruz. Sorun ne?”

    Sesi beklediğim gibi değildi. Baharda dövüştüğüm genç vampirlerin sesini hatırlamaya çalıştım, fakat tüm hatırladığım hırıltıydı. Belki de bu yeni doğanları eski doğanların sesi henüz kuşatmamış, işlemememişti.

    “İçeri gel lütfen Jacob”dedi Bela daha sesli bir şekilde.

    Carlisle nin gözleri kısıldı.

    Bella’nın susayıp susamadığını merak ettim. Benim gözlerim de kısıldı.

    “Özür dilerim” dedim doktorun etrafında hareket ederek. Tüm iç güdülerim onlara karşı arkamı dönmenin zor olacağını söylüyordu. İmkansız da değildi. Güvenli vampir olmak diye bir şey varsa, o garip bir şekilde genç liderdi.

    Kavga başladığımda Carlisle den uzak durabilirdim. Onu içermese de öldürebileceğim yeterince vampir vardı.

    Sırtımı duvara dönük tutarak eve doğru yürüdüm. Odayı hızla gözden geçirdim -- bana yabancı gelmişti. En son burada bulunduğumda parti için düzenlenmişti. Beyaz koltuğun yanında bir grup halinde duran altı vampiride içeren bir şekilde şimdi herşey aydınlık ve sadeydi.

    Hepsi buradaydı, hep birlikte, ama ağzımı açık bırakan ve durduğum yerde donup kalmama sebep olan şey bu değildi.

    Bunun sebebi Edward'dı. Edward'ın yüzündeki ifadeydi.

    Onu sinirliyken görmüştüm, küstahken görmüştümve bir keresinde acı içinde görmüştüm. Ama bu -- bu şiddeli bir acının da ötesindeydi. Gözleri yarı çıldırmıştı. Bana bakmak için kafasını yukarı kaldırmadı. Yanındaki divana sanki biri onu ateşe vermiş gibi bakıyorudu. Elleri yanında sert pençeler halindeydi.

    Hatta onun acısından keyif bile almadım. Onu böyle baktırabilecek tek bir şey düşünebiliyordum, ve gözlerim onunkileri izledi.

    Onu kokusunu yakaladığım anda gördüm.

    Onun sıcak, temiz, insan kokusunu.

    Bella garip bir gevşek bir fetus pozisyonunda kıvrılmış ve koltuğun kolunun arkasında yarı gizlenmişti. Kolları dizlerinin etrafına sarılmıştı.Uzun bir saniye için onun hala benim sevdiğim Bella olmasından başka bir şey göremedim. Teni hala yumuşak, soluk şeftali rengindeydi. Gözleri hala aynı çikolata kahvesiydi. Kalbim garip, bozuk bir ritimde attı ve bunun yalnızca uyanmak üzere olduğum bir rüya mı olduğunu merak ettim.

    Ve sonra onu gerçekten gördüm.

    Gözlerinin altında derin halkalar vardı. Yüzü tamamen bitkin olduğu için koyu halkalar ortaya çıkmıştı. Daha mı inceydi? Teni gergin gözüküyordu -- sanki elmacık kemikleri fırlayabilirmiş gibi. Koyu renkli saçlarının çoğu yüzünden dağınık bir topuzla topalnmıştı ama bir kaç tel gevşekçe alnına ve boynuna sarkmıştı. Parmaklarında ve bilekleriyle ilgili bir şey vardı. O kadar kırılgan gözüküyordu ki korkutucuydu.

    O hastaydı. Çok hastaydı.

    Bir yalan değildi. Charlie'nin Billy'e anlattığı hikaye gerçekten bir hikaye değildi. Ben ona bakarken teni açık yeşile döndü.

    Sarışın kanemici-- havalı olan, Rosalie-- garip korumacı bir şekilde durarak ve benim görüntümü keserek ona doğru eğilmişti.

    Bu yanlıştı. Bella'nın her konuda nasıl hissettiğini biliyordum-- düşünceleri çok açıktı; bazen alnında yazılı gibi oluyorlardı. Bu yüzden anlamam için onun bana bu durumun her detayını söylemesi gerekmiyordu. Ben Bella'nın Rosalie'yi sevmediğini biliyordum. Bunu onun hakkında konuştuğu zamanlarda dudaklarının duruş şeklinden biliyordum. Yalnızca onu sevmiyorda değildi. O Rosalie'den korkuyordu. Ya da eskiden korkuyordu.

