Twilight Fan

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight


    New Moon 13.Bölüm

    Daphne
    Daphne
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 164
    Kayıt tarihi : 15/11/10
    Yaş : 29
    Nerden : Twilight'tan

    New Moon 13.Bölüm Empty New Moon 13.Bölüm

    Mesaj tarafından Daphne Ptsi Kas. 15, 2010 10:45 pm

    KATİL
    La Push'a doğru giderken kendi kendime düşünüyordum; ya bu Jacob
    değilde bir başkası olsaydı.
    Hala doğru şeyi yapıp yapmamak konusunda emin değildim.
    Jacob'ın ve arkadaşlarının yaptıklarına göz yumamazdım. Dün gece ne
    söylediğini anlamıştım, onu bir daha görmek istememem konusunda, ve
    söylediği gibi onu arıyabilirdim ama bu korkakça olurdu. Ona en
    azından yüz yüze bir görüşme borçluydum. Bir katille arkadaş olamazdım
    ve hiçbir şey söyleyemeden de duramazdım, katliamın devam etmesine göz
    yumamazdım. Bu benide bir canavar yapardı.
    Ama onu uyarmadan da olmazdı. Onu korumak için elimden geleni yapmalıydım.
    Dudaklarım sıkı sıkı gerilmiş halde, Black'in evinin önünde durdum. En
    iyi arkadaşımın bir kurt adam olması yeteri kadar kötüydü. Bir canavar
    mıydı?
    Ev karanlıktı camlarda hiç ışık yoktu ama onları uyandırmak
    umrumda değildi. Yumruğumu hızla ve sinirli bir şekilde ön kapıya
    vurdum, ses duvarlardan yankılandı.
    Yaklaşık bir dakika sonra Billy'in sesini duydum. "Buyurun."
    Kolu çevirdim kilitli değildi. Billy eğilmiş, küçük mutfaktan hole
    doğru bakıyordu, üstünde bir bornoz vardı ve henüz sandalyesinde
    değildi. Beni örünce özleri kocaman açıldı.
    "Günaydın Bella. Bu kadar erken ne yapıyorsun."
    "Selam Billy Jake ile konuşmam gerek nerde?"
    "Gerçekten bilmiyorum."
    "Bu sabah Charlie'nin ne yaptığını biliyor musun?" diye sordum,
    vakit kazanmaya çalışmaktan bıkmıştım.
    "Bilmeli miyim?"
    "O ve kasabanın yarısı ormanda, ellerinde silahlarla büyü kurtları
    avlıyorlar."
    Billy'nin yüzü titredi.
    "Jake ile bu konuyu konuşmak istiyorum eğer müsaade edersen," diye
    devam ettim.
    Billy uzun bir süre dudaklarını büzdü. "Sanırım uyuyor." Dedi,
    kafasıyla ön odanın önündeki koridoru işaret ederek. "Son zamanlarda
    hep dışarıda. Çocuğun uyumaya ihtiyacı var, onu uyandırmasan iyi olur.
    Jacob'ın bir dolap kadar minik odası, bir metre uzunluğudaki holdeki
    tek kapıydı. Kapıyı tıklatmadım bile. Kapıyı hızla açınca duvara
    çarptı.
    Jacob'ın üzerinde hala dünkü siyah kazağı
    vardı, çift kişilik yatağında çapraz olarak yatmıştı. Yatak odasının
    neredeyse tamamını kaplıyordu. Eğik yatıyor olmasın rağmen yine de
    yatağa sığmıyordu, ayakları bir taraftan, kafası diğer traftan
    taşıyordu. Ağzı açık, horlayarak uyuyordu. Kapının sesini duymamıştı
    bile.
    Yüzü huzurluydu, derin uykusundayken bütün gergin çizgileri
    yumuşamıştı. Gözlerinin altında daha önceden fark etmediğim çizgiler
    vardı. Tuhaf boyutuna rağmen şimdi oldukça genç duruyordu, ve oldukça
    yorgun...
    Geri çıktım kapıyı arkamdan sessizce kapattım.
    Ön odya doğru yürürken Billy bana meraklı gözlerle baktı.
    "Sanarım biraz uyumasına izin vericeğim."
    Billy kafasını salladı ve birbirimize baktık. Onun bu olaydaki
    rolünü sormak için yanıp tutuşuyordum.
    Oğlunun ne olduğu hakkında ne düşünüyordu? Ama Sam'i en başından beri
    ne kadar desteklediğini biliyordum, bu yüzden katillerin onu rahatsız
    etmediğini tahmin ettim. Kendisini nasıl haklı çıkarttığını hayal
    edemiyordum.
