Twilight Fan

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight


    Breaking Dawn 30.Bölüm

    Daphne
    Daphne
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 164
    Kayıt tarihi : 15/11/10
    Yaş : 29
    Nerden : Twilight'tan

    Breaking Dawn 30.Bölüm Empty Breaking Dawn 30.Bölüm

    Mesaj tarafından Daphne Salı Kas. 16, 2010 1:24 pm

    Düşünmem gereken çok fazla şey vardı.

    J.Jenks’in peşine yalnız düşmek için zamanı nasıl bulacaktım ve Alice niye benim onu bilmemi istedi?

    Eğer Alice’in ipuçları bana Renesmee’yle ilgili hiçbir şey söylemiyorsa, kızımı nasıl koruyacaktım?

    Ben ve Edward, sabahleyin bunları Tanya’nın ailesine nasıl açıklayacaktık? Ya onlar da Irina gibi tepki verirlerse? Ya bu bir savaşa dönüşürse?

    Nasıl dövüşeceğimi bilmiyordum. Sadece bir ayda nasıl öğrenecektim? Volturi’nin her bir üyesi için bir tehlike olabilmemin hiçbir yolu var mıydı? Ya da tamamen faydasız olmaya mı mahkumdum? Sadece yeni doğanları öldürmenin kolay bir yolu?

    İhtiyaqcım olan çok fazla cevap vardı, fakat sorularımı sorma şansım yoktu.

    Renesmee için biraz normallik isteyerek,onu evimize, yatağına götürmede ısrar ettim. Jacob şu anda kurt haliyle daha rahattı; o dövüşe hazır olduğunda stres daha kolaydı. Ben de aynı şeyleri hissedebilmeyi,rahat hissedebilmeyi diledim. Jacob koruluğa doğru nöbet tutmak için koştu.

    Renesmee iyice uykuya daldıktan sonra onu yatağına yatırdım ve Edward a sorularımı sorabilmek için ön odaya gittim. ona sorabilecek olduklarım, sessiz düşüncelerime rağmen,ondan hiçbir şeyi saklamamaya çalıştığım en zor düşüncelerimden biriyi.

    Ateşe bakarak arkamda durdu.

    “Edward, ben…”

    He spun ve odanın karşısında,kısacık bir zaman için, hiç görünmediği gibi göründü.dudaklarını benimkilere yapıştırmadan önce, yüzündeki sert ifadeyi fark edebilebilecek kadar zamanım oldu ve sonra kolları beni bir çelik gibi sardı.

    Gecenin kalan kısmında artık sorularımı düşünmedim. Aynı şekilde hissetmem için çok az zaman olmasına rağmen, onun ruh halini anlamam çok uzun sürmedi.

    Ona fiziksel olarak hissettiğim tutkulu bağlanmayla birlikte, sadece ihtiyacım olan yılları planlıyordum. Ve sonra bundan sonraki eğlenmek için yüzyılları. Eğer sadece bir ayımız kaldıysa…böyle bir sona nasıl dayanabileceğimi göremiyorum. Bir an için yardım edemedim ama bencildim. Tüm istediğim bize verilen kısıtlı zamanda onun beni olabildiğince çok sevmesiydi.

    Güneş geldiğinde ondan kendimi çekmem zor oldu, fakat yapacak bir işimiz vardı, ailelerimizin ortaya koyduğu tüm araştırmaların hepsinden dahazor olan bir iş. Kendime neyin gelmekte olduğunu düşünmeme izin verir vermez, gerildim; sinirlerimin bir askı üzerinde gerilmekteymiş gibi hissettim, ince ve daha ince…

    Bana Alice’i şuan istediğimden daha fazla hatırlatan büyük giysi dolabımızda aceleyle giyinirken Edward “Keşke Nessie’den bahsetmeden önce Eleazar’dan ihtiyacımız olan bilgiyi almanın bir yolu olsaydı” diye mırıldandı. “Her ihtimale karşı”

    “Fakat cevaplamak için soruyu anlamayabilir” diye katıldım. “sence onlar açıklamamıza izin verirler mi?”

