Twilight 23.Bölüm
23. Melek
Bayıldığımda bir rüya gördüm.
Karanlık bir suyun altında yüzüyordum ve beni mutlu eden bir ses duyuyordum. Bu ses bir yandan da korkunçtu, öfkeli ve vahşi bir sesti.
Havaya kaldırdığım elimdeki acıyla neredeyse yüzeye çıkmıştım, ama gözlerimi açacak gücü bulamıyordum.
Artık öldüğümü anlamıştım.
Bir melek ismimi söyledi. Gitmek istemediğim cennete çağıran bir melekti bu.
‘’hayır. Bella, hayır!’’ melek korkuyla bağırıyordu.
Özlemle beklediğim sesin ardından gelen o korkunç sesi bir darbe sesi ve çığlıklar izledi; sonra da sessizlik oldu.
Bunlar yerine meleğin sesine odaklanmaya çalışıyordum.
‘’Bella, lütfen’ Bella, beni dinle, lütfen, lütfen Bella, lütfen!’’ diye yalvarıyordu
Evet, ben de bir şeyler söylemek istedim; herhangi bir şey.
Ama yapamıyordum.
‘’Carlisle!’’diye seslendi melek, o mükemmel sesinde acı vardı. ‘’Bella, Bella, hayır, yo lütfen hayır, hayır!’’ melek hıçkırıklara boğulmuştu.
Meleğin ağlamaması gerekiyordu. Onu bulmaya, her şeyin yolunda olduğunu söylemeye çalıştım ama su o kadar derindi ki üzerime baskı yapıyordu ve nefes alamıyordum.
Başımda bir baskı vardı ve çok acıyordu. Karanlığın içinde daha da ağırlaşan acı gittikçe çoğalıyordu. Nefes nefese bağırdım.
‘’Bella!’’ diye bağırdı melek.
‘’biraz kan kaybetmiş, ama başındaki darbe çok derin değil’’ dedi sakin bir ses, ‘’bacağına dikkat edin kırılmış’’
Meleğin dudaklarından bir hırıltı yükseldi.
Keskin bir bıçak saplanmış gibi hissettim. Burası cennet olamazdı değil mi? Burada cennet için fazla acı vardı.
Biri beni yakıyordu.
‘’Edward,’’demeye çalıştım ama sesim çok zor çıkıyordu
Ben de anlayamıyordum.
‘’Bella, iyileşeceksin. Beni duyuyor musun Bella? Seni seviyorum.’’
‘’Edward’’tekrar deniyordum. Şimdi sesim biraz daha net çıkmıştı
‘’Buradayım’’
‘’Canım yanıyor’’dedim
‘’Biliyorum Bella, biliyorum’’sonra benden uzaklaştı.
‘’Hiçbir şey yapamıyor musun?’’
‘’Çantam lütfen… Nefesini tut, Alice, bu yardımcı olur,’’dedi Carlisle.
‘’Alice?’’diye inledim acıyla.
‘’O burada, seni nerede bulabileceğimizi o biliyordu’’
‘’Elim acıyor’’ demeye çalıştım.
‘’Biliyorum Bella. Carlisle şimdi sana bir ilaç verecek ve ağrın kalmayacak.’’
‘’elim yanıyor!’’diye bağırdım karanlığın son parçasının içinden, gözlerim açılıyor gibi oldu. Yüzünü göremiyordum, koyu ve sıcak bir şey görmemi engelliyordu. Neden bu yangını görüp söndürmüyorlardı?
Sesinden korktuğu belliydi. ‘’Bella?’’
‘’Yangın biri bu yangını söndürsün!’’diye bağırdım elim yanarken.
‘’Carlisle! Eli!’’
‘’Onu ısırmış’’ Carlisle’nin sesi artık sakin çıkmıyordu, dehşete düşmüştü.
Edward’ın korkuyla nefesini tuttuğunu duydum.
‘’Edward bunu yapmak zorundasın.’’bu Alice’in sesiydi.
Soğuk parmaklarıyla gözlerimdeki ıslaklığı siliyordu.
‘’Alice,’’ diye inledim.
‘’Belki bir şansı vardır,’’ dedi Carlisle.