    Karanlık gözlerinde bir sürü soru işareti olduğunu fark ettim ama o
    da tek bir şey söylemedi.
    "Bak," dedim derin sessizliği bozarak. "Bir süre aşağıda, plajda
    olacağım. Uyandığında ona onu orda beklediğimi söyle; tamam mı?"
    "Tabii, tabii." Dedi Billy.
    Gerçekten yapıp yapmayacağını merak ettim. Eğer yapmasa en azından
    denemiş olurdum, değil mi?
    Plaja gittim ve boş toprak parka kamyonetimi park ettim. Hala
    karanlıktı. Uzun otların arasındaki yolu bulmadan önce, gözlerimin
    karanlığa alışmasını bekledim. Kara okyanustan esen rüzgârdan dolayı
    burası daha soğuktu. Ellerimi kar ceketimin cebine soktum. En azından
    yağmur durmuştu.
    Kuzey tarafına ilerledim. St. James ya da diğer adaları göremiyordum,
    sadece suyun kenarının belirsiz şekillerini görüyordum.
    Aradığımın ne olduğunun farkına varmadan onu buldum. Birkaç adım
    ötemdeydi. Uzun beyaz kemikten bir tahta parçası, derin kayaların
    üzerinde duruyordu. Kökleri denize iniyordu. bunun Jacob ile benim ilk
    konuşmamızı önünde yaptığımız ağaç olup olmadığını merak bilemiyordum.
    Ama aynı yer gibiydi daha önce oturduğum bu yere tekrar oturdum ve
    görünmez denizi izlemeye başladım.
    Jacob'ı böyle görmek uykusunda savunmasız ve masum, nefretimi
    dağıtmıştı, bütün sinirim geçmişti. Yine de, Billy'nin yaptığı gibi,
    olanları görmezden gelemezdim ama Jacob'ı da suçlayamazdım. Sevginin
    bu şekilde çalışmadığına karar verdim. Birisiyle ilgilenmeye
    başladıktan sonra, mantıklı davranmak imkânsız bir hal alıyordu. Jacob
    benim arkadaşımdı, birilerini öldürmüş olsun ya da olmasın. Ve bu
    konuda ne yapacağımı bilmiyordum.
    Onu masumca uyurken düşününce, içimde onu korumak için dayanılmaz
    bir dürtü hissettim. Tamamen mantıksız.
    Mantıksız ya da değil, onun masum yüzünü düşündüm ve gökyüzü griye
    dönerken bazı cevaplar ve onu korumak için bazı yöntemler bulmaya
    çalıştım.
    "Merhaba Bella."
    Karanlığın içinden gelen Jacob'ın sesi, korkudan yerimden zıplamama
    sebep oldu. Gürültülü kayalardan bir ses çıkmasını bekliyordum ama
    yinede ükmüştüm. Güneşten dolayı sulietini görebiliyordum, kocaman
    gözüküyordu.
    "Jake?"
    Birkaç adım ileride durdu, gergince ağırlığını bir bacağından
    diğerine aktarıyordu.
    "Billy geldiğini söyledi, umarım çok bekletmedim. Senin bileceğini
    tahmin etmiştim."
    "Evet artık doğru hikayeyi biliyorum." Diye fısıldadım.
    Uzun bir an sessizlik oldu.
    "Sadece arıyabilirdin." Dedi sertçe.
    Kafamı salladım. "Biliyorum."
    Jacob, kayaların etrafında dolaşmaya başladı. Eğer kulağımla dikkat
    kesilirsem, ayağının kayaların yüzeyinde bıraktığı nazik sesi
    dıyabilirdim.
    "Neden geldin" dedi.
    "Yüz yüze dağa iyi olur diye düşündüm."
    Homurdandı.
    "Jacob seni uyarmak istiyorum."
    "Orman koruyucuları ve avcılar hakkında mı? Merak etme. Biz zaten biliyorduk."
    "Merak etme mi?" diye sordum inanamıyarak. "Jake hepsinin silahı var!
    Tuzaklar kuruyorlar, ödüller koyuyorlar, ve..."
    "Kendi başımızın çaresine bakabiliriz," diye homurdandı. "Hiçbir şey
    yakalayamıyacaklar. Sadece her şeyi zorlaştırıyorlar, onlarda yaın
    zaman da yok olacaklar."
    "Jake!"
    "Ne sana doğruyu söylüyorum."
