Cullen’ların garajına doğru koşarken bir plan yapmıştım.
O planın ikinci kısmı,dönüş yolunda kan emcinin arabasını hurdaya çevirmekti.
Arabanın kapılarını açmak için elimdeki anahtarın düğmesine bastığımda kendimde değildim.Bipleyip ışıkları yanıp sönen araba onun Volvo’su değildi.Başka bir arabaydı-hepsi ağız sulandırıcı olan onda arabanın oluşturduğu kuyrukta bile göze çarpan bir araba-
Bana gerçekten Astın Martin Vanquish’in anahtarlarını mı vermek istemişti?Yoksa yanlışlıkla mı olmuştu.
Bunu düşünmek için duraklamadım,ya da bunun planımın ikinci kısmını değiştirip değiştirmeyeceğini.
Kendimi ipeksi deri koltukların üzerine attım,bacakklarım hala direksiyonun altında iki büklüm bir şeklide,motoru çalıştırdım.Motoru çalıştırdığımda çıkan sesler,başka bir gün olsa beni inletmeye yeterdi ama şu anda arabayı sürmeye odaklanmam gerekiyordu.
Koltuğun ayarını buldum ve koltuğu biraz geriye aldım,bir yandan da ayağım pedaldaydı.
Dar,dolambaçlı garaj çıkışından geçmem sadece 2 saniye sürdü.Arabayı sanki ellerimle değil,düşünce gücümle kullanıyordum.Yeşil tünelden fırlatıp,otoyola çıktığımda,Leah’nın gri yüzü çalılıklar arasından gözüme çarptı.
Kısa bir süre için,acaba ne düşmüştür dedim,sonra umrumda olmayacağına karar verdim.
Direksiyonu güneye çevirdim,çünkü aksi takdirde trafik yüzünde ayağımı gazdan çekmem gerekecekti ve buna tahammülüm yoktu.
Hastalıklı bir bakış açısından bakarsan,bu benim şanslı günümdü.Tabi şansla kastettiğin,kaymak gibi bir otobanda,hiçbir polise görünmeden saatte 30 mil yapmaksa.Ne hayal kırıklığı.Küçük bir kovalamaca sahnesi heyecanlı olaiblirdi,tabi ruhsata işlenecek bilginin,sülüğü epey terleteceğinden bahsetmedim bile.Gerçi parayla bu işten de sıyrılırdı,ama yine de ona bir sürü külfet olurdu.
Etrafta beni takip eden tek şey ,korudan geçerken yanımdan son sürat geçen koyu kahverengi posttu.Forks’un güneyine doğru birkaç mil boyunca benim hizamda koşmaya devam etti.Quil’di görünüşe göre.Beni görmüş olmalı,bir dakika sonra alarm vermeye gerek duymadan gözden kayboldu.
Bu sefer de onun aklından neler geçeceğini düşündüm,sonra yine umursamadığıma karar verene kadar.
Uzun, U-şekilli otoyolda,önüme çıkan en büyük şehre doğru hızla ilerledim.Planımın ilk parçası buydu.
Sanki sonsuzluk gibi geldi,muhtemelen hala bıçaksırtında oturuyor gibi hissetiiğimdendir ama aslında Tacoma ve Seattle’a giden şeritlerin tam ortasında ilermeye başladığımda 2 saat bile olmamıştı.Sonra hız kestim,etraftaki masum insanları öldürmeye niyetim yoktu.
Aptalca bir plandı.İşe yaramayacaktı.Ama acıdan kaçmaya çalışırken,bugün Leah’nın söyledikleri birden zihnimde belirdi.
“Eğer birisini mühürlersen,hepsi geçecek,emin ol.Onun için daha fazla acı çekmek zorunda kalmayacaksın.”
Belki de seçimlerinin elinden alınması,dünyadaki en kötü şey değildi.Belki dünyadaki en kötü şey,şu anda hissettiğim gibi hissetmemdi.
Ama La Psuh’daki bütün kızları görmüştüm,taa Makah rez’e kadar.Forkstakileri de.Daha geniş bir avlanma alanınna ihtiyacım vardı.
Pekala…bir kalabalığın içinde gelişigüzel bir ruh eşi nasıl aranır?Olası bir hedef görebilmek için arabayı etrafta sürdüm.Birkaç tane alışveriş merkezinin yanından geçtim.Yaşıtım kızları bulmak için iyi bir mekan olabilirdi.Ama arabayı bir türlü durduramadım.Bütün gün alışveriş merkezinde takılan bir kızı mı mühürlemek ister miydim?
Kuzeye doğru gitmeye devam ettim,git gide daha kalabalıklaştı.Sonra nihayet bir sürü aile, çocuk, kaykay, uçurtma, piknik ve her neyse bunlarla dolu bir park buldum.Şu ana kadar ne kadar güzel bir gün olduğunu fark etmemiştim.Güneş ve diğer her şey.İnsanlar mavi gökyüzünü kutlamak için sokalara dökülmüşlerdi.
