Twilight Fan

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight


    New Moon 4.Bölüm

    Daphne
    Daphne
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 164
    Kayıt tarihi : 15/11/10
    Yaş : 29
    Nerden : Twilight'tan

    New Moon 4.Bölüm Empty New Moon 4.Bölüm

    Mesaj tarafından Daphne Ptsi Kas. 15, 2010 10:31 pm

    UYANIŞ
    Zaman geçiyor. İmkansız göründüğü zaman bile. Hatta saatin her tik tak edişi insanın canını acıtsa da.Yavaş yavaş geçiyordu saniyeler. Yalpalayarak ve sessizliklerin içinde sürünerek.Ama bir şekilde geçiyordu.Benim için bile.
    Charlie,hızla yumruğunu masaya çarptı."Yeter,Bella!Seni eve gönderiyorum"
    Kahvaltımdan kafamı kaldırdım ve çok içinde Charlie'ye baktım.Zaten yemekten çok yiyormuş gibi yapıyordum.Aslında söylediklerini duymuyordum,hatta bir konuşma içerisinde olduğumuzun farkında bile değildim ve ne demek istediğinden de emin değildim.
    “Evdeyim”diye mırıldandım.Kafam karışmıştı.
    “Seni Jacksonville’e Renée’nin yanına yolluyorum,”diye açıkladı.
    Ben söylediklerini anlamaya çalışırken Charlie şiddetle beni izliyordu.
    “Ne yaptım ki?”Yüzümü buruşturdum.Bu hiç adil değildi.Son dört aydır,yanlış tek bir harekette bile bulunmamıştım.İlk haftadan sonra ikimizde bu olaydan hiç bahsetmemiştik.Ve ben,okulu da,işi de,tek bir gün dile asmamıştım.Notlarım mükemmeldi.Sokağa çıkma yasağını kıramamıştım ,dışarı çıkmıyordum.
    Charlie suratını astı.
    “Hiçbir şey yapmadın.Sorun da bu ya.Hiçbir şey yapmıyorsun”
    “Başımı belayamı sokmamı istiyorsun?”Kaşlarım hayretle yukarı kalktı.Dikkatimi vermek çin çaba sarf ediyordum.Kolay değildi.Her şeye kulaklarımı kapatmaya çok alışmıştım,bu yüzden de artık kulaklarım etrafımdakileri duymuyordu.
    “Belaya bulaşmanın suratını asıp dolaşmaktaniyi olduğuna eminim!”
    İşte bu canımı acıtmıştı,Bütün huysuzluklardan kaçınmaya çalışıyordum,buna surat asmakta dahil.
    “Suratımı asıp dolaşmıyorum”
    “Yanlış kelime,”diye kabul etti isteksizce.”Sadece dolaşmak daha iyi olur,en azından bir şey yapıyor olursun.Sen sadece…Cansız gibisin,Bela.Sanırım aradığım kelime bu.”
    İşte bu suçlama beni gerçekten yaraladı.Derin bir iç çektim.
    “Özür dilerim, baba.” Özrüm biraz sade geldi, bana bile.Sanırım onu kandırabileceğimi düşünmüştüm.Tek istediğim Charlie’yi üzmemekti ve bunun için elimden gelen her şeyi yapmaya çalışıyordum. Fakat bütün bu çabalarımın sonuçsuz kaldığını görmek beni oldukça üzüyordu.
    “Benden özür dilemeni istemiyorum.”
    “O zaman benden ne istediğini söyle.”
    “Bela,”sözüne devam etmekte çekiniyor, vereceğim tepkiden korkuyor gibiydi. “Tatlım, bu tecrübeleri yaşayan ilk insan sen değilsin, biliyorsun.”
    “Biliyorum.” Onun sözlerine katılıyordum ama bu konuda pekde inandırıcı değildim.
    “Beni dinle tatlım. Sanırım…Beklide yardıma ihtiyacın var.”
    “Yardım?”
