Twilight Fan

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight


    Breaking Dawn 38.Bölüm

    Daphne
    Daphne
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 164
    Kayıt tarihi : 15/11/10
    Yaş : 29
    Nerden : Twilight'tan

    Breaking Dawn 38.Bölüm Empty Breaking Dawn 38.Bölüm

    Mesaj tarafından Daphne Salı Kas. 16, 2010 1:40 pm

    Ani bir rahatlık ve ferahlama bütün bedenimi kaplamıştı. Kalkanı bulunduğu yerde tutmaya devam ettim.
    Alec'in sisi hala zayıflık arıyor ve ben herhangi bir delik dahi brakırsam Jane de bunu mutlaka görecekti.
    Ve daha sonra ben onların bize doğru koştuklarını duydum, uçarcasına, aradaki mesafeyi yapabildikleri kadar kısa süre üçerisinde asla yavaşlamadan kapatmaya çalışıyorlardı.
    Her iki taraf da haraketsiz bir biçimde bekliyordu. Volturi şahitlerinin yüzünü yeni bir somurtkanlık kaplamıştı.
    Sonra Alice güneybatı dan dans edercesine geldi, bende onu yeniden görmenin mutluluğu ile ayaklarımın yerden kesildğini hissetmiştim. Jasper ondan bir kaç metre uzakta idi, keskin gözleri vahşice bakıyordu.

    Yanlarınla 3 farklı kişi daha vardı; birincisi uzun boylu biriydi, siyah saçlı kaslı bir kadın açıkça Amozon savaşçısı Kachiri idi, diğer amazonlar gibi aynı uzun dudakları vardı.
    Yan tarafında küçük zeytin rengi tonlu uzun örgülü saçlarıyla başka bir vampir vardı. Derin begonya rengi gözleri, kendisi henüz varmadan sinirlice etrafı gözden geçirdi
    Ve en sonunca genç bir adam. Çok hızlı gibi değil ama koşusunda bir akışkanlık varmış gibiydi.

    Derisi imkansız bir biçide zengin, koyu kahverengi idi. Gözleri temkinlice bu topluluğu kolaçan ediyordu, gözlerinin rengi sıcak bir kahve idi. Saçları siyah ve örgülüydü, kadın gibi ama çok uzun değidi. Çok güzeldi.

    Yakınımıza geldiğinde, yeni bir ses hepimizin yüzünde aynı şok ifadesinin belirmesine neden olmuştu, yeni bir kalo atışı sesi, hızlı koşmaktan ötürü hızlanmış.
    Alice kalkanımın durdurduğu sisin üzerinden dikkatlice zıpladı ve Edward'ın yakına doğru geldi. Koluna dokunmak için ona yaklaştım, Edward,Esme Ve carlisle de geldi. Başka bir hoşgelsin için şu anda vakit yoktu. Jasper ve diğerleri kalkan boyunca onu takip ettiler.
    Bütün gardiyanlar gözlerinde akıl karışıklığı için bu sonradan gelenlerin herhangi bir zorluk olmadan kalkanın içerisinden geçişlerini izlediler. Güçlü olanlar, Felix ve diğerleri umut dolu gözlerle bana odaklandılar. Kalkanımın daha önce neye karşı koyabileceğinden emin değillerdi ama şimdi fiziksel bir saldırıyı durduramaycağını biliyorlardı. Aro emir verir vermez, yıldırım gibi birbirlerini takip ederek sadece bana doğru saldıracaklardı. Zafrina nın kaç tanesini kör edebileceğini yada kaç tanesini zayıflatabileceğini merak etmiştim. Kate ve Vladimir in Jane ve Alec'i yok etmek için yeterince zamanları olacakmıydı? Bütün sormam gereken buydu.
    Edward doğrudan yaptığı zekice davranışın ortamı soğutmasına rağmen, düşüncelerine öfkeli bir sertlikle cevap vermişti. Kendini kontrol etti ve Aro ile yeniden konuştu.
    "Alice bu son bir kaç haftadır kendi şahitlerini arıyordu" eski zamanlardan kalmalara bakarak söyledi
    Ve eli boş olarak da gelmek istemedi. Alice neden bizi şahitlerinle tanıştırmıyorsun?"
    Caius bağırdı." Şahitlerin zamanı geçti. Artık oyunu ver, Aro!"
    Aro parmağı ile kardeşine sus işareti yaptı, Alice'nin yüzüne bakmaya başladıç
    Alice yabancıları tanıştırmak için ileriye doğru bir adım attı." Bu Huilen ve onun yeğeni, Nahuel."
    Onun sesini duyduğumda sanki hiç gitmemiş gibi hissediyordum.
    Alice bu yeni gelenlerin arasındak ilişkiyi açıkladığında Caius'un gözleri kısıldı.
    Volturi şahitleri de kendi aralarında mırıldandılar. Vampir dünyası değişiyor ve bunu herkes hissedecek.
    "Konuş, Huilen" Aro komut vermişti "Bize hangi konuda şahitlik yapmak için geldiğinizi söyleyin"
    Zayıf kadın Alice'e sinirlice baktı. Alice cesaret verici bir biçimde onayladı ve Kachiri uzun saçını küçük vampirin omzuna koydu.
    "Ben Huilen" temiz ama farklı bir ingiliz aksanı ile konuştu. Bitirdiğinde kendisini şu anda anlatmak üzere olduğu hikayeye hazırladığı ifadesinden anlaşılıyordu. Çok bilinen bir çocuk hikayesi anlatıyormuşçasına konuşmaya devam etti. "150 yıl önce, ben kendi insanlarımla birlikte yaşıyordum, Mapuche ler. Kız kadrşim Pire idi. Ailemiz onun adını dağlara kar düştükten sonra doğduğundan ve onun parlayan cildinden ötürü koymuştu. Çok güzel di gerçekten çok fazla güzel. Bir gün bana ağaçaların arasında bir meleğin onu bulduğu ve her gece ziyaretine geldiğini açıklayan bir sırla gelmişti. Onu uyarmıştım. "Huilen kafasını kederli bir şekilde salladı."Derisindeki çürükler onu yeterince uyarmıyordu. Bizim efsanelerimizden bildiğim kadarı ile bu Libishomen di, ama beni dinlemiyordu bile büyülenmişti.
    "Bana onun kara meleğinin bebeğinin içinde büyüdüğünü hissettiğinde söylemişti. Onun kaçma konusundaki cesaretini kırmaya çalışmadım, annem ve babamın çocuğun mutlaka yok edilmesini isyeceklerini biliyordum.
    Pire bunula kalmıştı. Onunla beraber ormanın en derin yerlerine gitmiştik. Meleğini çok aradı, ama hiçbirşey bulamadı. Onun için çok endişenmiştim. Gücünü kaybettiğinde onun için avlanmaya başladım.
    Hayvanları çiğ olarak yiyordu, kanlarını içiyordu. Karnında ne taşıdığına dair daha fazla onaylamaya ihtiyacım yoktu. Canavarı öldürmeden önce onun hayatını kurtarabilmeyi umuyordum.