    Sesim nefretle dolmuştu. "Nasıl böyle söyleyebilirsin? Bu insanları
    tanıyorsun. Charlie de orada."
    Birdenbire durdu. "Peki ne yapabiliriz?"
    Üzerimdeki güneş bulutların arasından pambeleşmeye başlamıştı. Artık
    onun yüzünü görebiliyordum, kızgındı, hayal kırıklığına uğramıştı ve
    arkadan vurulmuştu.
    "Mesela sen... kurt adam olmayabilirmisin?"
    Ellerini havaya kaldırdı. "Sanki bu konuda seçme hakkım varmış gibi!"
    diye bağırdı. "Eğer insanların yok olmasından korkuyorsan bunun ne
    faydası olacak?"
    "Seni anlıyamıyorum."
    Bana baktı, gözleri ısılmış ağzı büzülmüştü. "Beni neyin çıldırttığını
    sana söyleyeyim mi?"
    Onun düşmanca bakışından ürkmüştüm. Bir cevap bekliyor gibiydi bende
    kafamı salladım.
    "Sen ikiyüzlüsün Bella , orada oturuyorsun ve benden korkuyorsuné Bu
    hiç adül değil!" elleri sinirden titriyordu.
    "İkiyüzlü mü? Bir canavardan korkmak beni nasıl ikiyüzlü yapar?"
    "Ahh!" dite kükredi, titreyen yumruklarını gözlerinin üzerine
    getirmişti. "Kendini dinler misin?"
    "Ne?"
    Bana doğru iki adım attı, üzerime eğildi ve sinirle baktı.
    "Üzgünüm senin istediğin bir tipte canavar olamadım Bella. Sanırım
    çok iyi bir kan emici değilim, değil mi?"
    Ayağa fırladım ve ona baktım. "Hayır değilsin!" dedim. "Bu sen değilsin aptal."
    "Buda ne demek oluyor?" bütün vücudu titriyordu.
    Edward'ın beni uyaran sesini duyduğuma şaşırmıştım.
    "Dikkatli ol Bella" diye uyardı beni kadifemsi ses. "Daha fazla zorlama
    onu sakinleştirmelisin."
    Kafamdaki ses bile bugün ne dediğini bilmiyordu.
    Ama yine de onu dinledim o ses için her şeyi yapabilirdim.
    "Jacob" diye yalvardım, tonumu yumşatmıştım. "İnsanları öldürmen
    gerçekten gerekli mi, Jacob? Başka bir yolu yok mu? Demek istediğim
    eğer vampirler insanları öldürmeden durabiliyorsa, sen de deniyemez
    misin?
    Kaşları kalktı ve gözleri kocaman açıldı.
    "insanları öldürmek mi? Dedi.
    Artık titremiyordu bana inanamıyarak baktı. "Senin kurt adamlara olan
    nefretinden konuştuğumuzu zannediyordum."
    "Hayır Jake,hayır. Sorun senin kurtadam olman değil." Bu kelimeleri
    gerçekten hissederek söylüyordum. Onun koca bir kurda
    dönüşmesi umrumda bile değildi, o hala Jacob'tu.
    "Eğer bir yolunu bulabilir insanları incitmezsen... beni tek üzen
    bu. Bunlar masum insanlar Jake, Charlie gibi ve bunu görmezden
    gelemem."
    "Hepsi bumu?Gerçekten?"diye sözümü kesti yüzünü bir gülümseme kaplamıştı.
    "Benden bir katil olduğum için mi korktun? Tek sebep bu mu?
    "Bu yeterli bir sebep değil mi sence?
    Gülmeye başladı.
    "Jacob Black bu hiç komik değil!"
    "Tabi, tabi." diye onayladı, hala kıkırdıyordu.
    Uzun bir adım attı ve beni sıkı sıkı kucakladı.
    "Gerçekten de koca bir köpeğe dönüşmemi önemsemiyor musun? Sesi neşe doluydu.
    "Hayır" dedim.Jake nefes alamıyorum!
    Beni bıraktı ama ellerimi tutmaya devam etti. "Ben bir katil değilim Bella.
    Yüzünü inceledim ama doğruyu söylediği belliydi. İçim rahatlamıştı.
    "Gerçekten mi?" dedim.
    "Gerçekten." dedi.
    Ona sıkıca sarıldım.
    "Sana ikiyüzlü dediğim için özür dilerim," dedi.
    "Sana katil dediğim için özür dilerim.
    Aklıma bir şey geldi ve yüzünü görebilmek için kendimi geri çektim.