    Durakladı, söylayecek doğru kelimeyi bulmaya çalıiıyordu.”Annen beni terk ettiğinde,”diye başladı, kaşları çatıldı, “ve seni de beraberinde götürdüğünde,”derin bir nefes aldı, “Benim için oldukça kötü bir zamandı.”
    “Biliyorum baba ,”diye mırıldandım.
    “Ama üstesinden geldim,” diye vurguladı. “Tatlım, sen üstesinden gelemiyorsun. Bekledim, belki kendini iyi hissedersin diye bekledim.”Bana baktı ,hemen başımı yere eğdim. “Sanırım ikimizde biliyoruzki bu durum iyiye doğru gitmiyor.”
    “Ben iyiyim.”
    Sözlerimi duymazlıktan geldi. “Birisiyle bu konu hakkında konuşsan. Bir profesyonelle .”
    “Psikoloğa mı gitmemi istiyorsun?” Ne söylemeye çalıştığını fark ettiğim andan itibaren sesim bir ton daha sert çıkmıştı.
    “Belki bir faydası olur.”
    “Beklide bir gıdım bile faydası olmaz.”
    Psikanaliz hakkında çok fazla şey bilmiyordum ama hasta her şeyi doğru anlatmadığı sürece pek bir faydası olacağından da emin değildim.Aslında doğruyu söyleyebilirdim,tabii hayatımın geri kalanını yumuşak duvarlı bir hücrede geçirmek istemiyorsam.
    İnatçı görüntümü inceledi ve başka bir taraftan atağa geçmeye çalıştı.
    “Bu konu beni aşıyor Bela. Belki annen-“
    “Bak ,” dedim düz bir sesle. “Çok istiyorsan, bu gece dışarıya çıkacağım. Jess’i yada Angela’yı ararım”.
    “İstediğim bu değilki.” Tartışmaya başladı, sinirliydi.”Seni sürekli çabalarken görmeyi istemiyorum.Hiç kimseyi bu kadar çok çabalarken görmedim. Ve bunu görmek içimi acıtıyor.”
    Anlamıyormuş gibi davrandım ve başımı eğdim. “Anlamıyorum baba. Önce,hiç bir şey yapmıyorum diye bana kızdın, şimdi de dışarıya çıkmamı istemiyorsun.”
    “Senin mutlu olmanı istiyorum. Hatta o kadar bile değil. Sadece sefil olmanı istemiyorum.Sanırım Forks’tan ayrılırsan, mutlu olma şansın daha çok artacak.”
    Gözlerimde bir ışık çaktı, düşünmek için çok fazla zamana ihtiyacım yoktu.
    “Hiçbir yere gitmiyorum,” dedim.
    “Neden?”diye ısrarla sordu.
    “Okulumun son dönemindeyim-ayrılırsam,her şey berbat olur.”
    “Çok iyi bir öğrencisin,bir yolunu bulursun.”
    “Annemle Phil’in başında kalabalık yaratmak istemiyorum.”
    “Annen seni görmek için ölüyor.”
    “Florida çok sıcak.”
    Yumruğunu tekrar masaya indirdi. “İkimizde burada neler olduğunu çok iyi biliyoruz Bela ve bu senin için hiç de iyi değil.” Derin bir nefes aldı. “Aylar geçti. Ne bir telefon ettiler, ne bir mektup gönderdiler ne de başka türlü bir kontak kurdular.Onu beklemeye devam edemezsin.”
    Dik dik baktım.Ateş neredeyse yüzüme kadar ulaşmıştı.Uzun zamandan beri,ilk defa duygularımdan dolayı kızarıyordum.
    Bu konu olduğu gibi yasaklanmıştı ve o da bunun farkındaydı.
    “Hiçbir şey beklemiyorum.Hiç ümidimde yok zaten.”
    Sesim oldukça kısık çıkmıştı.
    “Bela,” Charlie sinirlenmeye başlıyordu.