    "Ama o içindeki çocuğu seviyordu. Ona Nahuel diyordu, orman kedisindan sonra, bevek içinde büyüdüğünde ve güçlendiğinde kemiklerini kırmaya başlamıştı ama o hala bebeğini seviyordu.

    "Onu kurtaramadım. Çocuk tamamen doğduğunda, o çok çabuk ölmüştü, ölümü yaklaştığında benden onun Nahuel' ine iyi bakmamı istemişti. Bu ölürken ki arzusu idi ve bende ona söz verdim.
    "Ben bebeği kardeşimin vucüdundan ayırmaya çalışırken beni ısırdı. Ormana ölümümü beklemek üzere gittim.
    Acıdan ötürü çok fazla uzağa gidememiştim. Fakat sonra beni buldu, bu yenidoğan bebek beni çalılıklarının oraya götürmek için çabaladı ve benim için orada bekledi. Sonra acı sona erdi, baktığımda yanımda kıvrılmştı ve uyuyordu.
    Kendi başına avlanabilene kadar onunla ilgilendim. Ormanın etrafındaki köylerde avlanmıştık, kendi kendimize kaldık hep. Evimizden asla çok uzağa gitmemiştik ama Nahuel bu çocuğu görmek istediğinden buraya geldik.
    Huilen konuşmasını bitirdiğinde kafasını hızlıca çevirerek kendisini kısmen saklayarak Kachirinin arkasına geçti.
    Aro'nun dudakları büzüldü. Koyu renkli genç adama doğru bakmaya başladı.
    "Nahuel, sen 150 yaşındasın değilmi??" diye sordu.
    "En fazla 10 sene farkla" temiz güzel ama sıcak bir sesle cevap verdi. Aksanı hemen hemen görülebilirdi.
    " Çok fazla kaydetmiyoruz"
    "Ve bu yaşa olgunlukla geldin"
    "Doğumumdan yedi sene sonra, az yada çok, tamamen büyümüştüm."
    "Ondan sonra değişmedin değilmi?
    Nahuel omuz silkti "Belirtmeye çalıştığım bu değildi"
    Jacop'un bedeninde hafif bir titreme hissettim. Henüz bunu düşünmek istemiyordum. Tehlikenin geçmesini ve konsantre olabilmeyi bekledim.
    "Ne yiyorsun? Aro kendisi ile ilgilenioyr olmasına rağmen hızlıca sordu.
    "Çoğunlukla kan, bazı insan yemekleri aynı zamanda. İkisinden birini yersem hayatta kalabilirim."
    "Ölümsüz yaratabiliyorsun" Aro Huilen'i işaret ederek konuştu, sesi birden bire şiddetlenmişti.
    "Evet, ama diğerleri yapamıyorlar."
    Bütün grubu şok edici fısıltılar kaplamıştı.
    Aro'nun kaşları kalkmıltı. "Diğerleri?"
    "Kız kardeşlerim" Nahuel tekrar omuz silkti.
    Aro yüzünün ifadesini düzeltmeden önce vahşi bir ifadeyle bir süre kaldı.
    "Aslında bize hikayenin geri kalanınıda senin anlatmanı istememiz gerekiyor galiba.
    Nahuel kaşlarını çattı.
    "Babam annemin ölümünden bir kaç sene sonra beni görmeye gelmişti" Elleri bozulmuş yüzünün üzerinde idi."Beni bulduğuna çok memnun olmuştu" Nahuel'in sesi kendisinin de babası ile aynı hisleri paylaşmadığını gösteriyordu."İki kızı vardı, ama oğlu yoktu. Benden ona katılmamı istedi, kızkardeşlerimin yaptığı gibi."