İki tane engelli park yerinin önünü kapatacak şekilde park ettim-keşke bir ceza yazsalar-ve kalabalığın arasına karıştım.
Uzunca bir süre etrafta dolandım,sanki saatler geçmiş gibi geldi.Güneşin gökyüzünde yerini değiştirmesine yetecek kadar zaman geçti.Yakınımda geçen her kızın yüzünü dikkatle inceledim, dikkatimi vererek baktım,kim güzel,kimin gözleri mavi,askılı pantolon kime yakışmış,kim çok aşırı makyaj yapmış… Her yüzde ilgimi çekecek bir şe aradımi,böylece gerçekten denediğimden emin olabilirdim.şöyle şeyler: Şu kızın burnu gerçekten çok sivri,şu kız saçlarını gözünün önünden çekse iyi olacak,şu kızın yüzünün kalan kısımları da ağzı kadar güzel olsaydı, ruj reklamlarında oynayabilirdi….
Bazen bakışlarıma karışık verdiler.Bazıları korkmuş gibiydi,sanki “Şu bana dik dik bakan ucube de kim” diye düşünüyor gibiydiler.Bazen gerçekten ilgilerini çekmişim gibi geldi,ama belki de egom coşmuştur sadece.
Her nasılsa,hiçbir şey yoktu.Hatta şüphesiz parktaki en çekici kız(belki de şehrin en çekici kızı)la göz göze geldiğimde,o da bana ilgilenmiş gibi baktığında bile hiçbir şey hissetmedim.Sadece o aynı çaresizce acıdan kurtulma arzusu.
Bir süre sonra,yanlış şeylere dikkat etmeye başladım.Bella’yla ilgili şeyler.Bunun saçları aynı renk,Bunun gözlerinin şekli biraz bella’yı andırıyor,Bunun elmacık kemikleri yüzünde aynı çıkıntıyı yağmış,şunun gözleri arasında aynı kırışıklık var,neden endişe ettiğini merak etmeme yol açtı bu.
İşte o an vazgeçtim.Sadece bu kadar umutsuz olduğum için birden hemen öylece ruh ikizimle karşılaşacağımı ve bunun için gerçekten en uygün yer ve zaman olduğunu düşünmek gerçekten de aptallıktan da öte bir şeydi.
Zaten onu burada bulmam da saçma olurdu.Eğer Sam haklıysa,genetik eşimi bulmak için en uygün yer La Push’tu.Ve açıkçası,oradaki kimse de bu koşulları karşılamıyordu.Eğer Billy haklıysa,O zaman kim bilir?Daha güçlü bir kurt için ne gerekirdi?
Arabaya doğru yürüdüm,sonra tampona yaslandım ve anahtarlarla oynamaya başladım.
Belki ben de Leah gibiydim.Bir çıkmaz sokak.Yeni nesillere geçmemesi gereken bir şey.Ya da belki hayatım acımasız koca bir şakaydı ve yumruk yediğim yerden hiçbir kaçış yoktu.(hayatın sillesini yemek…)
“Hey..Sen İyi misin?Merhaba? Çalıntı arabanın yanındaki!”
Sesin benimle konuştuğunu anlamam biraz zaman aldı,sonra kafamı kaldırmam da biraz daha zaman aldı.
Tanıdık bir kız yüzü,bana endişeli bir ifadeyle bakıyordu.Neden tanıdık geldiğini biliyordum.Bunu daha önce kataloglamıştım.Açık kırmızı-altın renkli saçlar,beyaz ten,yanaklarında ve burnunda birkaç altın renkli çil,ve tarçın renkli gözler.
“Eğer arabayı çaldığın için bu kadar vicdan azabı çekiyorsan..” dedi,gülümsedi çenesinde bir gamze belirdi “teslim olmak için hiçbir zaman geç değildir.”
“Çalmadım,ödünç aldım” dedim hemen.Sesim iğrenç çıktı.Sanki ağlıyormuşum filan gibi.Utanç verici"
“Tabi..mahkemede bunu göz önünde bulundururlar”
Birden parladım “Bir şey mi istiyorsun?”
“Yoo.. aslında araba hakkında sadece takılıyordum.Şey..Bir şeye üzülmüş gibi görünüyordun.Adım Lizzie” dedi,elini uzattı.
Elini indirene kadar öylece baktım.
“Her neyse…”dedi “Bir yardımım dokunur mu acaba?Sanki birisini arıyor gibisin?”Parka doğru baktı “Doğru mu?” dedi.
Bekledi.
İç çektim.”Yardıma ihtiyacım yok.O burada değil”
“Aa..Üzüldüm.”
“Ben de” diye mırıldandım.