    Şimdi Bella'nın ona bakışında hiç korku yoktu. İfadesi... özür diler gibiydi ya da başka bir şey. Sonra Rosalie yerden bir kap aldı ve onu Bella'nın çenesinin altına tuttuğu anda Bella gürültüyle içine çıkarttı.
    Edward Bella'nın yanında dizlerinin üzerine düştü-- gözlerindeki bakış tamamen işkence çekiyor gibi gözüküyordu-- ve Rosalie onu uzakta durması için uyararak elini kaldırdı.
    Hiç biri bana bir anlam ifade etmiyordu.

    Yüzünü tekrar kaldırabildiği zaman, Bella, epe utanmış bir şekilde, zayıfça bana gülümsedi. ''Bunun için üzgünüm,'' bana fısıldadı.

    Edward gerçekten sessizce inledi. Başı Bella'nın dizlerine düştü. Bella bir elini yanağına koydu. Sanki onu rahatlatmaya çalışıyormuş gibi.

    Rosalie bana tısdlayana kadar bacaklarımın beni ileriye götürdüğünü fark etmedim.Aniden benimle koltuk arasında ortaya çıktı. O televizyon ekranındaki biri gibi gözüküyordu. Onun orda olmaını önemsemiyordum. Gerçek gözükmüyordu.

    ''Rose yapma,'' Bella fısıldadı. ''Herşey yolunda.''

    Sarışın yolumdan çekildi. Yinede onun bunu yapmaktan nefret ettiğini söyleyebilirdim. Onu görmezden gelmek tahmin ettiğimden çok daha kolaydı.

    ''Bella, sorun ne ?'' diye fısıldadım. Düşünmeden, bende kendimi koltuğun arkasından...kocasının üzerinden ona uzanırken, dizlerimin üzerinde buldum. Boştaki eline uzandım. Beni fark etmişe benzemiyordu ve ben ana sadece şöyle birbir bakış attım. Teni buz gibiydi. ''Sen İyi misin?''
    Bu saçma bir soruydu. Cevap vermedi.

    ''Bugün gelip beni gördüğün için çok mutluyum Jacob,'' dedi.

    Edward'ın onun düşüncelerini duyamadığını bilmeme rağmen, sözlerinden benim duymadığım bir anlam çıkarmış gibi gözüktü. Onu saran battaniyeye doğru tekrar inledi, ve Bella onun yanağını okşadı
    .
    ''Neler oluyor Bella?'' ellerimi onun soğuk, narin parmaklarının etrafına sarıp, ısrar ettim.

    Cevep vermek yerine, bakışlarında aynı anda hem yalvarma hemde bir uyarı ile, birşey arıyormuş gibiodayı gözden geçirdi. Altı çift endişeli, sarı göz ona geri baktı. Sonunda, Rosalie'ye döndü.

    ''Kalkmama yardım et Rose.''

    Rosalie'nin dudakları dişlerinin üzerinden geri çekildi ve sanki boğazımı deşmek istiyormuş gibi baktı. Sorunun kesinlikle bu olduğuna emindim.

    ''Rose, lütfen.''

    Sarışın bana bir bakış attı ama bir santim bile kıpırdamayan Edward'ın yanında, tekrar ona doğru eğildi. Kollarını dikkatlice Bella'nın kollarının altına koydu.

    ''Hayır,'' fısıldadım. ''Kalkma...'' Çok zayıf gözüktü.

    ''Senin sorunu cevaplıyorum,'' benimle herzamanki konuşma tonuna biraz daha yakındı.

    Rosalie Bella'yı koltuktan kaldırdı. Edward, yüzünü minderlere gömene kadar, durduğu yerde kaldı. Battaniye yere, Bella'nın ayaklarının altına düştü.

    Bella'nın bedeni şişmişti, gövdesi garip, hastalıklı bir şekilde büyümüştü. Omuzları ve kolları için çok büyük olan swetshirtünde kayboluyordu. Onun geri kalanı daha da küçük gözüküyordu. Sanki kocaman şişlik, ondan emdikleriyle büyümüş gibiydi. Onun hangi kısmının deformasyona uğradığını anlamak bir saniyemi aldı-- Ellerini yumuşakça şişik karnının etrafına koyana kadar fark etmedim. Bir yukarıya, bir aşşağıya. Sanki onu kucaklıyormuş gibi.