    Kaşlarım gerginlikle kalkmıştı. "Peki ya Sam, ya diğerleri?"
    Kafasını salladı, gülümsüyordu. "Tabii ki de hayır birbirimize ne
    dediğimizi biliyormusun?
    "Koruyucular."
    "Kesinlikle."
    "ama anlamıyorum, ormanda neler oluyor, kaybolan yürüyüşçüler, kan?"
    Yüzü ciddileşti endişeli gözüküyordu. "işimizi yapmaya çalışıyoruz
    Bella. Onları korumaya çalışıyoruz ama herzaman geç kalıyoruz."
    "Neden koruyorsunuz? Gerçektende koca bir ayı mı var?"
    "Bella tatlım, biz insanları tek bir şeyden koruyoruz, tek
    düşmanımızdan. Biz bu yüzden varolduk onlar yüzünden."
    Ona boş gözlerle baktım, anlamam bir kaç saniyemi almıştı. Sonra
    yüzümden kan çekildi ve dudaklarımdan bir inilti koptu.
    Kafasını salladı. "Sana anlattım insanlar neler olduğunu bilmiyorlar."
    "Laurent," diye fısıldadım. "Hala burada."
    Jacob közlerini kırptı ve kafasını yana eğdi. "Laurent kim?
    Ona cevap verebilmek için kafamdaki kaosu yerine oturtmaya çalıştım.
    "Biliyorsun onu çayırda görmüştün. Sen de oradaydın... ve
    beni öldürmesine engel oldun..."
    "O siyah saçlı aslak mı?" sırıttı. "Adı bu mu?"
    Tiredim. "Ne zannediyordun." diye fısıldadım. "Seni öldürebilirdi!
    Jake ne kadar tehlikeli olduğunu fark etmiyor musun-"
    Kahkahası lafımı kesti. "Bella tek başına bir vampir bizim gibi koca
    bir grup için sorun değil. Kolaydı hiç eğlenmedik bile."
    "Kolay olan ne?"
    "Seni öldürecek olan kan emiciyi öldürmek. Bunu cinayetten
    saymıyorum," diye ekledi. "İnsanlarla vampirler bir değil.
    Kelimeleri sayıklar gibi söyledim. "Sen... Laurent'i... öldürdünmü?"
    Kafasını salladı." Aslında bir grup çalışmasıydı," dedi.
    "Laurent öldü mü?" diye fısıldadım.
    İfadesi değişti. "Buna üzelmedim değil mi? Seni öldürecekti, ona
    saldırmadan önce fark etmiştik. Bunu biliyorsun değil mi?"
    "Biliyorum, hayır üzgün değilim. Ben..." oturmam gerekiyordu geriye
    doğru bir adım attım ve ağaca sırtımı dayadım. "Laurent öldü. Benim
    için gelmiyecek."
    "Kızmadın mı? Senin arkadaşın falan değil di, değil mi?"
    "Arkadaşım mı?" kafam karışmıştı ve rahatlıktan başım dönüyordu.
    Kekelemeye başladım gözlerim nemlenmişti.
    "Hayır Jake. Çok rahatladım. Beni bulucağını sanıyordum, her gece onu
    bekliyordum. Sadece benimle işi bittikten sonra Charlie'yi yalnız
    bıraksını istiyordum.
    Çok korkmuştum Jacob... ama nasıl? O bir vampirdi onu nasıl öldürdün?
    Çok güçlüydü çok zor, tıpkı mermer gibi..."
    yanıma oturdu bir kolunu omzuma doladı. "Bunun için yaratıldık Bells.
    Bizde güçlüyüz. Keşke bana kortuğunu anlatsaydın. Hiç gerek yoktu."
    "Sen yanımda değildin ki" diye mırıldandım.
    "haklısın."
    "Bekle Jake aslında bildiğini sanıyordum. Dün gece benim odamda
    olmanın güvenli olmadığını söyledin. Bende vampirin geldiğini
    biliyorsun sandım. Bundan bahsetmiyormuydun?"
    Bir an kafası karışmış gibi baktı sonra kafasını kaşıdı."Hayır demek
    istediğim bu değildi."
    "O zaman neden güvenli olmadığını söyledin?"
    Suçlıu gözlerle bana baktı. "Sana benim için güvenli olmadığını
    söylemedim. Seni düşünüyordum."
    "Ne demek istiyorsun?"
    Yere baktı ve bir taşa tekme attı.Senin yakınında olmamam için birden
    fazla sebep var Bella. Sana sırrımızı anlatmamam gerekiyordu. Eğer çok
    sinirlenirsem ya da çok üzülürsem sen incinebilirsin."