Kıza tekrar baktım.Lizzie.Hoş kızdı.Ayrıca aklını oynatmışa benzeyen huysuz bir yabancıya yardım etmeye çalışacak kadar da iyiydi.Neden her şey bu denli karmaşık olmak zorunda yani?İyi bir kız,güzel de,ayrıca eğlenceli birine de benziyor..Neden olmasın?
“Çok güzel araba” dedi. “Bunlardan artık üretilmiyor olması ne kötü.Yani Vantage’ın gövde tasarımı da harika ama yine de Vanquish’te bambaşka bir şey var.”
Arabalardan anlayan güzel bir kız.Vay canına.Yüzüne daha dikkatli baktım.İşe yaraması için ne yapmam gerekiyor.Ah bir bilsem.Hadi Jake!Mühürlesene işte!”
“Sürüşü nasıl” diye sordu.
“İnanamazsın,o derece yani” dedim
Tek tarafında gamzeleşen o gülümsemeyle güldü bana,benden samimi saylabilecek bir yanıt kopardığına memnundu.Gülüşüne karşılık verdim.
Ama gülümsemesinin,bedenimin her yanını kesen o bıcaklara hiçbir faydası dokunmadı.Bubu ne kadar çok istesem de,hayat benim için böyle olmayacaktı.
Leah’nın gitmekte olduğu o sağlıklı noktada değildim.Normal bir insan gibi aşık olamayacaktım.Başka birisi için kanarken olmazdı.Belki 10 yıl sonra,Bella’nın uzun süre atmamış olacaktı,kendimi acı çekme sürecinden tek parça halinden çıkarabilirsem,o zaman belki Lizzie’ye arabayı verip sürmesini teklif edebilirdim,markalardan ve modellerden konuşurduk,onu tanımaya çalışırdım,bir insan olarak onda sevecek bir şey bulup bulamayacağıma bakardım.Ama şimdi olmazdı.
Sihir beni kurtarmayacaktı.Bütün bu işkencelere bir erkek gibi dayanmam gerekiyordu.Kabul et bunu!
Lizzie bekledi.Belki ona sürmeyi teklif edeceğimi umdu,belki de ummadı.
“En iyisi bu arabayı ödünç aldığım adama geri götüreyim”diye mırıldandım
Tekrar gülümsedi “Doğru yolu bulduğuna sevindim” dedi
“Evet.Beni ikna ettin”
Arabaya binerken beni izledi.Hala endişeli görünüyordu.Belki bir uçurumdan aşağı sürecek gibi görünüyordum.Belki de bir kurtadamda işe yarayacağını bilsem bunu yapardım da.Bir kere el salladı,gözleri arabayı izledi.
Geri dönüş yolumda arabayı bir süre deli gibi kullanmadım.Acelem yoktu.Gideceğim yere gitmek istemiyordum.O eve,o ormana,kaçtığım acıya doğru.Bu acıyla tamamen basbaşa olmaya.
Tamam biraz melodram gibi oldu.Tek başıma olmayacaktım,ama bu hiç iyi değildi.Leah ve Seth de benimle birlikte bu acıyı çekmek zorunda kalacaktı.Seth’in buna uzun süre katlanmak zorunda olmamamasına sevindim.Çocukcağızın huzurunu kaçırmama gerek yoktu.Aslında Leah de bunu hak etmiyordu ama en azından o bunun anlayacağı bir şeydi.Acı,Leah için pek de değişiklik olmazdı.
Leah’ın benden istediği şeyi düşününce derin derin iç geçirdim.Çünkü artık biliyordum ki istediğini alacaktı.Ona hala kızgınım diye onun hayatını kolaylaştırabileceğim gerçeğini göz ardı etmemeliydim.Ve şimdi-onu daha iyi tanıyordum-emimin benim yerimde olsaydı muhtemelen o da benim için aynı şeyi yapardı.
Aslında Leah’yla bir yoldaş,bir dost olmak hem ilginç hem de tuhaf olacaktı.Birbirimizi sıkça karşındakinin yerine koyacaktık.Benim kara kara düşünememe fazla müsaade etmeyecekti,ama bu bence iyi bir şeydi.Arada sırada beni pataklayacak birine ihtiyacım vardı zaten.Ama iş buraya geldiğinde,o şu anda içerisinden geçtiğim süreci anlayabilecek ntek arkadaştı.
Bu sabahki avı düşündüm,bir anlığına zihinlerimiz biribirine o kadar yaklaşmıştı ki.Hiç de kötü bir şey değildi.Farklıydı.Biraz ürkütücü,biraz rahatsız edici.Ama aynı zamanda tuhaf bir şekilde hoş bir şeydi.
Yalnız olmak zorunda değildim.
Ve Leah’nın gelecek aylarla yüzleşebilecek kadar güçlü olduğunu biliyordum.Aylar hatta yıllar.Bunun hakkında düşünmek bile beni yoruyordu.Sanki bir okyanusa bakıyordum ,karşı kıyıya varana kadar hiç dinlenmeden yüzmem gerekiyordu.