    O zaman gördüm, ama hala inanamıyordum. Onu sadece bir ay önce görmüştüm.Onun hamile olmasının hiç bir yolu yoktu. Yni bu kadar hamile olmasının.

    Yine de öyleydi.

    Bunu görmek istemedim, bunun hakkında düşünmek istemedim. Onu Bella'nın içinde hayal etmek istemedim. Çok nefret ettiğim bir şeyin sevdiğim bir bedenin içinde olduğunu bilmek istemedim. Midem kalktı ve kusmuğumu geri yutmak zorunda kaldım.

    Ama bu ondan çok kötüydü. Çok daha kötü. Onun şekli bozulmuş bedeni, yüzünün derisinden dışarı fırlayan kemikler... Böyle gözükmesinin nedeni olarak yalnızca tahmin yürütebiliyordum-- çok hamile, çok hasta-- çünkü içinde her ne varsa kendisini beslemek için onun hayatını alıyordu.

    Çünkü o da bir canavardı. Tıpkı babası gibi.

    Herzaman bir gün onu öldüreceğini biliyordum.

    İçimde ki sözcükleri duyduğu zaman Edward'ın kafası hızla kalktı. Bir an için ikimizde dizlerimizin üstündeydik ve sonra o ayaklarının üzerinde, yanımda yükseliyordu. Gözleri tamamen siyahtı ve altlarındaki halkalar koyu mordu.

    ''Dışarı, Jacob,'' hırladı.

    Bende ayaklarımın üzerindeydim. Aşağıya ona doğru bakıyordum. Bu benim burda olmamın sebeydi.

    ''Hadi şunu yapalım,'' onayladım.

    Büyük olan Emmet, aç bakışlı olan Jasper hemen arkasında, Edward'ın diğer yanına fırladı. Gerçekten önemsemedim. Belki onlar işimi bitirdiklerinde sürüm kalanları temizlerdi. Belkide yapmazlardı. Önemli değildi.

    Saniyenin küçük bir parçası için bir an bakışlarım arkada duran iki kişiyle karşılaştı. Esme. Alice. Küçük ve dikkat dağıtıcı biçimde kadınsı. Her neyse, eminidim ki diğerleri ben onlar hakkında birşey yapamadan beni öldürürlerdi. Kızları öldürmek istemiyordum... hatta vampir kızları bile.

    Yine de o sarışın için bir istisna yapabilirdim.

    ''Hayır,'' Bella'nın nefesi kesildi ve Edward'ın kolunu tutmak için dengesizce öne doğru tökezledi. Sanki ikisini birbirlerine bağlayan bir zincir varmış gibi Rosalie'de onunla birlikte hareket etti.

    ''Sadece onunla konuşmam gerekiyor Bella,''Edward sadece ona hitab ederek alçak bir ses tonuyla konuştu. Onun yüzüne dokunmak için ileri uzandı. Onu okşamak için. Bu benim için odanın kırmızıya dönmesini sağladı, ateşi görmemi sağladı-- ona yaptığı tüm şeylerden sonra, o hala ona bu şekilde dokunmaya izinliydi. ''Kendini zorlama,'' devam etti, yalvararak. ''Lütfen dinlen. İkimizde bir kaç dakika içinde dönmüş olacağız.''

    Bella dikkatlice okumak istercesine yüzüne baktı. Sonra başını salladı ve koltuğa doğru geri düştü. Rosalie, yastıkalra doğru sırtını alçaltmasına yardım etti. Bella bakışlarımı yakalamaya çalışarak bana bakt.

    ''Nazik davran,''ısrar etti. ''Ve sonra geri gel.''

    Cevap vermedim. Bu gün hiç bir söz vermiyordum. Bakışlarımı uzağa çevirdim ve ön kapıdan Edward'ı takip ettim.

    Rastgele, bağımsız bir ses onu gruptan ayırmanın o kadar da zor olmadığının farkına vardı. Kolay olmuştu, değil mi?