    “Okula gitmem gerek,”diyerek sözünü yarıda kestim,kalktım ve hiç dokunmadığım kahvaltımı masadan topladım.Kaseyi lavobonun içine hiç yıkamadan koydum.Bu konuşmaya daha fazla dayanamayacaktım.”Jessica’yla bir şeyler yapacağım.” Okul çantamı aldım ve onunla göz göze gelmemeye çalışarak, “Belki akşam yemeğe gelmem.Port Angeles’a sinemaya gideriz,” dedim.
    Ve onun bir tepki vermesine fırsat vermeden kendimi dışarı attım.
    Charlie’den uzaklaşmak için evde o kadar erken çıkmıştım ki,okula ilk gelenlerden biri oldum.Bunun en iyi tarafı,iyi bir park yeri bulmak oldu.Kötü tarafı ise önümde boş geçireceğim bir zaman diliminin olmasıydı.Oysa ben elimden geldiğince boş vakitlerden kaçmaya uğraşıyordum.
    Çabucak,Charlie’nin ithamlarını düşünmeye başlamadan,matematik kitabını çıkarttım.Bugün derste göreceğimiz bölüme geldim ve çalışmaya koyuldum.Matematiği okumak,dinlemekten daha zordu ama artık becerebiliyordum.Son birkaç aydır,matematiğe her zamankinden onkat fazla zaman ayırmıştı.Bu sayede, genelde A gibi notlar almaya başlamıştım. Bay Varner, bu yükselişi kendi üstün ders anlatma becerisine veriyordu. Ve eğer bu onu mutlu ediyorsa, onun bu mutluluğunu bozmaya pek niyetim yoktu.
    Kendimi, otopark dolana kadar okumaya zorladım ve koşarak İngilizce dersine yetiştim. Hayvan Çiftliği üzerine çalışıyorduk, oldukça basit bir konuydu. Komünizmi çok dert etmiyordum, müfredattaki yorucu romantik konulardan sonra oldukça iyi bir değişim olmuştu. Zihnimi meşgul etmeme yardımcı oluyordu.
    Zaman, okudayken daha rahat geçiyordu. Zil çok çabuk çaldı. Çantamı toplamaya başladım.
    “ Bella?”
    Mike’ın sesini hemen tanıdım.Bir sonraki kelimesinin ne olduğunu o söylemeden biliyordum.
    “Yarın çalışıyormusun ?”
    Ona baktım. Sıraların arasından tedirgin bir yüz ifadesiyle bana doğru yaklaşıyordu. Her Cuma bana aynı soruyu soruyordu. Çok fazla hastalık izni kullanmıyordum. Aslında bir kere kullanmıştım, aylar önce. Ama bana sürekli böyle sorular sormasına gerek yoktu. Ben iyi bir çalışandım.
    “Yarın cumartesi değimli?” dedim.Sesim o kadar cansız çıkıyorduki.
    “Evet öyle, İspanyolca dersinde görüşürüz ,” ve el sallayıp gitti. Artık benimle beraber sınıfta yürümeye tenezül bile etmiyordu.
    Matamatik sınıfına doğru, ağır ve zalim bir yüz ifadesiyle yürüdüm. Bu derste Jessica’yla yan yana oturuyordum.
    Jess’ in beni koridorda görüp selamlamasının üzerinden haftalar, beklide aylar geçmişti. Biliyorum, son zamanlardaki mesafeli tavrımla onu kırmıştım ve bana küsmüştü. Şimdi onunla konuşmak, özelliklede benim için bir iyilik yapmasını istemek pek kolay olmayacaktı. Oyalanarak sınıfa giderken seçeneklerimi gözden geçirdim.
    Sosyal bir aktiviteye katılmadan Çarlie’yle tekrar yüzleşmek istemiyordum. Yalan söyleyemediğimi biliyordum, gerçi Port Angeles’a kadar gidip gelmek de-kilometre sayacı en azından doğru kilometreyi gösterecekti, eğer kontrol ederse diye-oldukça iyi bir fikir gibi görünüyordu.Jessica’nın annesi kasabadaki en büyük dedikoducularındandı ve Charlie, er yada geç Bayan Stanley ile görüşecekti. Eğer görüşürse, bu yolculuktan söz açılacağına hiç şüphem yoktu. İşte o zaman yalanım ortaya çıkardı.