Çok uzun bir zaman,ve bunun başlamasına çok az kalmıştı.Okyanusa atlamadan önce.3,5 gün.Ve ben buradaydım.kalan kısacık zamanımı boşa harcıyordum.
Tekrar hız yapmaya başladım.
Forks’a giden yolda hızla ilerlerken Sam ve Jared’i gördüm,yolun öteki kıyısında korucu gibi bekliyorlardı.Kalın dalların arkasında saklanmışlardı,ama onları görmeyi bekliyordum,ne aramam gerektiğini biliyordum.Yanlarından geçerken kafamı salladım,bu gündüz gezintim hakkında ne düşündüklerini umursamadım.
Cullen’ların garaj girşine girerken Leah ve Seth’i de selamladım.Hava kararmaya başlamıştı,hava kapalıydı ama arabanın farlarında gözlerinin parladığını gördüm.Onlara daha sonra açıklardım.Ne de olsa bol bol vaktimiz olacaktı.
Edward’ın beni garajda beklemesi sürpriz oldu.Günlerdir Bella’nın yanından ayrıldığını görmemiştim.Yüzünden Bella’ya kötü bir şey olmadığı belli oluyordu.Aslında öncekinden daha huzur dolu görünüyordu.O huzurun nereden geldiğini hatırladığımda midem düğümlendi.
Sinirimden, arabayı dağıtmayı unutmam kötü oldu.Aslıjnda o araba kıyamazdım zaten.Belki de arabayı bana ödünç verirken, bunu tahmin etmişti.
“Birkaç şey var,Jacob” dedi ben motoru durdurken.
Derin bir nefes aldım ve bir süre içimde tuttum.Sonra yavaşça arabadan indim ve anahtarları ona fırlattım.
“Borç için teşekkürler” dedim bozuk bir şekilde,belli ki bunu ödemem gerekecekti.”Şimdi ne istiyorsun?”
“Öncelikle,süründe otorite kurmaktan hoşlanmadığını biliyorum ama…”
Gözlerimi kırpıştırdım,bunu konuyu açmayı aklından hayalinden nasıl geçirdi,hayret ettim. “Ne?”
“Eğer Leah’yı kontrol edemiyorsan, o zaman ben..”
“Leah mı?” diye sözünü kestim,dişlerimin arasından konuşarak “Ne oldu?”
Edward çok sert bakıyordu. “Neden böyle birdenbire ayrıldığını anlamak için geldi.Açıklamaya çalıştım.Belki bir yanlış anlaşılma oldu.”
“Ne yaptı?”
“İnsan formuna döndü ve…”
“Sahi mi?”diye tekrar araya girdim.Bu sefer şok olmuştum.Gözümün önüne getiremedim. Leah,düşmanının burnunun dibinde gardını düşürecek!
“Bellayla..konuşmak istedi”
“Bella’yla mı?”
Edward fısıldamaya başladı “Bella’yı bir daha böyle üzmesine izin veremem.LEah ne kadar haklı olduğunu düşünürse düşünsün.Bu bir kez daha olursa onu evden dışarı atarım.Onu nehrin kıyısına çekerim….”
“Dur bakalım.Ne dedi?” Bunların hiçbiri mantıklı gelmiyordu.
Edward derin bir nefes aldı,kendini toparladı. “Leah gereğinden fazla sert davrandı.Ben de Bella’nın neden seni bırakamadığını anladığımı söyleyemem ama bunu sana acı çektirmek için yaptığını da düşünmüyorum.Senin burada kalmanda isteyerek bana ve sana yaşattığı acıdan dolayı pişmanlık duyuyor.Ama Leah’ın söylediklerini hak etmemişti.Bella hala ağlıyor…”
“Dur bir saniye!Leah Bella’yı benim için mi azarlıyordu.”
Sertçe başını salladı. “Seni epey yüceltti”
Vay be. “Ondan böyle bir şey yapmasını istememiştim.”
“Biliyorum”
Gözlerimi devirdim.Tabi ki bilir.Her şeyi bilirdi o.
Ama Leah’ın yaptığına da bak.Kim inanırdı ki?Leah kan emicinin evinde insan formunda girip,bana iyi davranılmadığından şikayet edecek…
“Leah’yı kontrol edeceğime söz veremem.” Dedim “Bunu yapmayacağım ama onunla konuşurum tamam mı?Bir daha tekrarlanacağını sanmam.Leah pek içine atmaz.İçinde ne var ne yoksa dökmüştür zaten bugün”
“Bence de”
“Her neyse…Bella’yla da konuşurum,kendisini kötü hissetmesini istemem.”
“Ona bunu zaten söyledim”
“Tabi, demişsindir.O iyi mi?
“Şimdi uyuyor.Rose onunla.”
Demek psikopatın adı şimdi Rose olmuştu.Tamamen karanlık tarafa geçmişti.