    Asla onun korumasız arkasına atlayacakmıyım diye kontrol etmeksizin, yürümeye devam etti. Sanırım kontrol etmeye ihtiyacı da yoktu. Ben ona saldırmaya karar verdiğğimde bilecekti. Bu da demek oluyordu ki bu kararı çok çabuk vermeliydim.

    ''Daha beni öldürmen için hazır değilim Jacob Black'' evden hızlı adımlarla uzaklaşırken fısıldadı. ''Biraz sabırlı olman gerekiyor.''

    Sanki onun programını önemsiyormuşum gibi. Hırladım. ''Sabır benim özelliğim değidir.''

    Evden belki metrelerce uzaklığa doğru, adımları benimkilerle birlikte, yürümeye devam etti. Tamamen sıcaktım, ellerim titriyordu. Sınırda, hazır ve bekliyordum.

    Uyarmakszın durdu ve yüzüme bakmak için döndü. Yüzündeki ifade yeniden donup kalmama sebep oldu.

    Bir saniye için ben yalnızca bir çocuktum-- tüm hayatını aynı küçük kasabada geçirmiş bir çocuk. Sadece bir çocuk. Çünkü Edward'ın gözlerindeki kavurucu acıyı anlamak için bile daha çok uzun bir düre yaşamam gerekiyordu, çok daha fazla acı çekmem.

    Elini sanki alnındaki teri silecekmiş gibi kaldırdı ama parmakları yüzünde sanki granit tenini yırtıp atacakmış gibi dolaştı. Kara gözleri yuvalarında odağını kaybetmiş bir şekilde yandı. Ya da orada olmayan şeyleri görüyormuş gibi. Ağzı sanki çığlık atacakmış gibi açıldı ama ,hiç birşey çıkmadı.
    Bu kazığa bağlanıp yakılan bir adamın yüzüydü.

    Bir an için konuşamadım. Bu çok gerçekti, bu yüz--onun bir gölgesini evde gördüm, gözlerinde gördm ama bu sonu getirdi. Bella'nın tabutundaki son çivi.

    ''O Bella'yı öldürüyor değil mi? O ölüyor.'' Ve biliyordum ki bunu söylediğimde yüzüm onun su altındaki bir yansıması gibiydi. Daha zayıf, farklı çünkü hala şoktaydım. Hla kafamda olanlrı toplayamamıştım-- bu çok hızlı oluyordu. Onun bu fikre alışması için zamanı vardı. Ve farklıydı çünkü ben onu çoktan kafamda bir çok şekilde kaybetmiştim. Ve farklıydı çünkü o asla kaybetmem için tam anlamıyla benim olmamıştı.

    Ve farklıydı çünkü bu benim suçum değildi.

    ''Benim suçum,''Edward fısıldadı ve dizlerinin bağı çözüldü. Önümde savunmasızca yere çöktü. Hayal edebileceğiniz en kolay hedef.

    Ama ben kar kadar soğuk hissettim-- içimde ateş yoktu.

    ''Evet,'' toprağa doğru inledi sanki yere günah çıkartıyormuş gibi.'' Evet o Bella'yı öldürüyor.''
    Onun buruk çaresizliği beni rahatsız etti. Ben bir dövüş isteiştim. bir idam değil. Şimdi onun o kendini beyenmiş üstünlüğü neredeydi?

    ''Peki nede Carlisle hiç bir şey yapmadı?'' Hırladım. ''O bir doktor değil mi? Onu Bella'nın içinden çıkarın.''

    Bana baktı ve yorgün bir sesle yanıtladı. Sanki bir anaokulu öğrenvisine onuncu kez açıklama yapıyormuş gibi.''Bize izin vermiyor.''

    Kelimeleri anlamam bir dakikamı aldı. Tanrım. Tabiki, canavar yumurtası için öl. Bu çok Bella'ydı.
    ''Sen onu iyi tanıyorsun,'' fısıldadı. '' Nekadar da çabuk anladın... Ben anlamadım. Hemen değil. Dönüş yolunda benimle pek konuşmadı. Korktuğunu sanmıştım-- doğal olan bu olurdu. Bella'nın onu bu duruma soktuğum için bana kızgın olduğunu düşünmüştüm. Onun hayatını tehlikeye attığım için. Tekrar. Gerçekten ne düşündüğünü asla tahmin edemezdim. Neyi halletmeye çalıştığını. Ailem bizi hava alanında karşılayınca doğrudan Rosalie'nin kollarına koşuncaya kadar bilemezdim. Rosalie'nin! Ve sonra Rosalie'nin ne düşündüğünü duydum. Onu duyuncaya kadar anlayamadım. Sen bir saniyede anladın...'' yarı iç çekti, yarı inledi.