    Derin bir iç çekişle kapıyı açtım.
    Bay Varner, bana kızgın bir bakış attı. Ders çoktan başlamıştı. Acele adımlarla sırama geçtim. Jessica, yanına otururken bana bakmadı bile. Önümde,kendimi psikolojik olrak hazırlayabilmeme yetecek elli dakikam olduğu için memnundum.
    Bu ders İngilizce dersinden daha hızlı geçti. Zaten ne zaman istemediğim bir şey yapacak olsam, vakit hep böyle hızlı geçerdi.
    Bay Varner, dersi vaktinden beş dakika önce bitirdiği için yüzümü ekşittim.
    “Jess?”
    Sandalyesinde döndü ve kocaman açtığı gözleriyle bana baktı. “Bana bir şeymi dedin Bella?”
    “Tabii ki ,” dedim ve yüzüme masum bir ifade yerleştirdim.
    “Efendim? Matematikte yardıma mı ihtiyacın var?”
    “Hayır. Aslında ,bu gece benimle sinemaya gelirmisin diye soracaktım? Kız kıza bir gece geçirelim.” Kelimeler ağzımdan, sanki kötü bir şeyler söylüyormuşum gibi, biraz sert çıkmıştı. Kuşku dolu gözlerle bana bakıyordu.
    “Bunu neden bana soruyorsun?” diye sordu, sesinde hala arkadaşça bir ton yoktu.
    “Kız kıza vakit geçirmek istediğimde aklıma gelem ilk kişi sensin.” Gülümsedim ve gülümsememin gerçekçi görünmesi için dua ettim. Beklide gerçekti. Charlie’den ne zaman uzak durmak istesem aklıma gelen ilk insan oydu.
    Biraz yumuşamış göründü. “hımm, bilemiyorum.”
    “Başka bir planın mı var?”
    “Hayır… Sanırım seninle gelebilirim. Hangi filmi görmek istiyorsun?”
    “Şu sıra neler var bilmiyorum, hiçbir fikrim yok.” Beynimi zorladım. Son zamanlarda birilerinin bir sinema filmi hakkında konuştuklarını hiç duymamışmıydım? Hiç poster görmemişmiydim? “Bayan başkanlı olan filme ne dersin?”
    Bana garip garip baktı. “Bella, o film gişelerden kalkalı yıllar oldu.”
    “ Ah.” Kaşlarımı çattım. “Senin görmek istediğin bir film varmı?”
    Jessica yüksek sesle düşünür gibi konuşmaya başladı. “Aslında görmek istediğim ve güzel eleştiriler alan bir romantik komedi var. Onu görmek istiyorum. Bir de babam geçenlerde Ölüm Çıkmazı diye bir filme gitti, çok beğenmiş.”
    İsmi hoşuma gidince hemen atladım “Ne hakkında?”
    “Yaşayan ölüler yada onun gibi bir şeyler. Dediki son yıllarda gördüğü en korkunç filmmiş.”
    “Harika gözüküyor.” Romantik bir şeyler seyretmektense yaşayan ölüleri görmeyi tercih ederdim.
    “Tamam.” Verdiğim tepkiye şaşırmıştı. Korku filmi sevip sevmediğimi hatırlamaya çalıştım ama emin değildim. “Okuldan sonra seni almamı istermisin?” diye teklifte bulundu.
    “Tamam.”
    Jessica gitmeden önce bana ufak bir gülümseme fırlattı. Biraz geçte olsa karşılık olarak bende ona gülümsedim.
    Günün kalanı oldukça hızlı geçti.Sürekli akşam ne yapacağımızı düşündüm.Daha önceki tecrübelerimden bildiğim kadarıyla Jessica’yı konuşturursam ve uygun boşluklarda dinliyormuş gibi başımı sallarsam,konuşmaktan kaçabilirdim.Sadece ufak bir iletişim kurmam gerekiyordu.