‘’Ne şansı?’’ dedi Edward
‘’Eğer zehri emip çıkarabilirsen yara temizlenmiş olur.’’ Carlisle konuşurken başımdaki baskının arttığını hissediyordum. Sanki kafama bir şeyler saplanıyordu. Bunun acısı elimdeki yangının içine kayboluyordu.
‘’bu işe yarar mı?’’ Alice’in sesi gergindi
‘’Bilmiyorum,’’ dedi Carlisle. ‘’Ama acele etmemiz gerek.’’
‘’Carlisle, ben…’’dedi Edward tereddütle. ‘’Bunu yapabileceğimi sanmıyorum’’ o güzel sesinde yine ıstırap vardı.
‘’Bu senin tercihin Edward, ikisinde birini seçmelisin. Sana yardım edemem. Eğer elinden kanı benim buradaki kanamayı durdurmam gerekecek’’
‘’Edward!’’diye çığlık attım. Gözlerim hala kapalıydı. Gözlerimi açtığımda onun çaresiz ama mükemmel yüzünü gördüm.
Carlisle üzerime eğilerek ‘’Alice, bacağımı bağlamam için bir şey getir,’’ dedi bir yandan da başımla ilgileniyordu ‘’Edward acele et hadi ne yapacaksan yap, yoksa çok geç olacak’’
Edward çaresizlik içindeydi. Şüphe yerini kararlılığa bırakırken ben de Edward’a bakıyordum. Çenesi kaskatı kesilmişti. Onun o soğuk ve güçlü parmaklarını yanan elimin üzerinde hissediyordum. Başını eğerek soğuk dudaklarını tenime bastırdı.
Bana ne yaptığını bilmiyordum ama canım yanıyordu. Ellerinin arasında çırpınarak bağırdım. Alice’in beni sakinleştirmeye çalışan sesini duyuyordum. Bacağımda da bir ağırlık hissediyordum, yere dayanmıştı. Carlisle başımı taş gibi kollarının arasına aldı.
Elim uyuştukça acım azaldı. Ateş gittikçe sönüyor, daha küçük noktada toplanıyordu.
Acım azaldıkça bilincimde yerine geliyordu. Tekrar o karanlık sulara gömülmekten, karanlıkta onu kaybetmekten korkuyordum.
‘’Edward’’ demeye çalıştım ama kendi sesimi duyamıyordum. Onlar beni duyabiliyorlardı.
‘’O burada Bella’’
‘’Yanımda kal Edward benimle kal…’’
‘’Buradayım’’ sesi gergindi ama bir yandan da galibiyet havası vardı.
Memnun bir şekilde iç geçirdim. Yanma hissi artık geçmişti ve acıyan yerlerim yerlerim uyku sayesinde hafiflemişti.
‘’Tüm zehri aldın mı?’’diye sordu Carlisle.
Cevap vermeye çalışıyordum ‘’Mmmmmmm?’’
‘’Elindeki yanma geçti mi?’’
‘’Evet, teşekkür ederim Edward’’
‘’Seni seviyorum’’diye cevap verdi.
‘’Biliyorum,’’dedim yorgun bir şekilde.
Dünyadaki en sevdiğim sesi duymuştum; Edward’ın o sesiz gülüşünü
‘’Bella?’’dedi Carlisle yeniden.
Kaşlarımı çattım uyumak istiyordum. ‘’Ne?’’
‘’annen nerede?’’
‘’Florida’da beni kandırmış, Edward. Bizim video kasetlerimizi izlemiş’’
Sonra bir an başka bir şey hatırladım.
‘’Alice’’dedim gözlerimi açmaya çalışarak. ‘’Alice, o kasetlerde senin nereden geldiğin belli’’ çabuk çabuk konuşmaya çalıştım ama sesim çok güçsüzdü. ‘’burnuma gaz kokusu geliyor’’dedim. Bilincim hala açık olmasına şaşırmıştım.
‘’Onu kaldırmanın zamanı geldi,’’dedi Carlisle. ‘’Hayır, ben uyumak istiyorum’’ diye söylendim.
‘’uyuyabilirsin sevgilim, ben seni taşırım,’’’diyerek Edward beni teselli etti.
Bütün acım gitmişti sanki; kollarında öylece yattım.