    ''Bir dakika bekle. Size izin vermez mi?'' Küçümseme dilimde asitti. ''Hiç onun tam olarak elli beş kiloluk bir insan kız kadar güçlü olduğunu fark etmediniz mi? Siz vampirler ne kadar aptalsınız? Onu yere yatırın ve ilaçlarla bayıldın.''

    ''İstedim,'' diye fısıldadı. ''Carlisle yapacaktı...''

    Ne yani bunun için fazla mı asildiler?

    ''Hayır. Asillikten değil. Muhafızı işleri karıştırdı.''

    Oh. Bu hikaye daha önce benim için tam bir anlam ifade etmemişti ama şimdi herşey yerli yerine oturmuştu. Sarışının yaptığı şey buydu demek ki. Bu işte onun çıkarı neydi? Güzellik kraliçesi Bella'nın çok kötü bir biçimde ölmesini mi istiyordu?

    ''Belki.''dedi. ''Rosalie buna tam olarak bu şekilde bakmıyordur dedi.''

    ''Öyleyse önce sarışını indirin. Senin türün tekrar toplanabiliyor değil mi? Onu bir yap boza çevirin ve Bella'yla ilgilenin.''

    ''Emmet ve Esme onu koruyorlar. Emmet bize asla izin vermez... ve Charlisle bana Esme'ye karşı yardım etmez.'' sesi kayboluyordu.

    ''Bella'yı benimle bırakmalıydın.''

    ''Evet.''

    Yine de bunun için biraz geçti. Belki de o bunları onu hayat-emici canavarla mahvetmeden önce düşünmeliydi.

    Kendi kişisel cehenneminin içinden bana baktı, ve ben onun benimle aynı fikirde olduğunu görebiliyordum.

    ''Bilmiorduk.'' dedi, sözcükleri bir nefes kadar sessizdi. ''Asla hayal edemezdim. Daha önce Bella'yla benim gibi birşey olmamıştı.

    Bir insanın bizim türümüzden birinden hamile kalabileceğini nsaıl bilebilirdik ki--?''

    ''Sonunda bu insan parçalara ayrıldığında mı?''

    ''Evet,'' gergin bir fısıltıyla onayladı. ''Onlar dışardalar. Sadist olanlar. Varlar. Ama baştan çıkarıclık yalnızca bir ziyafet için başlangıç. Kimse hayatta kalamaz.'' Bu düşünce onu tiksindirmiş gibi kafasını salladı. Sanki onun bir farkı varmış gibi.

    ''Sizin gibiler için özel bir isim olduğunu fark etmemiştim,'' diye tükürdüm.

    Bana yüz yıllık gözüken bir bakışla baktı.

    ''Sen bile Jacob Black benden, benim kendimden nefret ettiğim kadar nefret edemessin.

    Yanlış, diye düşündüm. Konuşmak için fazla öfkeli.

    ''Beni şimdi öldürmek onu kurtarmaz.''dedi yavaşça.

    ''Peki ne kurtarır?''

    ''Jacob benim için birşey yapman gerekiyor.''

    ''Senin için hiç bir şey yapmam parazit!''

    Bana o yarı-yorgün, yarı-çıldırmış gözlerle bakmaya devam etti. ''Onun için?''
    Dişlerimi sıkıca birbirine kenetledim. ''Onu senden uzak tutmak için herşeyi yaptım. Her şeyi. Çok geç.''-- özür dilemek için gok geç.

    ''Onu tanıyorsun, Jacob. Benim anlayamadığım bile bir seviyede onunla bağlantılısın. Beni dinlemeyecek, çünkü onu küçümsediğimi düşünüyor. Bunun için yeterince güçlü olduğunu düşünüyor...'' Öksürde ve sonra yutkundu. ''Seni dinleyebilir.''

    ''Neden dinlesin ki?''

    Ağayı üzerinde sendeledi. Gözleri önceden daha parlak yanıyordu, daha vahşi. Vampirler akıllarını yitirebilir miydi?