    Düşüncelerimi bulandıran kalın sis tabakası bazen beni yanıltıyordu.Kendimi odamda bulduğumda şaşırdım.Eve arabayı sürdüğümü,hatta ön kapıyı açtığımı bile hatırlamıyordum. Ama bunun bir önemi yoktu.Hayattan tek istediğim zamanın geçip gitmesiydi.
    Sonra üzerime giyecek bir şeyler seçmek için dolabı açtım.Hiç giymediğim kıyafetlerin altında siyah bir poşet dikkatimi çekti.
    Gözlerim siyah çöp poşetinin içindeki son doğum günümden kalma hediyeyi algılamıyordu. Poşetin içinde duran araba teybini görmüyordu.Arabanın ön panelinden söküp çıkartmak için uğraşıp tırnaklarımı nasıl kanattığımı hatırlamıyordum.
    Çiviye asılı duran ve hiç kullanmadığım çantamı aldım ve kapıyı çarparak çıktım.
    Tam o anda çalan kornayı duydum.Hızla cüzdanımı okul çantamdan çıkardım ve eski çantamın içine attım.Acelem vardı,sanki acele davranırsa gece daha hızlı bitecekmiş gibi geliyordu.
    Kapıyı açmadan önce koridordaki aynada kendime baktım ve yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim.
    “Bu gece benimle geldiğin için teşekkürler,”dedim Jess’e arabaya binerken.
    “Ne demek.Ee,bunu neye borçluyuz?”diye sordu Jess merakla.
    “Ne borcu?”
    “Neden bir anda dışarı çıkmak istedin?”
    Omuz silktim.”Sadece biraz değişikliğe ihtiyacım vardı.”
    Radyoda çalan şarkıyı duyunca değiştirmek için düğmeye uzandım.”Sakıncası var mı?”diye sordum.
    “Hayır, yok.”
    İstasyonları aradım ve zararsız bir şarkıya gelince durdum. Yeni müzik parçası arabanın içini sararken göz ucuyla Jess’e baktım.
    Gözleri kısıldı. “Ne zamandan beri rap müzik dinlemiyorsun?”
    “Bilmiyorum.”dedim “Bir süredir.”
    “Bu şarkıyı seviyormusun?” diye sordu şüpheyle.
    “Evet.”
    Jessica’yla normal bir konuşmaya girmek çok zordu. Kafamı sallamaya başladım ve müziğin ritmine uymak için dua ettim.
    “Peki…”Şaşkın gözlerle ön camdan dışarıya bakmaya devam etti.
    “Ee, son günlerde Mike ile aranız nasıl ?”diye sordum hızlıca.
    “Sen onu benden çok görüyorsun.”
    Soru umduğum gibi bir konuşmanın başlamasını sağlamamıştı.
    “İşte konuşmak oldukça zor,” diye mırıldandım ve tekrar denedm . “Son zamanlarda çıktığın biri odlumu?”
    “Aslında pek sayılmaz. Bazen Conner’la çıkıyorum. İki hafta önce Eric’le çıkrım.”Gözlerini devirdiğini gördüm ve bunu altında uzun bir hikaye olduğunu hissettim. Hemen bu fırsatı değerlendirdim.
    “Eric Yorkie mi? Kim kime teklif etti?”
    “O sordu tabii ki de! Hayır demek için iyi bir yol bulamadım.”
    “Seni nereye götürdü?”diye ısrarla sordum, konuyla ilgilendiğimi sanacağını düşünüyordum. “Anlat bana.”
    Hikaye başladı, bende koltuğuma gömüldüm. Artık daha rahattım.Dikkat kesildim, sempatiyle mırıldandım ve gerektiğinde de korkuyla iç çektim.Eric’le ilgili hikayesi bitip de onu Conner’la mukayese etmeye başlayınca artık onu konuşturmama gerek olmadığını gördüm.
    Film erken başlıyordu,o yüzden Jess filmden sonra alaca karanlık gösterisini izleyip sonrada yemek yemeyi teklif etti. Onun söylediği ve istediği her şeye ayak uydurmak hoşuma gidiyordu, istediğimi elde etmiştim; Charlie’den kurtulmuştum.