    “Bilmiyorum”

    Renesmee’yi hala uyuyorken yatağından çektim ve kendime yaklaştırdım, lüleleri yüzümü kaplıyordu; tatlı kokusu, çok yakındı, diğer tüm kokulardan daha güçlüydü.

    Bugün bir dakikayı bile ziyan edemezdim. İhtiyacım olan cevaplar vardı, ve Edward’ın ne kadar zamanı olduğundan emin değildim. Bunu bugün tek yapmalıydım. Eğer Tanya’nın ailesiyle her şey iyi giderse, umuyorum ki uzun bir süre için ortaklığımız olabilirdi.

    “Edward,bana nasıl dövüşeceğimi öğretecek misin?”kapıyı benim için tutarken,onun tepkisini ölçerek sordum.

    Bekledim gibiydi. Dondu ve sonra gözlerini anlamlı bir şekilde benim üzerime dikti, ilk ve son kez bakıyormuş gibi. Gözlerini kollaımda uyuyan kızımızdan ayıramadı.

    “Eğer bir bir düvüş olacaksa, yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok” diye kaçamak bir şekilde cevap verdi.

    Sesimi korudum. “Kendimi koumam için beni aciz mi bırakacaksın?”

    Çırpınır gibi yutkundu,kapı sallandı,elleri kasılırken meteşeler protesto ediyordu. Sonra başı öne eğildi. “Eğer sen öyle düşünüyorsan…sanırım en kısa sürede çalışmalara başlamalıyız.”

    Ben de başımı önüme eğdim, ve büyük evin arka tarafında çalışmaya başladık. Acele etmedik.

    Bir farklılık oluşturabileceğimi umarak ne yapabileceğimi merak ettim. Birazcık özeldim,bir kalkana sahip olmak gerçekten özellik sayılırsa tabi. Bundan yararlanabileceğim hiçbir şey yok muydu?

    “Onların en büyük avantajının ne olduğunu düşünüyorsun? Hiç mi bir zayıflıkları yok?”

    Edward’ın Volturi’den bahsettiğimi anlaması için sormasına gerek yoktu.

    “Alec ve JAne onların en büyük saldırısı” dedi duygusuzca, sanki bir basketbol takımından bahsediyormuşuz gibi. “Savunma oyuncuları gerçek bir oyunu çok nadir görürler”

    “Çünkü sonuçta Jane senin canını zihinsel olarak yakabilir. Alec ne yapabilir? Bir keresinde onun Jane’den daha tehlikeli olduğunu söylememiş miydin?”

    “Evet. Bir nevi, o Jane’in panzehiri gibi. Jane sana hayal edebileceğin en kötü acıyı hissetmeni sağlar. Diğer yandan Alec, hiçbir şey hissetmemeni sağlar. Kesinlikle hiçbir şey. Bazen, Volturi’ler birini idam etmeden önce Alec’in anestezi gücüne sahip oldukları için mutlu hissederler. Eğer birisi onlara teslim olduysa ya da başka bir şekilde ricada bulunduysa.
    “Anestezi? Fakat bu nasıl Jane’den daha tehlikeli olabilir?”

    “Çünkü o duyularının hepsini birlikte kesiyor. Acı yok, fakat görüntü, ses ya da koku da yok. Tüm duyularından yoksun. Karanlıkta tamamen yalnızsın. Canını yaktıklarında bunu hiç hissetmezsin.”

    Ürperdim. Umabileceğimizin en iyisi bu muydu? Ölümü geldiğinde görmemek ya da hissetmemek.

    “Bu onu Jane’le eşit derecede tehlikeli yapar” Edward aynı tarafsız ses tonuyla devam etti “bu şekilde onlar seni aciz bırakabilirler, seni hedefinde güçsüz bırakırlar. İkisi arasındaki fark Aro ile benim aramdaki fark gibi. Aro bir defada sadece bir kişinin düşüncelerini duyar. Jane sadece odaklandığı kişinin canını yakar. Ben aynı anda herkesi duyabilirim.”