    ''Belki,'' düşüncelermi cevapladı. ''Bilmiyorum. Ama bu aklını yitirmek gibi hissettiriyor.''Kafasını salladı.

    Bunu onun önünde saklamaya çalışımak zorundayım çünkü stres onu daha da hasta ediyor. Yatıştırıcı olmak zorundayım; bunu daha zor hale getiremem. Ama artık bunun bvir önemi yok. Seni dinlemek zorunda!''

    ''Ben ona senin na söylemedeiğim hiç bir şeyi söyleyemem. Benden ne yapmamı istiyorsun? Ona aptal olduğnu mu söylememi mi? Büyük ihtimalle bunu zaten biliyordur. Ona öleceğini söylememi mi? Bahse varım bunu da biliyordur.''

    ''Ona istediği şeyi teklif edebilirsin.''

    Bana hiç bir anlam ifade etmiyordu. Delirmişliğin bir parçası mıydı?

    ''Onu hayatta tutmaktan başka hiç bir şeyi umursamıyorum,'' sesi, aniden odaklanmış bir şekilde.

    ''Eğer istediği bir çocuksa, alabilir. Yarım düzine çocukda yapabilir. Her ne isterse.'' Bir an duraksadı.

    ''Yavru köpekleri de olabilir eğer istediği buysa.''

    Bakışları bir anlığına benimkilerle buluştu ve yüzü ince kontrol tabakasının altında çıldırmıştı. Onun sözlerini anladığımda sert bakışım parçalara ayrıldı ve ağzımın şokla açık kaldığını hissettim.

    ''Ama bu şekilde değil!'' ben daha toparlanamadın tısladı. ''Ben orada yardımım olmaksızın dikilirken o şey ondan hayatını emip alırken değil! Onun dahada hastalandığını ve harcanıp gittiğini izlemek. Onu incittiğini izlemek.'' Biri onu midesinden tekmelemiş gibi hızlı bir nefes aldı. ''Onun nedenini görmesini sağlamalısın Jacob. Artık beni dinlemeyecek. Rosalie sürekli orada, onu düzenli besliyor-- onu cesaretlendiriyor. Onu koruyor. Hayır, o şeyi koruyor. Bella'nın hayatı onun için hiç bir şey ifade etmiyor.''

    Boğazımdan gele ses öksürüyormuşum gibiydi.

    Bu ne söylüyordu? Bella'nın ne yapması gerektiğini söylüyordu? Bir bebek sahibi olmak mı? Benimle mi? Ne ? Nasıl? Ondan vaz mı geçiyordu? Ya da onun paylaşılmayı önemsemeyeceğini mi düşünmüştü?

    ''Hangisi olursa. Hangisi onu canlı tutacaksa.''

    ''Bu şimdiye kadar söylediğin en çılgınca şeydi.'' diye mırıldandım.

    ''Seni seviyor.''

    ''Yeterince değil.''

    Bir bebek sahibi olmak için ölmeye hazır. Belki de daha az tehlikeli bir şeyi kabul edecektir.''

    ''Onu hiç tanıyamadın mı?''

    ''Biliyorum, biliyorum. Onu ikna etmemiz gerekecek. İşte sana ihtiyacım olmasının nedeni de bu. Onun nasıl düşündüğünü biliyorsun. Onun mantıklı düşünmesini sağla.''

    Onun ne teklif ettiğini düşünemedim bile. Bu çok fazlaydı. İmkansız. Yanlış. Hastalıklı. Haftasonu için Bella'yı ödünç almak ve sonra kiralık bir film gibi pazartesi sabahı geri getirmek mi? Çok saçma.

    Çok cezbedici.

    Düşünmek istemiyordum, hayal etmek istemiyordum ama yine de görüntüler beynime üşüştü. Bizim için hala bir umut varken Bella'yı bir çok kez o şekilde hayal etmiştim ve çok sonra açıkça bu hayaller yanlızca geride iltahaplı yaralar bırakıyordu. Çünk hiç bir ihtimal yoktu. Hemde hiç. O zaman kendime yardım edememiştim. Şimdi kendimi durduramıyordum. Kollarımda Bella, Bella ismimi söyleyerek iç çekiyor...