    Jees’in film tanıtımlarında da konuşmasını sağladım. Ama film başladığında gerildim. Genç bir çift elele sahilde yürüyordu ve aralarında aşırı bir duygusallık vardı. Konuşmalarını duymak istemiyordum. Kulaklarımı kapatıp şarkı mırıldanmamak için kendimi zor tuttum. Romantizm görmeye dayanamıyordum.
    “Yaşayan ölülerle ilgili olan filmi seçtiğimizi sanıyordum,” dedim Jessica’ya .
    “Bu o film zaten.”
    “Ozaman neden kimse kimseyi yemiyor?” diye sordum çaresizce.
    Gözlerini açarak bana baktı ve “Eminim o bölüm biraz sonra başlar,” diye fısıldadı.
    “Patlamış mısır alacağım. İstermisin?”
    “Hayır, teşekkürler.”
    Arkadan birisi bize susun dedi.
    Büfede biraz oyalandım, saate baktım ve doksan dakikanın yüzde kaçında romantizm vardır diye düşündüm. On dakikanın oldukça yeterli olduğuna karar verdim ama yinede emin olmak için salonun girişinde durakladım.Kolonlardan korku çığlıklarının geldiğini duyunca yeteri kadar beklemiş olduğumdan emin oldum.
    “Her şeyi kaçırdın,”diye mırıldandı Jess ben yerime otururken. “Artık neredeyse herkes zombi oldu.”
    “Uzun bir sıra vardı.” Mısırımdan alması için uzattım.Bir avuç dolusu aldı.
    Filmin ger kalanı,korkunç zombi saldırıları ve sayıları gittikçe azalan bir avuç hayatta kalmış insan ile doluydu.İlk önce bunda beni rahatsız edebilecek bir şey yoktur,diye düşünsem de birden kendimi garip hissetmeye başladım.Fakat neden böyle olduğunu anlayamıyordum.
    Filmin sonlarına doğru,ayaklarını sürüye sürüye son kalan ve tiril tiril titreyen insanın üzerine doğru giden zombiye biraz daha dikkatlice bakınca sorunun ne olduğunu anladım.
    Ve bir an kime benzediğini fark ettim.
    Ayağa kalktım.
    “Nereye gidiyorsun?Sadece iki dakikası kaldı,”diye fısıldadı Jess.
    “Bir içeceğe ihtiyacım var,”dedim ve koşar adımlarla çıktım.
    Sinemanın dışındaki banka oturdum ve bu ironi hakkında düşünmemek için kendimi zorladım.Ama gerçekden de çok ironik bir durumdu.
    Her şey hesaba katılacak olursa,sonunda ben de bir zombi olabilirdim.Bunun gelebileceğini bilmiyordum.
    Efsanevi bir canavara dönüştüğümü hiç düşünmedim değil ama kendimi hiç hareketli bir ceset olarak hayal etmemiştim.Kafamı sallayarak bu düşünceleri beynimden silmeye çalıştım.
    Artık hikayenin kahramanı olmadığımı fark etmek beni depresyona soktu.Benim hikayem sona ermişti.
    Jessica sinema binasının dışına çıktığında beni nerede araması gerektiğini bilemediğinden biraz endişeli görünüyordu.Beni görünce bir an için rahatladı.
    “Film senin için çok mu korkunçtu?”diye sordu merakla.
    “Evet,”dedim. “Sanırım korkağın tekiyim.”
    “Komik.”Kaşlarını çatmıştı.”Korktuğunu düşünmemiştim.Ben bütün film boyunca bağırdım ama senin bir kere bile bağırdığını duymadım.O yüzden de neden çıkığını anlayamadım.”
    Omuz silktim. “Biraz korktum sadece.”
    Rahatladı. “Gördüğüm en korkunç filmlerden biriydi.Bu gece bir sürü kabus göreceğimize eminim.”
    “Kesinlikle,”dedim.Kabus görmem kaçınılmazdı ama bu kabus zombilerle ilgili olmayacaktı.Jessica gözlerini yüzüme dikti ve sonra uzaklara daldı.