    Bunu dikkatlice düşündüm. "Sen az önce sinirlendiğinde... ben sana
    bağırırken... sen titriyorken..."
    "Evet." başını iyice eğdi."Tamamen benim aptallığım. Kendime hakim
    olmalıydım. Yemin ediyorum sinirlenmiyecektim, sen bana ne söylersen
    söyle. Ama seni kaybetmekten o kadar korktum ki... sen ne olduğumu
    öğrenince..."
    "Çok sinirlenirsen ne olur?" diye fısıldadım.
    "Kurda dönüşürüm."
    "Demek dolunaya ihtiyacın yok."
    Gözlerini kaldırdı. "Hollywood versiyonu tam olarak doğru değil."
    sonra nefes aldı ve tekrar ciddileşti. "Senin gerilmene gerek yok,
    Bells. Bunun çaresine bakıcağız. Ve Charlie ve diğerleriyle
    ilgileniceğiz. Ona bir şey olmasına izin vermem. Bu konuda bana
    güvenebilirsin."
    Çok açık bir şeydi, bir kerede anlamam gereken bir şey ama o Jacob
    ve arkadaşlarının, Laurebt'ile kavga etmesi kafamı o kadar dağıtmıştı
    ki, o an bunu kaçırmıştım. Jacob gelecek zaman kullanmıştı.
    Bunun üstesinden geleceğiz.
    Henüz bitmemişti.
    "Laurent öldü," dedim. Bütün vücudum buz kesmişti.
    "Bella?" Jacob kül rengi yanağıma dokundu.
    "Eğer Laurent... bir hafta önce... öldüyse...şu an insanları kim öldürüyor?"
    Jacob kafasını salladı. "İki taneydiler. Eşinin de bizle kavga etmek
    istiyeceğini düşündük ama hep kaçıyor, sonra tekrar geliyor.
    Eğer neyin peşinde olduğunu bilirsek, onu yenmemiz daha kolay
    olabilir. Ama hiç anlam veremiyoruz. Kenarlarda dans ediyor, sanki
    bizim savunma mekanizmamızı
    test ediyor, bir yolunu bulmaya bakıyor ama ne? Nereye gitmek istiyor?
    Sam bizi ayırmaya çalıştığını söyledi, o zaman daha iyi bir fırsat
    elde edebilir..."
    Sesinin tonu düşmeye başladı, sanki uzun bir tünelin en sonun da
    konuşuyor gibiydi, artık ayrı kelimeleri anlayamıyordum. Alnımı soğuk
    ter basmıştı ve midem, geçenlerde üşüttüğüm gibiydi. Aynı mide
    üşütmesi gibiydi.
    Ondan çabucak uzaklaştım ve ağaca yaslandım. Vücudum şiddetle
    sarsılıyor, boş midem berbat bir şekilde bulanıyordu.
    Victoria buradaydı. Beni arıyordu. Yabancıları ormanda öldürüyordu.
    Charlie'nin arama yaptığı ormanda...
    Başım deli gibi dönmeye başladı.
    Jacob 'ın elleri omuzlarımı tuttu ve kayaların üzerine düşmemi
    engelledi. Ynaklarımda onun sıcak nefesini hissedebiliyordum. "Bella!
    Sorun ne?"
    "Victoria."
    İsmi söylediğimde Edward'ın sesi sinirle haykırdı.
    Jacob'ın beni çöküntümden çıkarmaya çalıştığını hissediyordum.
    Gevşek başımı omuzlarının üzerine yatırdı. Beni dengede tutmak için
    çabalıyordu, bir şekilde
    çöküşüme engel olmaya çalışıyordu. Terli saçlarımı eliyle çekti.
    "Kim?" diye sordu. "Beni duyabiliyormusun Bella? Bella?"
    "O Laurent'in eşi değildi," diye mırıldandım. "Sadece eski dostlar..."
    "Biraz su ister misin? Doktara götüreyim mi? Ne yapmam gerektiğini
    söyle." diye ısrarla sordu.
    "Hasta değilim sadece korkuyorum," dedim fısıltıyla. Korkuyorum
    kelimesi yeterli değildi.
    "Victoria'dan mı korkuyorsun?" Kafamı salladımi titriyordum.
    "Victoria, kızıl saçlı kız değil mi?" tekrar titredim ve
    inildedim."Evet."
    "Onun eşi olmadığını nerden biliyorsun?"