    "Yalnız olmadığımı görünce şaşırmıştı. Kızkardeşlerim zehirli değillerdi, bu cinsiyet yada rastgele bir şey olabilir, kim bilebilir ki? Huilen ile zaten benim kendime ait bir ailem vardı, bu yüzden ilgilenmedim, değişik yapmak ile ilgili kelimelerini tekrarladı. Bazı zamanlar onu görüyorm. Yeni bir kızkardeşim daha var, olgunluğa on sene önce erişti.
    "Babanın adı nedir?" Caius gıcırdayan dişlerle sormuştu.
    "Joham" Nahuel cevap verdi. "Kendisini bilim adamı olarak görüyor. Yeni bir süper yaşam yarattığını düşünüyor" sesindeki nefreti gizleme gereği duymadan söylemişti.
    Caius bana baktı."kızın, o zehirlimi?" sert bir şekilde sormuştu.
    "Hayır" cevap verdim. Nahuel'in kafası Aro'nun sorusu karşısında karıştı, ve onun kahverengi gözleri benim yüzüme çevrildi.
    Aro'nun onaylaması için Caius ona baktı, ama Aro kendi düşünceleri ile boğuşmakla meşguldü.
    Dudaklarını bümüş ve Carlisle Edward ve bana bakıyordu.
    Caius homurdandı. "Buradaki hatalı durumun çaresine baktıktan sonra,güneye gider ve onu takip ederiz." Aro'yu teşvik etmeye çalışarak.
    Aro uzun bir saniye boyunca gözlerime baktı. Ne aradığına dair hiçbir fikrim yoktu, yada ne bulduğuna, ama bu uzun bakştan sonra, yüzündeki bir şey değişti, dudakları solgunlaştı ve dudakları büzüldü, Aro'nun kararını artık verdiğini biliyordum.
    "Kardeşim" yumuşakca Caius'a söyledi."Burada artık tehlike olmadığını görüyorum. Bu alışılagelmedik bir gelişim, ama herhangi bir tehdit görüyorum. Bu yarı vampir-yarı insan çocuk daha fazla bizim gibi"
    "Oyun bumu?" Caius sordu