O planın ikinci kısmı,dönüş yolunda kan emcinin arabasını hurdaya çevirmekti.
Arabanın kapılarını açmak için elimdeki anahtarın düğmesine bastığımda kendimde değildim.Bipleyip ışıkları yanıp sönen araba onun Volvo’su değildi.Başka bir arabaydı-hepsi ağız sulandırıcı olan onda arabanın oluşturduğu kuyrukta bile göze çarpan bir araba-
Bana gerçekten Astın Martin Vanquish’in anahtarlarını mı vermek istemişti?Yoksa yanlışlıkla mı olmuştu.
Bunu düşünmek için duraklamadım,ya da bunun planımın ikinci kısmını değiştirip değiştirmeyeceğini.
Kendimi ipeksi deri koltukların üzerine attım,bacakklarım hala direksiyonun altında iki büklüm bir şeklide,motoru çalıştırdım.Motoru çalıştırdığımda çıkan sesler,başka bir gün olsa beni inletmeye yeterdi ama şu anda arabayı sürmeye odaklanmam gerekiyordu.
Koltuğun ayarını buldum ve koltuğu biraz geriye aldım,bir yandan da ayağım pedaldaydı.
Dar,dolambaçlı garaj çıkışından geçmem sadece 2 saniye sürdü.Arabayı sanki ellerimle değil,düşünce gücümle kullanıyordum.Yeşil tünelden fırlatıp,otoyola çıktığımda,Leah’nın gri yüzü çalılıklar arasından gözüme çarptı.
Kısa bir süre için,acaba ne düşmüştür dedim,sonra umrumda olmayacağına karar verdim.
Direksiyonu güneye çevirdim,çünkü aksi takdirde trafik yüzünde ayağımı gazdan çekmem gerekecekti ve buna tahammülüm yoktu.
Hastalıklı bir bakış açısından bakarsan,bu benim şanslı günümdü.Tabi şansla kastettiğin,kaymak gibi bir otobanda,hiçbir polise görünmeden saatte 30 mil yapmaksa.Ne hayal kırıklığı.Küçük bir kovalamaca sahnesi heyecanlı olaiblirdi,tabi ruhsata işlenecek bilginin,sülüğü epey terleteceğinden bahsetmedim bile.Gerçi parayla bu işten de sıyrılırdı,ama yine de ona bir sürü külfet olurdu.
Etrafta beni takip eden tek şey ,korudan geçerken yanımdan son sürat geçen koyu kahverengi posttu.Forks’un güneyine doğru birkaç mil boyunca benim hizamda koşmaya devam etti.Quil’di görünüşe göre.Beni görmüş olmalı,bir dakika sonra alarm vermeye gerek duymadan gözden kayboldu.
Bu sefer de onun aklından neler geçeceğini düşündüm,sonra yine umursamadığıma karar verene kadar.
Uzun, U-şekilli otoyolda,önüme çıkan en büyük şehre doğru hızla ilerledim.Planımın ilk parçası buydu.
Sanki sonsuzluk gibi geldi,muhtemelen hala bıçaksırtında oturuyor gibi hissetiiğimdendir ama aslında Tacoma ve Seattle’a giden şeritlerin tam ortasında ilermeye başladığımda 2 saat bile olmamıştı.Sonra hız kestim,etraftaki masum insanları öldürmeye niyetim yoktu.
Aptalca bir plandı.İşe yaramayacaktı.Ama acıdan kaçmaya çalışırken,bugün Leah’nın söyledikleri birden zihnimde belirdi.
“Eğer birisini mühürlersen,hepsi geçecek,emin ol.Onun için daha fazla acı çekmek zorunda kalmayacaksın.”
Belki de seçimlerinin elinden alınması,dünyadaki en kötü şey değildi.Belki dünyadaki en kötü şey,şu anda hissettiğim gibi hissetmemdi.
Ama La Psuh’daki bütün kızları görmüştüm,taa Makah rez’e kadar.Forkstakileri de.Daha geniş bir avlanma alanınna ihtiyacım vardı.
Pekala…bir kalabalığın içinde gelişigüzel bir ruh eşi nasıl aranır?Olası bir hedef görebilmek için arabayı etrafta sürdüm.Birkaç tane alışveriş merkezinin yanından geçtim.Yaşıtım kızları bulmak için iyi bir mekan olabilirdi.Ama arabayı bir türlü durduramadım.Bütün gün alışveriş merkezinde takılan bir kızı mı mühürlemek ister miydim?
Kuzeye doğru gitmeye devam ettim,git gide daha kalabalıklaştı.Sonra nihayet bir sürü aile, çocuk, kaykay, uçurtma, piknik ve her neyse bunlarla dolu bir park buldum.Şu ana kadar ne kadar güzel bir gün olduğunu fark etmemiştim.Güneş ve diğer her şey.İnsanlar mavi gökyüzünü kutlamak için sokalara dökülmüşlerdi.