    "Laurent bana onun James'in eşi olduğunu söyledi," diye açıkladım
    ve işgüdüsel olarak elimin üzzerindeki yara izini dokundum.
    Yüzümü tuttu ve gözlerimin içine baktı. "Sana başka ne anlattı Bella?
    Bu önemli, ne istediğini biliyor musun?"
    "Tabii ki" diye fısıldadım. "Beni istiyor." Gözleri kocaman ve
    sonra kısıldı. "Neden." dedi.
    "Edward, James'i öldürdü." dedim fısıltıyla. Jacob beni o kadar sıkı
    tutuyordu ki, içimde ki deliği tutmama gerek yoktu. "Sinerlenmiş ama
    Laurent bana dedi ki, o Edward'ı öldürmektense beni öldürmenin daha
    adil olduğunu düşünüyormuş. Eşe karşılık eş. Hala bilmiyor sanırım."
    yutkundum. "Aramızın artık eskisi gibi olmadığını bilmiyor. Edward
    açısından."
    Jacob'ın dikkati dağılmıştı yüzü farklı farklı şekillere giriyordu.
    "Cullenlar neden gittiler."
    "Ben insandan başka bir şey değilim. Hiç bir özelliğim yok." diye
    açıkladım zayıfça titriyerek.
    "Eğer o geri zekalı kan emici gerçekten yeteri kadar aptal
    olsaydı," diye hırladı.
    "Lütfen," diye mırıldandım. "Lütfen yapma."
    Jacob çekindi sonra kafasını salladı.
    "Bu önemli," dedi tekrar, yüzü ciddileşmişti. "Bunu ötekilere hemen
    anlatmamız gerek.
    Kalktı ve beni ayağa kaldırdı.
    "İyiyim." diye yalan söyledim.
    Elimden sıkıca tuttu. "Haydi gidiyoruz."
    Beni kamyonete çekti.
    "Nereye gidiyoruz." diye sordum.
    "Henüz emin değilim." diye itraf etti. "Bir toplantı yapacağım. Hey
    burada bir dakika bekle tamam mı? beni kamyonete yasladı ve elimi
    bıraktı.
    "Nereye gidiyorsun?"
    "Hemen döneceğim." diye söz verdi. Sonra döndü ve otaparka koştu,
    karşıya geçti ve ormana girdi. Ağaçların içine girdi, bir geyik gibi
    hızlı ve dikkatliydi.
    "Jacob." diye arkasından bağırdım ama çoktan gitmişti.
    Yalnız kalmak için iyi bir zaman değildi. Jacob gittikten saniyeler
    sonra aşırı hızlı soluk alıp vermeye başladım. Kendimi kamyonetin
    içine sürükledim ev hemen kilitleri kapattım ama bu yine de benim daha
    iyi hissetmemi sağlamadı.
    Victoria beni arıyordu. Beni henüz bulamamış olması sadece
    şansımdandı; şansım ve beş genç kurt adam sayesinde. Jacob'ın ne
    dediği mühim değildi, Victoria'nın yakınlara
    bir yerlere gelmiş olma fikri yeteri kadar korkutucuydu. Sinirlendiği
    zaman neye döndüğü umrumda değildi. Kafamın içinde onu
    görebiliyordum,vahşi yüzü, alev gibi saçları, ölümcül, dayanıklı...
    Ama Jacıb'a göre Laurent ölmüştü. Bu gerçekten mümkün müydü? Edward,
    bana bir vampiri öldürmenin zor olduğunu söylemişti. Sadece başka bir
    vampir bu işi yapabilirdi.
    Ama Jake'te kurt adamların bunun için yaratıldığını söylemişti...
    Charlie'ye göz kulak olduklarını söylemişti, kurt adamlara babamı
    güvende tuttukları için daha çok güvenmeliydim. Buna nasıl
    güvenebilirimdim? Hiç birimiz güvende değildik! Jacob en az tehlikede
    olandı, eğer kendisini Victoria ve Charlie'nin arasına sokmaya
    çalışıyorsa... Victoria'yla benim arama...
    kusucağımı hissettimi.
    Kamyonetimin camına vurulan keskin bir vuruş sesiyle ürktüm. Jacob'tu,
    geri gelmişti. Kapıların kilidini titreyen parmaklarla açtım.
    "Gerçekten korkuyorsun değil mi?" diye sordu yolcu koltuğuna otururken.
    Kafamı salladım.
    "Korkma. Sana iyi bakacağız ve Charlie'ye de. Söz veriyorum."