    "Evet bu"
    Caius somurttu." Ve bu Joham? Bu deneyler yapmay bayılan ölümsüz?
    "Aslında onunla mutlaka konuşmalıyız" diye Aro katıldı
    "Eğer yapabiliyorsanız Joham'ı durdurun. Ama kızkardeşlerimi bırakın. Onlar masum." "
    "Aro onayladı,görüntüsü ciddileşmişti. Sonra sıcak bir gülümseme ile gardiyanlarına doğru döndü.
    "Canlarım," dedi "Bu gün savaşmayacağız"
    Gardiyanlar hazır pozisyonlarını bozmadan kafalarını kaldırarak onayladılar. Sis yavaşça kaybolmaya başladı ama ben kalkanımı hala yerinde tutuyordum. Bu belki de başka bir hile idi.
    Aro bizim tarafa doğru döndüğünde ifadelerini analiz ettim. Yüzü şefkatli görünüyordu, daha önce sevimsiz görünüyordu ama, yüzünde farklı bir şaşkınlık olduğunu hissedebiliyordum. Artık planları bitmişti. Caius'un kızgın olduğu görülebiliyordu, ama öfkesini artık içine atıyordu. Tekrar boynunu eğmişti, Marcus baktı, sıkılmıştı, bunu anlatmak için başka herhangi bir kelime de bulunamazdı. Gardiyanlar duygusuz ve yine disipline edilmişti; arlarında asla biriysellik yoktu, sadece birlik vardı.
    Formasyon içerisindeydiler, haraket etmeye hazırlardı. Volturi şahitleri hala temkinliydi, tek tek ağaçların arasına doğru gidiyorlardı. Sayıları yavaş yavaş azalıyordu, bir süre sonra tamamı gitmişlerdi.
    Aro neredeyse özür dileyen bir ifade ile bize doğru tuttu. Arkasında, korumaların büyük bir bölümü ve Caius,Marcus ve sessiz gizemli eşler geriye dönmüş ilerliyordu.Sadece 3 kişi Aro'nun şahsi korumaları onunla birlikte idi.
    "Şiddet olmadan bu olayın çözülmesine çok memnun oldum" diye çok sevimli bir şekilde söyledi."Arkadaşım Carlisle, ne kadar güzel ki sana hala arkadaşım diyebiliyorum! Umarım burada çok fazla zor anlar yaşanmamıştır. Ben bizim üzerimizde olan ve omuzlarımızda taşıdığımız bu katı sorumluluğu anladığını biliyorum."
    "Barış içerisinde git Aro" Carlisle dimdik bir şekilde söyledi."Lütfen burayı korumak üzere her zaman hazır olacağımızı unutma, korumalarının da bu bölegede avlanmalarına izin verme"
    ""Tabiki,Carlisle" Aro ona garanti verdi. "Senin hoşnutsuzluğunu kazandığımdan ötürü üzgünüm,sevgili arkadaşım. Belki zamanı geldiğinde beni affedersin" "Belki, zamanı geldiğinde, eğer yeniden arkadaş olduğumuzu bana ispat edersen." Aro kafasını vicdan azabı ile eğdi, tamamen dönmeden önce arkasına doğru baktı. Bizde son 4 Volturi'nin de oramnda gözden kayboluşunu izledik. Çok sessiz bir ortam olmuştu. Hala kalkanımı kaldırmamıştım.
    "Gerçekten bittimi?" Edward'a fısıldayarak sordum.
    Kocaman gülümsemesi ile "Evet. Vazgeçtiler. Bütün kabadayılıkları, ödlekliklerinin altında yatan erkeklikleriyle beraber çekip gittiler." Gülümsüyordu.
    Alice de ona gülümsedi. "Cidden, arkadaşlar. Geri gelmiyorlar. Herkes artık rahatlayabilir."
    Sessizlik içerisinde başka bir ses daha vardı.
    "Çürük bir şansla" Stefan mırıldandı. Ve sonra durdu.
    Tebrikler başladı. Sağırlaştırıcı ulumalar başladı. Maggie Siobhan'a arkasından vurdu. Rosalie ve Emmett yeniden öpüşmeye başladılar, bir önceki seferden daha uzun ve daha ateşli. Benjamin ve Tia kollarını birbirlerine kenetlediler, Carmen veEleazar gibi. Esme Alice ve Jasper'ı sıkıca kucakladı. Carlisle yeni elen güney Amerikalılara hepimizi kurtardıkları için teşekkür ediyordu. Kachin Zafrina ve Senna'nın yanında ayakta duruyordu, parmak uçlarını kenetlemişlerdi. Garrett Kate'i kucağına alarak etrafda döndürdü. Stefan kara tükürdü. Vladimir ekşi bir ifade ve dişerini sıkarak durdu.
    Dev gibi kurdun üzerine yarım olarak turmanmış kızım şimdi onun arkasında ve artık benim göğsümün üzerinde yapışmış olarak duruyordu. Edward'ın kolları da aynı saniye içersinde bizim etrafımıza dolanmıştı.
    "Nessie, Nessie, Nessie," diye mırıldandım.
    Jacob kocaman kabuğa benzer gülümsemesiyle güldü ve kafamı burnu ile dürttü.
    "Kapa çeneni," diye mırıldandım.
    "Sizinle kalabileceğim değilmi?" diye sordu Nessie .
    "Sonsuza kadar," ona söz verdim.
    Elimizde sonsuzluk vardı. Ve en önemlisi Nessie iyi olacaktı, sağlıklı ve güçlü olacaktı. Yarı insan Nahuel gibi, 150 yıl sonra bile genç görünüyor olacak. Ve biz birlikte olabileceğiz.
    Mutluluk içimde patlamış gibi büyüyordu. Hala hayatta kaldığıma ve yaşadığıma inanamıyordum.
    "Sonsuza kadar" Edward kulağıma fısıldadı.
    Daha fazla konuşamadım, onu öyle bir tutku ile öpmeye başladım ki karşıdaki orman bu ateşimden ötürü yanacaktı.

      Forum Saati C.tesi Mayıs 11, 2024 6:14 am