‘’Şimdi uyu Bella’’ bunlar duyduğum son sözcüklerdi
23. Melek
Bayıldığımda bir rüya gördüm.
Karanlık bir suyun altında yüzüyordum ve beni mutlu eden bir ses duyuyordum. Bu ses bir yandan da korkunçtu, öfkeli ve vahşi bir sesti.
Havaya kaldırdığım elimdeki acıyla neredeyse yüzeye çıkmıştım, ama gözlerimi açacak gücü bulamıyordum.
Artık öldüğümü anlamıştım.
Bir melek ismimi söyledi. Gitmek istemediğim cennete çağıran bir melekti bu.
‘’hayır. Bella, hayır!’’ melek korkuyla bağırıyordu.
Özlemle beklediğim sesin ardından gelen o korkunç sesi bir darbe sesi ve çığlıklar izledi; sonra da sessizlik oldu.
Bunlar yerine meleğin sesine odaklanmaya çalışıyordum.
‘’Bella, lütfen’ Bella, beni dinle, lütfen, lütfen Bella, lütfen!’’ diye yalvarıyordu
Evet, ben de bir şeyler söylemek istedim; herhangi bir şey.
Ama yapamıyordum.
‘’Carlisle!’’diye seslendi melek, o mükemmel sesinde acı vardı. ‘’Bella, Bella, hayır, yo lütfen hayır, hayır!’’ melek hıçkırıklara boğulmuştu.
Meleğin ağlamaması gerekiyordu. Onu bulmaya, her şeyin yolunda olduğunu söylemeye çalıştım ama su o kadar derindi ki üzerime baskı yapıyordu ve nefes alamıyordum.
Başımda bir baskı vardı ve çok acıyordu. Karanlığın içinde daha da ağırlaşan acı gittikçe çoğalıyordu. Nefes nefese bağırdım.
‘’Bella!’’ diye bağırdı melek.
‘’biraz kan kaybetmiş, ama başındaki darbe çok derin değil’’ dedi sakin bir ses, ‘’bacağına dikkat edin kırılmış’’
Meleğin dudaklarından bir hırıltı yükseldi.
Keskin bir bıçak saplanmış gibi hissettim. Burası cennet olamazdı değil mi? Burada cennet için fazla acı vardı.
Biri beni yakıyordu.
‘’Edward,’’demeye çalıştım ama sesim çok zor çıkıyordu
Ben de anlayamıyordum.
‘’Bella, iyileşeceksin. Beni duyuyor musun Bella? Seni seviyorum.’’
‘’Edward’’tekrar deniyordum. Şimdi sesim biraz daha net çıkmıştı
‘’Buradayım’’
‘’Canım yanıyor’’dedim
‘’Biliyorum Bella, biliyorum’’sonra benden uzaklaştı.
‘’Hiçbir şey yapamıyor musun?’’
‘’Çantam lütfen… Nefesini tut, Alice, bu yardımcı olur,’’dedi Carlisle.
‘’Alice?’’diye inledim acıyla.
‘’O burada, seni nerede bulabileceğimizi o biliyordu’’
‘’Elim acıyor’’ demeye çalıştım.
‘’Biliyorum Bella. Carlisle şimdi sana bir ilaç verecek ve ağrın kalmayacak.’’
‘’elim yanıyor!’’diye bağırdım karanlığın son parçasının içinden, gözlerim açılıyor gibi oldu. Yüzünü göremiyordum, koyu ve sıcak bir şey görmemi engelliyordu. Neden bu yangını görüp söndürmüyorlardı?
Sesinden korktuğu belliydi. ‘’Bella?’’
‘’Yangın biri bu yangını söndürsün!’’diye bağırdım elim yanarken.
‘’Carlisle! Eli!’’
‘’Onu ısırmış’’ Carlisle’nin sesi artık sakin çıkmıyordu, dehşete düşmüştü.
Edward’ın korkuyla nefesini tuttuğunu duydum.
‘’Edward bunu yapmak zorundasın.’’bu Alice’in sesiydi.
Soğuk parmaklarıyla gözlerimdeki ıslaklığı siliyordu.
‘’Alice,’’ diye inledim.
‘’Belki bir şansı vardır,’’ dedi Carlisle.