    "Senin Victoria'yı bulman, Victoria'nın beni bulmasından daha
    korkunç," diye fısıldadım.
    Kahkaha attı. "Bize bu konuda daha fazla güvenmelisin. Gururumu kırma."
    Kafamı salladım.
    "Az önce nereye gittin?" diye sordum.
    Dudaklarını sıktı ve hiçbir şey söylemedi.
    "Ne, sır mı?"
    Kaşlarını çattı. "Aslında değil. Ama biraz garip. Seni delirtmek istemiyorum."
    "Buna alıştım biliyorsun." Gülümsemeye çalıştım ama pek başarılı olamadım.
    Jacob gülümsedi. "Sanırım alıştın. Tamam. Gördüğün gibi bizler
    kurduz, biz... birbirimizi duyabiliriz."
    Kafam karışmıştı.
    "Sesleri değil." diye devam etti, "ama... düşünceleri duyabiliriz,
    sadece birbirimizi, birbirimizden ne kadar uzakta olduğumuz önemli
    değil. Aslında utanç verici, hiç sırrımız olmuyor. Çılgınca deği mi?"
    "Dün gece söylemek istediğin bu muydu, beni gördüğünü onlara
    söyleyeceğini söylemiştin, istemiyor olsan da?
    "Çok hızlısın."
    "Teşekkürler."
    "Gariplikler konusunda oldukça iyisin. Bunun seni rahatsız ediceğini
    düşünmüştüm."
    "Hayır aslında bunu yaptığını bildiğim ilk insan değilsin. O yüzden o
    kadar da garip gelmiyor."
    "Gerçekten mi? Dur bir dakika kan emicilerden mi bahsediyorsun?
    "Onlara böyle dememeni tercih ederim."
    Güldü. "Her neyse. O zaman Cullenlar mı diyeyim mi?"
    "Sadece... sadece Edward.
    Jacob şaşırmış gözüküyordu. "Bunların sadece hikayelerden ibaret
    olduğunu sanıyordum. Bazı vampirlerin başka şeyler yapabilidiğini
    efsanelerde duymuştum ama
    sadece uydurma olduklarını düşünmüştüm."
    "Artık hiçbir şey efsane değil sanki, ne dersin?" dedim alaycı bir
    ses tonuyla.
    Suratını astı. "Sanırım değil. Tmam, Sam ve diğerleriyle buluşucağız.
    Motorlarımızı sürdüğümüz yere gelecekler."
    Kamyonetimin motorunu çalıştırdım ve yola çıktık.
    "Az önce Sam'le konuşmak için mi kurda dönüştün?" diye sordum merakla.
    Jacob kafasını salladı utanmış gözüküyordu. "Gerçekten kısa tuttum.
    Neler olduğunu anlamasınlar diye seni düşünmemeye çalıştım. Sam'in
    seni getirmememi söyleyeceğinden korktum."
    "Bu beni durduramazdı." Sam'in hala kötü bir adam olduğunu
    düşünüyordum. Onun adını duyduğumda dişlerm birbirine kenetlenmişti.
    "Evet ama beni durdururdu," Jacob biraz huysuzlaşmıştı. "Dün gece
    cümlelerimi bitirememi hatırlıyor musun? Sana nasıl bütün hikayeyi
    anlatamadığımı?"
    "Evet. Sanki boğuluyor gibiydin."
    Gülümsedi. "Yaklaştın sayılır. Sam sana anlatamıyacağımı söyledi. O...
    grubun başı biliyorsun. O Alfa. Bize bir şey yapmamızı söylediğinde,
    ya da yapmamamızı. Eğer gerçekten söylüyorsa duymazdan gelemeyiz."
    "Garip." diye mırıldandım.
    "Oldukça." diye onayladı. "Bu biraz kurtsal bir şey."
    "Hah." daha başka ne tapki verebileceğimi bilememiştim.
    "Evet kurtsal şeyler oldukça değişik. Hala öğreniyorum. Sam için
    nasıl olduğunu hayal bile edemiyorum, hepsini kendi başına becermiş.
    "Sam yalnız mıymmış?"
    "Evet." Jacob'ın sesi yavaşladı. "Ben değiştiğimde, daha çok...
    korkunçtu. Hayatımda yaşadığım en korkunç şeydi, hayal edebileceğim en
    kötü şeyden daha da
    kötüydü. Ama yalnız değildim. Sesler vardı, kafamda, bana neler
    olduğunu ve neler yapmam gerektiğini anlatan sesler. Bu benim aklımı
    yitirme mi engelledi sanırım.