    Onun nereye varmaya çalıştığını anlayınca üşüdüğümü hissettim. “Ve Alec hepimizi aynı anda etkisiz hale getirebilir” diye fısıldadım.

    “Evet” dedi. “Yeteneğini bize karşı kullanabilir, onlar bizi öldürene kadar hepimiz kör ve sağır duracağız. Belki de hepimizi tek tek uğraşmaya çalışmadan basitçe yakacaklar. Oh, dövüşmeyi deneyebiliriz, fakat onlar bizim hepimizin canını yakmadan önce en fazla bir tanesinin canını yakabiliriz.”

    Birkaç dakika sessizlik içinde yürüdük.

    Kafamda bir fikir oluşmaya başladı, çok umut verici değil ama hiçbir şeyin olmamasından daha iyi.

    “Alec’in iyi bir dövüşçü olduğunu düşünüyor musun?” diye sordum. “Yapabileceklerini bir yana bırakırsak demek istedim. Eğer yetenekleri olmadan dövüşmek zorunda kalırsa. Onun hiç deneyip denemediğini merak ediyorum_______”

    Edward bana keskin bir bakış attı. “Ne düşünüyorsun?”

    İleriye doğru baktım. “Şeyy,o muhtemelen bunu bana yapamaz, değil mi? Eğer Aro, Jane ve senin gibi yapıyorsa. Belki… hiç kendini savunmak zorunda kalmadıysa…ve ben birkaç hile öğrenirsem…”

    “O yüzyıllardır Volturi’lerle.” Edward sözümü kesti, sesi birden bire panikledi. Muhtemelen kafamın içindeki hayali görüyordu: Cullenlar ölüm arenasında umutsuz, duygusuz sutunlar gibi duruyorlar fakat ben…dövüşebilecek olan sadece benim. “Evet, eminim ki sen onun gücü için de ayrıcalıklısın, fakat sen hala bir yenidoğansın, Bella. Birkaç hafta içinde seni güçlü bir dövüşçü yapamam. Eminim ki o eğitimlidir.”

    “Belki, belki değildir. Bu kimsenin yapamayıp da benim yapabileceğim tek şey. Eğer onu bir an için şaşırtabilirsem… Diğerlerine bir şans vermek için yeterince dayanamaz mıyım?”

    “Lütfen, Bella” dedi Edward dişlerinin arasından. “Hadi bunu konuşmayalım”

    “Mantıklı ol”
    “Sana öğretebildiğim kadarını öğretmeye çalışacağım, fakat lütfen bana şaşırtma için kendini kurban etmeni düşürtme” nefesi kesildi ve bitiremedi.

    Başımı önüme eğdim. Planlarımı kendime saklayabilirdim. İlk önce Alec ve sonra, mucizevi bir şekilde yenmek için yeterince şanslıysam, Jane. Eğer Volturi’lerin karşı konulamaz savunma avantajını ortadan kaldırabilirsem…belki o zaman bir şans olur… Aklım ilerlere doğru gitti. Ya onları şaşırtabilirsem ve yorabilirsem? Sahiden, niye Jane veya Alec dövüş sanatlarını öğrenmeye ihtiyaç duysun ki? Küçük huysuz Jane’i, dövüş öğrenmek için avantajından vazgeçerken düşünemiyorum.

    Eğer onları öldürürsem, nasıl bir savunma yapabilirler ki.

    “Her şeyi öğrenmek zorundayım. Gelecek ay içinde, mümkün olduğunca öğretebildiğin kadarını kafama tıkıştır” diye mırıldandım.

    Hiç konuşmamışım gibi davrandı.