İki tane engelli park yerinin önünü kapatacak şekilde park ettim-keşke bir ceza yazsalar-ve kalabalığın arasına karıştım.
Uzunca bir süre etrafta dolandım,sanki saatler geçmiş gibi geldi.Güneşin gökyüzünde yerini değiştirmesine yetecek kadar zaman geçti.Yakınımda geçen her kızın yüzünü dikkatle inceledim, dikkatimi vererek baktım,kim güzel,kimin gözleri mavi,askılı pantolon kime yakışmış,kim çok aşırı makyaj yapmış… Her yüzde ilgimi çekecek bir şe aradımi,böylece gerçekten denediğimden emin olabilirdim.şöyle şeyler: Şu kızın burnu gerçekten çok sivri,şu kız saçlarını gözünün önünden çekse iyi olacak,şu kızın yüzünün kalan kısımları da ağzı kadar güzel olsaydı, ruj reklamlarında oynayabilirdi….
Bazen bakışlarıma karışık verdiler.Bazıları korkmuş gibiydi,sanki “Şu bana dik dik bakan ucube de kim” diye düşünüyor gibiydiler.Bazen gerçekten ilgilerini çekmişim gibi geldi,ama belki de egom coşmuştur sadece.
Her nasılsa,hiçbir şey yoktu.Hatta şüphesiz parktaki en çekici kız(belki de şehrin en çekici kızı)la göz göze geldiğimde,o da bana ilgilenmiş gibi baktığında bile hiçbir şey hissetmedim.Sadece o aynı çaresizce acıdan kurtulma arzusu.
Bir süre sonra,yanlış şeylere dikkat etmeye başladım.Bella’yla ilgili şeyler.Bunun saçları aynı renk,Bunun gözlerinin şekli biraz bella’yı andırıyor,Bunun elmacık kemikleri yüzünde aynı çıkıntıyı yağmış,şunun gözleri arasında aynı kırışıklık var,neden endişe ettiğini merak etmeme yol açtı bu.
İşte o an vazgeçtim.Sadece bu kadar umutsuz olduğum için birden hemen öylece ruh ikizimle karşılaşacağımı ve bunun için gerçekten en uygün yer ve zaman olduğunu düşünmek gerçekten de aptallıktan da öte bir şeydi.
Zaten onu burada bulmam da saçma olurdu.Eğer Sam haklıysa,genetik eşimi bulmak için en uygün yer La Push’tu.Ve açıkçası,oradaki kimse de bu koşulları karşılamıyordu.Eğer Billy haklıysa,O zaman kim bilir?Daha güçlü bir kurt için ne gerekirdi?
Arabaya doğru yürüdüm,sonra tampona yaslandım ve anahtarlarla oynamaya başladım.
Belki ben de Leah gibiydim.Bir çıkmaz sokak.Yeni nesillere geçmemesi gereken bir şey.Ya da belki hayatım acımasız koca bir şakaydı ve yumruk yediğim yerden hiçbir kaçış yoktu.(hayatın sillesini yemek…)
“Hey..Sen İyi misin?Merhaba? Çalıntı arabanın yanındaki!”
Sesin benimle konuştuğunu anlamam biraz zaman aldı,sonra kafamı kaldırmam da biraz daha zaman aldı.
Tanıdık bir kız yüzü,bana endişeli bir ifadeyle bakıyordu.Neden tanıdık geldiğini biliyordum.Bunu daha önce kataloglamıştım.Açık kırmızı-altın renkli saçlar,beyaz ten,yanaklarında ve burnunda birkaç altın renkli çil,ve tarçın renkli gözler.
“Eğer arabayı çaldığın için bu kadar vicdan azabı çekiyorsan..” dedi,gülümsedi çenesinde bir gamze belirdi “teslim olmak için hiçbir zaman geç değildir.”
“Çalmadım,ödünç aldım” dedim hemen.Sesim iğrenç çıktı.Sanki ağlıyormuşum filan gibi.Utanç verici"
“Tabi..mahkemede bunu göz önünde bulundururlar”
Birden parladım “Bir şey mi istiyorsun?”
“Yoo.. aslında araba hakkında sadece takılıyordum.Şey..Bir şeye üzülmüş gibi görünüyordun.Adım Lizzie” dedi,elini uzattı.
Elini indirene kadar öylece baktım.
“Her neyse…”dedi “Bir yardımım dokunur mu acaba?Sanki birisini arıyor gibisin?”Parka doğru baktı “Doğru mu?” dedi.
Bekledi.
İç çektim.”Yardıma ihtiyacım yok.O burada değil”
“Aa..Üzüldüm.”
“Ben de” diye mırıldandım.