‘’Ne şansı?’’ dedi Edward
‘’Eğer zehri emip çıkarabilirsen yara temizlenmiş olur.’’ Carlisle konuşurken başımdaki baskının arttığını hissediyordum. Sanki kafama bir şeyler saplanıyordu. Bunun acısı elimdeki yangının içine kayboluyordu.
‘’bu işe yarar mı?’’ Alice’in sesi gergindi
‘’Bilmiyorum,’’ dedi Carlisle. ‘’Ama acele etmemiz gerek.’’
‘’Carlisle, ben…’’dedi Edward tereddütle. ‘’Bunu yapabileceğimi sanmıyorum’’ o güzel sesinde yine ıstırap vardı.
‘’Bu senin tercihin Edward, ikisinde birini seçmelisin. Sana yardım edemem. Eğer elinden kanı benim buradaki kanamayı durdurmam gerekecek’’
‘’Edward!’’diye çığlık attım. Gözlerim hala kapalıydı. Gözlerimi açtığımda onun çaresiz ama mükemmel yüzünü gördüm.
Carlisle üzerime eğilerek ‘’Alice, bacağımı bağlamam için bir şey getir,’’ dedi bir yandan da başımla ilgileniyordu ‘’Edward acele et hadi ne yapacaksan yap, yoksa çok geç olacak’’
Edward çaresizlik içindeydi. Şüphe yerini kararlılığa bırakırken ben de Edward’a bakıyordum. Çenesi kaskatı kesilmişti. Onun o soğuk ve güçlü parmaklarını yanan elimin üzerinde hissediyordum. Başını eğerek soğuk dudaklarını tenime bastırdı.
Bana ne yaptığını bilmiyordum ama canım yanıyordu. Ellerinin arasında çırpınarak bağırdım. Alice’in beni sakinleştirmeye çalışan sesini duyuyordum. Bacağımda da bir ağırlık hissediyordum, yere dayanmıştı. Carlisle başımı taş gibi kollarının arasına aldı.
Elim uyuştukça acım azaldı. Ateş gittikçe sönüyor, daha küçük noktada toplanıyordu.
Acım azaldıkça bilincimde yerine geliyordu. Tekrar o karanlık sulara gömülmekten, karanlıkta onu kaybetmekten korkuyordum.
‘’Edward’’ demeye çalıştım ama kendi sesimi duyamıyordum. Onlar beni duyabiliyorlardı.
‘’O burada Bella’’
‘’Yanımda kal Edward benimle kal…’’
‘’Buradayım’’ sesi gergindi ama bir yandan da galibiyet havası vardı.
Memnun bir şekilde iç geçirdim. Yanma hissi artık geçmişti ve acıyan yerlerim yerlerim uyku sayesinde hafiflemişti.
‘’Tüm zehri aldın mı?’’diye sordu Carlisle.
Cevap vermeye çalışıyordum ‘’Mmmmmmm?’’
‘’Elindeki yanma geçti mi?’’
‘’Evet, teşekkür ederim Edward’’
‘’Seni seviyorum’’diye cevap verdi.
‘’Biliyorum,’’dedim yorgun bir şekilde.
Dünyadaki en sevdiğim sesi duymuştum; Edward’ın o sesiz gülüşünü
‘’Bella?’’dedi Carlisle yeniden.
Kaşlarımı çattım uyumak istiyordum. ‘’Ne?’’
‘’annen nerede?’’
‘’Florida’da beni kandırmış, Edward. Bizim video kasetlerimizi izlemiş’’
Sonra bir an başka bir şey hatırladım.
‘’Alice’’dedim gözlerimi açmaya çalışarak. ‘’Alice, o kasetlerde senin nereden geldiğin belli’’ çabuk çabuk konuşmaya çalıştım ama sesim çok güçsüzdü. ‘’burnuma gaz kokusu geliyor’’dedim. Bilincim hala açık olmasına şaşırmıştım.
‘’Onu kaldırmanın zamanı geldi,’’dedi Carlisle. ‘’Hayır, ben uyumak istiyorum’’ diye söylendim.
‘’uyuyabilirsin sevgilim, ben seni taşırım,’’’diyerek Edward beni teselli etti.
Bütün acım gitmişti sanki; kollarında öylece yattım.
‘’Şimdi uyu Bella’’ bunlar duyduğum son sözcüklerdi