    Sonraki kim olacaktı? Planlarımı çok iyi bir şekilde düzenlemeliydim, eğer Alec’e saldıracak kadar yaşarsam, vuruşlarımda hiç bir tereddüt olmamalı. Kalkanımın bana avantaj sağlayabileceği başka bir durum düşünmeye çalıştım. Diğerlerinin ne yaptığı hakkında yeterince bilgim yoktu. Dövüşçülerin benim yanımda Felix gibi kocaman kaldığı apaçık ortadaydı. Volturi’nin savunması hakkında çok bişey bilmiyordum. I could only try to give Emmett his fair fight there(fair? )Demetri’nin dışında______

    Demetri’yi düşündüğümde yüzüm mükemmel bir şekilde düzgündü. Şüphesiz o bir dövüşçüydü. Bu kadar uzun yaşamasının başka bir yolu yoktu, her saldırıya karşı daima hazırdı. O her zaman lider olmalıydı, çünkü onların takipçisiydi. Hiç şüphesiz dünyadaki en iyi takipçi. Eğer daha iyi bir tane olsaydı, Volturi onu alırdı. Aro kendisinin ikinci en iyi olmasına izin vermez.

    Eğer Demetri var olmasaydı, biz kaçabilirdik. Bizi serbest bırakırlarsa tabi. Kızım kollarımda sıcaktı… Onunla birlikte biri koşabilirdi. Jacob veya Rosalie, her kim kalırsa.

    Ve… eğer Demetri olmasaydı, Alice ve Jasper sonsuza kadar güvende olabilirdi. Bu ALic’in gördüğü şey mi? Ailemizin kalan kısmı devam edebilecek mi? Onlardan ikisi,en sonunda.

    Onu kıskanabilir miyim?

    “Demetri…” dedim.

    “Demetri benim” dedi Edward sıkı,sert bir sesle. Hızlıca ona baktım ve ifadesinin mahçuplaştığını gördüm.

    “Niye?” diye fısıldadım.

    İlk başta cevaplamadı.nihayet cevapladığında nehre doğru gidiyorduk: “Alice için. Bu ona şimdilik, geçen 50 yıl için ona verebileceğim tek teşekkür.”

    Düşünceleri benimle aynı doğrultudaydı.

    Dondurucu zeminde Jacob’un ağır patilerinin pat pat çıkardığı sesi duydum. Birkaç dakika içinde yanımda yürüyordu, koyu gözleri Renesmee’ye odaklandı.

    Önce başımı önüme eğdim, sonra sorularıma döndüm. Çok az zaman vardı.

    “Edward, sence Alice neden Volturi’leri Eleazar’a sormamızı söyledi? O son zamanlarda İtalya’da mı bulundu ya da başka bir şey? O ne bilebilir ki?”

    “Eleazar söz konusu Volturi’ler olduğunda her şeyi bilir. Bilmediğini unuttum. O onlardan biriydi.”

    İstemsiz olarak ıslık çaldım( kastedilen daha çok yuh demek gibi bir şey) . Jacob yanımda homurdandı.

    “Ne?” dedim, düğünümüzde uzun kül rengi mantosuna bürünmüş olan güzel koyu renk saçlı adamı kafamda resmetmeye çalıştım.

    Edward’ın yüzü şimdi daha yumuşaktı. Hafifçe gülümsedi. “Eleazar çok centilmen bir insandır. Baştan beri Volturi’lerle mutlu değildi, fakat kurallara saygı duyuyordu ve kuralların desteklenmesi gerekiyordu. İyilik için çalıştığını hissediyordu. Onlarla geçirdiği zaman için pişmanlık duymadı. Fakat Carmen’i bulduğu zaman, dünyada ait olduğu yeri de buldu. Onlar çok benzerdi, ikisi de vampirler için çok merhametliydi.” Tekrar gülümsedi. “Tanya ve kız kardeşleriyle tanıştılar, ve asla geriye bakmadılar. Bu hayat tarzına çok iyi uyum sağladılar. Eğer onlar Tanya’yı hiç bulamamış olsalardı, onların eninde sonunda insan kanı olmadan yaşayabilecekleri bir yol keşfetmiş olacaklarını hayal edebilirim.”

    Resimler kafamda çatışıyorlardı. Onları eşleştiremedim. Merhametli bir Volturi askeri?

      Forum Saati Perş. Kas. 21, 2024 8:00 pm