Kıza tekrar baktım.Lizzie.Hoş kızdı.Ayrıca aklını oynatmışa benzeyen huysuz bir yabancıya yardım etmeye çalışacak kadar da iyiydi.Neden her şey bu denli karmaşık olmak zorunda yani?İyi bir kız,güzel de,ayrıca eğlenceli birine de benziyor..Neden olmasın?
“Çok güzel araba” dedi. “Bunlardan artık üretilmiyor olması ne kötü.Yani Vantage’ın gövde tasarımı da harika ama yine de Vanquish’te bambaşka bir şey var.”
Arabalardan anlayan güzel bir kız.Vay canına.Yüzüne daha dikkatli baktım.İşe yaraması için ne yapmam gerekiyor.Ah bir bilsem.Hadi Jake!Mühürlesene işte!”
“Sürüşü nasıl” diye sordu.
“İnanamazsın,o derece yani” dedim
Tek tarafında gamzeleşen o gülümsemeyle güldü bana,benden samimi saylabilecek bir yanıt kopardığına memnundu.Gülüşüne karşılık verdim.
Ama gülümsemesinin,bedenimin her yanını kesen o bıcaklara hiçbir faydası dokunmadı.Bubu ne kadar çok istesem de,hayat benim için böyle olmayacaktı.
Leah’nın gitmekte olduğu o sağlıklı noktada değildim.Normal bir insan gibi aşık olamayacaktım.Başka birisi için kanarken olmazdı.Belki 10 yıl sonra,Bella’nın uzun süre atmamış olacaktı,kendimi acı çekme sürecinden tek parça halinden çıkarabilirsem,o zaman belki Lizzie’ye arabayı verip sürmesini teklif edebilirdim,markalardan ve modellerden konuşurduk,onu tanımaya çalışırdım,bir insan olarak onda sevecek bir şey bulup bulamayacağıma bakardım.Ama şimdi olmazdı.
Sihir beni kurtarmayacaktı.Bütün bu işkencelere bir erkek gibi dayanmam gerekiyordu.Kabul et bunu!
Lizzie bekledi.Belki ona sürmeyi teklif edeceğimi umdu,belki de ummadı.
“En iyisi bu arabayı ödünç aldığım adama geri götüreyim”diye mırıldandım
Tekrar gülümsedi “Doğru yolu bulduğuna sevindim” dedi
“Evet.Beni ikna ettin”
Arabaya binerken beni izledi.Hala endişeli görünüyordu.Belki bir uçurumdan aşağı sürecek gibi görünüyordum.Belki de bir kurtadamda işe yarayacağını bilsem bunu yapardım da.Bir kere el salladı,gözleri arabayı izledi.
Geri dönüş yolumda arabayı bir süre deli gibi kullanmadım.Acelem yoktu.Gideceğim yere gitmek istemiyordum.O eve,o ormana,kaçtığım acıya doğru.Bu acıyla tamamen basbaşa olmaya.
Tamam biraz melodram gibi oldu.Tek başıma olmayacaktım,ama bu hiç iyi değildi.Leah ve Seth de benimle birlikte bu acıyı çekmek zorunda kalacaktı.Seth’in buna uzun süre katlanmak zorunda olmamamasına sevindim.Çocukcağızın huzurunu kaçırmama gerek yoktu.Aslında Leah de bunu hak etmiyordu ama en azından o bunun anlayacağı bir şeydi.Acı,Leah için pek de değişiklik olmazdı.
Leah’ın benden istediği şeyi düşününce derin derin iç geçirdim.Çünkü artık biliyordum ki istediğini alacaktı.Ona hala kızgınım diye onun hayatını kolaylaştırabileceğim gerçeğini göz ardı etmemeliydim.Ve şimdi-onu daha iyi tanıyordum-emimin benim yerimde olsaydı muhtemelen o da benim için aynı şeyi yapardı.
Aslında Leah’yla bir yoldaş,bir dost olmak hem ilginç hem de tuhaf olacaktı.Birbirimizi sıkça karşındakinin yerine koyacaktık.Benim kara kara düşünememe fazla müsaade etmeyecekti,ama bu bence iyi bir şeydi.Arada sırada beni pataklayacak birine ihtiyacım vardı zaten.Ama iş buraya geldiğinde,o şu anda içerisinden geçtiğim süreci anlayabilecek ntek arkadaştı.
Bu sabahki avı düşündüm,bir anlığına zihinlerimiz biribirine o kadar yaklaşmıştı ki.Hiç de kötü bir şey değildi.Farklıydı.Biraz ürkütücü,biraz rahatsız edici.Ama aynı zamanda tuhaf bir şekilde hoş bir şeydi.
Yalnız olmak zorunda değildim.
Ve Leah’nın gelecek aylarla yüzleşebilecek kadar güçlü olduğunu biliyordum.Aylar hatta yıllar.Bunun hakkında düşünmek bile beni yoruyordu.Sanki bir okyanusa bakıyordum ,karşı kıyıya varana kadar hiç dinlenmeden yüzmem gerekiyordu.