    Dahada kötüsü, daha önce hiç düşünmediğim bu yeni imge

    Eğer bana göstermemiş olsaydı yıllarca onu yüzünden acı çekmeyeceğimden emin olduğum bir imge. Şimdi, orada çakılıp kalmıştı. Bir tohum gibi, iplik iplik beynimi sarmalıyordu-- zehirleyici ve durdurulamaz. Bella , sağlıklı ve parlıyor, şimdikinden çok daha farklı ama birşey aynı: vücudu, şeklini kaybetmemiş, daha doğal bir şekilde değişmiş. Karnı benim çocuğumla yuvarlaklarşmış.

    Aklımdaki zehirli tohumdan kaçmaya çalıştım. ''Onun mantıklı düşünmesini sağla mı? Hangi evrende yaşıyorsun?''

    ''En azından dene.''

    Hızlıca başımı salladım. Verdiğim olumsuz cevabı görmezden gelerek bekledi. Çünkü kafamdaki savaşı duyabiliyordu.

    ''Bu deli saçması da nereden geldi? Bunuda gidişin gibi uyduruyormusun?''

    ''Ne yapmayı planladığını fark ettiğimden beri yalnızca onu kurtarmanın yollarını arıyordum. Ne için ölebileceğini. Ama seninle nasıl contak kuracağımı bilmiyordum. Çağırsam beni dinlemeyeceğini biliyordum. Eğer bu gün gelmiş olmasaydın, çok yakında seni bulmaya gelecektim. Ama onu bir kaç dakikalığına bile olsa bırakmak çok zor. Onun durumu... çok çabuk değişiyor. O şey...büyüyor. Çok çabuk. Şu an ondan uzakta olamam.''

    ''O şey ne?''

    Hiç birimizin bir fikri yok. Ama o Bella'dan daha güçlü. Şimdiden.''

    Sonra aniden onu görebildim-- kafamdaki şişkin canavarın onun vücudunu parçalayarak çıkmasını.
    ''Durdurmama yardım et,'' diye fısıldadı. ''Bunun olmasını durdurmama yardım et.''

    ''Nasıl? Ona damızlık servisimi önererek mi?'' Bunu söylediğimde irkilmedi bile ama ben irkldim. ''Sen gerçekten de hastasın. O bunu asla dinlemeyecek.''

    ''Dene. Artık kaybedecek hiçbir şey yok. Bu nasıl can yakabilir ki?''

    Benim canımı yakacaktı. Zaten Bella tarafından yeterince geri çevrilmemişmiydim?

    ''Onu kurtarmak için birazcık acı? Bu o kadar yüksek bir bedel mi?''

    ''Ama bu işe yaramayacak.''

    ''Belki yaramaz. Yine de belki bu onun kafasını karıştırır. Belki de bulduğu çözümde kafasının karışmasını sağlar. Tüm ihtiyacım olan şey bir anlık şüphe.''

    ''Ve sen sonra teklifinin altından halıyı mı çekeceksin? Yalnızca dalga geçiyordum Bella?''

    ''Eğer bir çocuk istiyorsa, bu sahip olduğu şey olacak. Vazgeçmeyeceğim.''

    Bu konu hakkında konuştuğuma bile inanamıyordum. Bella bana yumruk atacaktı-- bunu önemsedeiğimden değil ama bu büyük ihtimalle onun elini yeniden kıracaktı. Benim kafamı karıştırıp, konuşmasına izin vermemeliydim. Onu şu an öldürmeliyim.

    ''Şimdi değil,'' diye fısıldadı. ''Henüz değil. Doğr ya da yanlış bu onu mahveder ve sende bunu biliyorsun. Aceleci olmana gerek yok. Eğer seni dinlemesse istediğin şansı alırsın. Bella'nın kalbi atmayı bıraktığı an , beni öldürmen için yalvarıyor olacağım.''

    ''Uzun süre yalvarmana gerek kalmayacak.''

    Yıpranmış bir gülümseme kalıntısı dudağının köşesinde titreşti. ''Sabırsızlıkla bekliyor olacağım.''
    ''O halde bir anlaşmamız var.''

    Başını salladı ve soğuk, taş gibi elini uzattı.

    Tiksintimi engellemeye çalışarak, onun elini tutmak için uzandım. Ellerim kayanın üzerinde kapandı ve bir kere salladım.

    ''Bir anlaşmamız var,'' onayladı.

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 1:35 pm