    “Nerede yemek istersin?”diye sordu.
    “Fark etmez.”
    “Tamam.”
    Yürürken Jess filmdeki erkek karakter hakkında konuşmaya başladı.Aktörün ne kadar yakışıklı olduğundan bahsedip duruyordu.
    Jessica’nın beni nereye götürdüğünü fark edememiştim.Karanlık ve oldukça sessiz bir yoldu.Neden sonra çok sessiz olduğunun farkına vardım.Jessica mırıldanmayı kesmişti.Ona özür dileyen bir bakış attım,duygularını incitmek istemiyordum.
    Jessica bana bakmıyordu.Yüzü gergin görünüyordu.İleriye baktı ve hızlı yürümeye başladı.Onu izlerken , gözlerinin çabucak sağa,yolun karşısına ve tekrar geriye baktığını fark ettim.
    Bende ilk defa etrafıma bakındım.
    Karanlık kaldırımın kısa kısmındaydık.Sokağın kenarındaki dizi dizi dükkanlar gece olduğundan dolayı kapanmışlardı,vitrinleri siyahtı.Yarım blok ötede sokak lambaları yanıyordu.Biraz uzakta,Mc Donalds’ın altın yazılarının parladığını görebiliyordum.
    Sokağın karşı tarafında açık bir dükkan vardı.Vitrini içerden kapatılmıştı.Dış tarafında üzerinde değişik marka biraların reklamları olan neon tabelalar vardı.En büyük tabela parlak yeşildi ve üzerinde barın ismi yazıyordu:Tek Göz Pete’in Yeri.Barın dışarıdan belli olmayan bir korsan teması mı var diye merak ettim.Metal kapı aralık duruyordu,içerisinin ışığı kısıktı ve içeriden mırıltılar,kadeh sesleri geliyordu.
    Jessica’ya baktım.Gözleri yola kilitlenmiş,hızla ilerliyordu.korkmuş görünmüyordu,sadece ihtiyatlıydı.Dikkat çekmek istemiyordu.
    Hiç düşünmeden duraklarım ve arkadaki dört adama baktım.Bir dejavu yaşadığımı hissetim.Bu başka bir yoldu,başka bir geceydi,ama sahne tamamen aynıydı.Adamlardan biri oldukça kısa ve koyu tenliydi.Dönüp onlara baktığımda , o da ilgiyle bana baktı.
    Kaldırımda donmuştum.
    “Bella?” diye fısıldadı Jess. “Ne yapıyorsun?”
    Kafamı salladım bende ne yaptığımdan emin değildim. “Sanırım onları tanıyorum…”diye mırıldandım.
    Ne yapıyordum?Bu anıdan olabildiğince hızlı kaçmalıydım,kafamdaki dört adamın görüntüsünü engellemeliydim.Neden böylesine sersemleşmiştim?
    Jessica’yla Port Angeles’da,hatta karanlık bir sokakta,olmam tesadüf gibi gözüküyordu.Gözlerim kısa boyluya odaklanmıştı.Yaklaşık bir sene önce beni tehdit eden adam karşılaştırıyordum.Eğer gerçektende bu,o adamsa,onu tanımama faydası olacak bir yol var mı,diye merak ettim.O gecenin bazı bölümleri benim için hala bulanıktı .Vücudum kafamdan daha iyi hatırlıyordu;ayaklarımdaki gerginlik koşmam mı yoksa dikilip durmam mı gerektiğini düşünürken artıyor,boğazımdaki kuruluk ,ben bağırmak için ağzımı açtıkça çoğalıyor,ellerimi yumruk yapmaya çalışırken,parmaklarımın eklemindeki deri geriliyordu.Koyu tenli adamın beni “Tatlım” diye çağırdığını hatırladıkça boynumun arkasında bir ürperti oluyordu.
    Belki de bu adamların o geceyle bir alakaları yoktu.Tamamen yabancıydılar. Sokak oldukça karanlıktı ve bizden sayıca fazlaydılar.Jessica panikle bana seslendi
    “Bella,hadi.”