Çok uzun bir zaman,ve bunun başlamasına çok az kalmıştı.Okyanusa atlamadan önce.3,5 gün.Ve ben buradaydım.kalan kısacık zamanımı boşa harcıyordum.
Tekrar hız yapmaya başladım.
Forks’a giden yolda hızla ilerlerken Sam ve Jared’i gördüm,yolun öteki kıyısında korucu gibi bekliyorlardı.Kalın dalların arkasında saklanmışlardı,ama onları görmeyi bekliyordum,ne aramam gerektiğini biliyordum.Yanlarından geçerken kafamı salladım,bu gündüz gezintim hakkında ne düşündüklerini umursamadım.
Cullen’ların garaj girşine girerken Leah ve Seth’i de selamladım.Hava kararmaya başlamıştı,hava kapalıydı ama arabanın farlarında gözlerinin parladığını gördüm.Onlara daha sonra açıklardım.Ne de olsa bol bol vaktimiz olacaktı.
Edward’ın beni garajda beklemesi sürpriz oldu.Günlerdir Bella’nın yanından ayrıldığını görmemiştim.Yüzünden Bella’ya kötü bir şey olmadığı belli oluyordu.Aslında öncekinden daha huzur dolu görünüyordu.O huzurun nereden geldiğini hatırladığımda midem düğümlendi.
Sinirimden, arabayı dağıtmayı unutmam kötü oldu.Aslıjnda o araba kıyamazdım zaten.Belki de arabayı bana ödünç verirken, bunu tahmin etmişti.
“Birkaç şey var,Jacob” dedi ben motoru durdurken.
Derin bir nefes aldım ve bir süre içimde tuttum.Sonra yavaşça arabadan indim ve anahtarları ona fırlattım.
“Borç için teşekkürler” dedim bozuk bir şekilde,belli ki bunu ödemem gerekecekti.”Şimdi ne istiyorsun?”
“Öncelikle,süründe otorite kurmaktan hoşlanmadığını biliyorum ama…”
Gözlerimi kırpıştırdım,bunu konuyu açmayı aklından hayalinden nasıl geçirdi,hayret ettim. “Ne?”
“Eğer Leah’yı kontrol edemiyorsan, o zaman ben..”
“Leah mı?” diye sözünü kestim,dişlerimin arasından konuşarak “Ne oldu?”
Edward çok sert bakıyordu. “Neden böyle birdenbire ayrıldığını anlamak için geldi.Açıklamaya çalıştım.Belki bir yanlış anlaşılma oldu.”
“Ne yaptı?”
“İnsan formuna döndü ve…”
“Sahi mi?”diye tekrar araya girdim.Bu sefer şok olmuştum.Gözümün önüne getiremedim. Leah,düşmanının burnunun dibinde gardını düşürecek!
“Bellayla..konuşmak istedi”
“Bella’yla mı?”
Edward fısıldamaya başladı “Bella’yı bir daha böyle üzmesine izin veremem.LEah ne kadar haklı olduğunu düşünürse düşünsün.Bu bir kez daha olursa onu evden dışarı atarım.Onu nehrin kıyısına çekerim….”
“Dur bakalım.Ne dedi?” Bunların hiçbiri mantıklı gelmiyordu.
Edward derin bir nefes aldı,kendini toparladı. “Leah gereğinden fazla sert davrandı.Ben de Bella’nın neden seni bırakamadığını anladığımı söyleyemem ama bunu sana acı çektirmek için yaptığını da düşünmüyorum.Senin burada kalmanda isteyerek bana ve sana yaşattığı acıdan dolayı pişmanlık duyuyor.Ama Leah’ın söylediklerini hak etmemişti.Bella hala ağlıyor…”
“Dur bir saniye!Leah Bella’yı benim için mi azarlıyordu.”
Sertçe başını salladı. “Seni epey yüceltti”
Vay be. “Ondan böyle bir şey yapmasını istememiştim.”
“Biliyorum”
Gözlerimi devirdim.Tabi ki bilir.Her şeyi bilirdi o.
Ama Leah’ın yaptığına da bak.Kim inanırdı ki?Leah kan emicinin evinde insan formunda girip,bana iyi davranılmadığından şikayet edecek…
“Leah’yı kontrol edeceğime söz veremem.” Dedim “Bunu yapmayacağım ama onunla konuşurum tamam mı?Bir daha tekrarlanacağını sanmam.Leah pek içine atmaz.İçinde ne var ne yoksa dökmüştür zaten bugün”
“Bence de”
“Her neyse…Bella’yla da konuşurum,kendisini kötü hissetmesini istemem.”
“Ona bunu zaten söyledim”
“Tabi, demişsindir.O iyi mi?
“Şimdi uyuyor.Rose onunla.”
Demek psikopatın adı şimdi Rose olmuştu.Tamamen karanlık tarafa geçmişti.