    Ama Sam..." kafasını salladı. "Sam hiç yardım almadı.
    Buna biraz alışmam gerekiyordu. Jacob bu şekilde açıkladığında, Sam
    için merhamet göstermemek zordu. Kendi kendime artık ondan nefret
    etmem için bir sebep olmadığını hatırlatmam gerekiyordu.
    "Senimle olduğum için sana kızarlar mı? diye sordum.
    Yüzünü ekşitti. "Muhtemelen."
    "Belkide ben-"
    "Hayır, sorun değil," dedi. "Bize yardımcı olacak tonlarca şey
    biliyorsun. Sen cahil bir insan değilsin. Sen... bilmiyorum, bir casus
    gibi bir şeysin. Düşman sırrının arkasındasın."
    Şaşırmıştım. Jacob'ın benden istediği bu muydu? Düşmanları yok
    edecek bir casus mu? Ben casus değildim. Bilgi toplamıyordum.
    Söylediği sözler, kendimi bir hain gibi hissetmeme sebep olmuştu.
    Ama onun Victoria'yı durdurmasını istiyordum değil mi?
    Hayır.
    Ben Victoria'nın durdurulmasını izliyordum, bana ölene kadar
    işkence yapıp Charlie'yi öldürmesini ya da başka bir yabancıyı
    öldürmesini istemiyordum. Sadece onu durduranın Jacob olmasını
    istemiyordum, ya da denemesini. Jacob'ın onun on metre yakınına
    yaklaşmasını istemiyordum
    "Kan emicilerin birbirlerinin düşüncelerini okuyabilmeleri gibi
    şeyler," diye devam etti, benim hayale daldığımı fark etmişti.
    "Bilmemiz gerekenler bu gibi şeyler. Bu gibi hikayelerin doğru olması
    çok kötü. Bu herşeyi daha karmaşık hale getiriyor. Hey, sence bu
    Victoria böyle değişik bir şeyler yapabiliyor mudur?"
    "Sanmıyorum." emin değildim ve derin bir nefes aldım. "Bana söylerdi."
    "O mu? Ha, Edward demek istiyorsun. Üzgünüm, unuttum. Onun adını
    söylemeyi sevmiyorsun. Ya da duymayı."
    Göğsümün kenarlarından gelen ağrıyı hissetmemeye çalıştım. "Aslında
    sevmiyorum."
    "Pardon."
    "Beni nasıl bu kadar iyi tanıyorsun Jacob? bazen saanki aklımı
    okuyabiliyormuşsun gibi geliyor.
    "Hayır sadece biraz dikkat kesiliyorum."
    Jacob'ın bana motosiklete binmeyi öğrettiği toprak yola gelmiştik.
    "Burası iyi mi? diye sordum.
    "Evet."
    Kenara çektim ve motoru durdurdum.
    "Hala çok mutlu değilsin, değil mi?" diye mırıldandı.
    Kafamı salladım kasvetli ormana bakıyordum.
    "Hiç düşündün mü belki daha iyi durumdasındır?
    Yavaşça nefes aldım ve sonra nefesimi dışarıya verdim.
    "Hayır."
    "O en iyisi değildi-"
    "Lütfen Jacob." diye sözünü kestim, fısıltıyla yalvarıyordum.
    "Bunun hakkında konuşmasak olur mu? Dayanamıyorum."
    "Tamam." derin bir nefes aldı. "Söylediklerim için çok üzgünüm."
    "Kendini kötü hissetme. Eğer bazı şeyler daha başka olsaydı,
    birileriyle konuşabiliyor olmak iyi olurdu."
    Kafasını salladı. "Evet senden sırrı saklamak için zor bir iki hafta
    geçirdim. Birileriyle konuşamıyor olmak çok kötü."
    "Kötü." diye onayladım.
    Jacob sert bir nefes aldı. "Geldiler. Hadi gidelim."
    "Emin misin?" Diye sordum o kapısını açarken. "Belki burada olmamalıyım."
    "İdare ederler," dedi ve gülümsedi. "Kim koca kötü bir kurttan korkar ki?"
    "Ha ha." dedim. Ama kamyonetten indim ve hızlıca ön tarafı dolaşıp
    Jacob'ın yanına gittim. Çayırdaki koca canavarları hatırlıyordum.
    Ellerim Jacob'ın daha önceden titrediği kadar çok titriyordu, ama
    öfkeden değil korkudan.
    Jake elimi tuttu ve sıktı. "İşte başlıyoruz."

      Forum Saati Paz Mayıs 12, 2024 8:30 pm