    Onu duymazlıktan geldim,yavaşca yürüdüm.Adımlarım bilinçli değildi.Neden olduğunu anlamıyordum,bir şey beni adamlara doğru çekti.Budala bir dürtüydü ama uzun zamandan beri böyle bir şey hissetmemiştim…
    Damarlarımda hiç tanıdık gelmeyen bir şey atmaya başladı.Bunun adrenalin olduğunu fark ettim;sistemimde uzun zamandan beri eksik olan bir şey.Nabzımın hızla atmasına sebep oluyor ve duygularıma karşı savaşıyordu.Oldukça tuhaftı.Korku yoksa,adrenelin neden vardı?Geçen sefer hissettiklerimi tekrar yaşıyordum.
    Korku için bir sebep görmüyordum.Yeryüzünde daha fazla korkmama sebep olacak bir şeyin kaldığını düşünmüyordum.Her şeyi kaybediyor olmanın az sayıda avantajlarından biride buydu.
    Yolu yarıladığım sırada Jess gelip beni kolumdan tuttu.
    “Bella!O bara gidemezsin!”dedi
    “Gitmiyorum,”dedim ilgisizce ve elini ittim. “Sadece bir şey görmek istiyorum…”
    “Delirdin mi?”diye fısıldadı. “Canına mı susadın?”
    “Hayır,susamadım.”Bu doğruydu.Hatta ilk günlerde ölüm bir ferahlama olcaksa bile,bunu hiç düşünmemiştim.Charlie’ye çok şey borçluydum.Kendimi Renée’ye karşı sorumlu hissediyordum.onları düşünmeliydim.
    Aptalca ve umursamazca bir şeyler yapmamaya söz vermiştim.Hala nefes alıyorsam,bu sebepler yüzündendi.
    Verdiğim sözü hatırlayınca içimde bir suçluluk duygusu hissetim.Ama şu an yaptıklarım sayılmazdı.Bileklerime bıçak dayamıyordum ya.
    Jess’in gözleri fal taşı gibi açılmıştı.İntiharla ilgili sorduğu sorunun cevap bekleyen bir soru olmadığını çok geç anlamıştım.
    “Sen git ve ye,”dedim ona restoranı işaret ederek.Bana olan bakışları hoşuma gitmemişti. “Ben de birazdan geliyorum.”
    Başımı tekrar bizi eğlenerek seyreden adamlara çevirdim .
    “Bella,kes şunu!”
    Olduğum yerde donakaldım.Çünkü beni azarlayan Jessica’nın sesi değildi.Sinirli bir sesti,tanıdık bir sesti,güzel bir sesti.Hiddetli olmasına rağmen kadife gibi yumuşaktı.
    Onun sesiydi.İsmini aklıma getirmemek için gerektiğinden fazla çaba sarf ediyordum.Sesini duyunca diz üstüne çökmemiş olmam beni şaşırtmıştı.Kaldırıma kıvrılıp onun için ağlamamıştım.Hiç acı yoktu,hem de hiç.
    Sesini duyduğum an her şey aydınlandı.Sanki kafam karanlık bir havuzun dibinden yüzeye çıkmış gibiydi.Her şeyin daha çok farkındaydım;gördüklerimin,seslerin,yüzüme vuran soğuğun,barın açık kapısından gelen yemek kokularının.
    Şok içinde etrafıma bakındı.
    “Jessica’nın yanına git,”diye emretti sıcak ses ama hala kızgındı. “Söz vermiştin, aptalca bir şey yapmayacaktın.”
    Yalnızdım.Jessica benden birkaç metre ileride duruyor,korku dolu gözlerle bana bakıyordu. Duvara dayanmış duran yabancılar beni izliyorlardı.Yolun ortasında donmuş bir şekilde ne yaptığımı merak etmişlerdi.
    Kafamı salladım,anlamaya çalışıyordum.Orala olmadığını biliyordum ama onu hala mümkün olmayacak kadar yakınımda hissediyordu.O günden bu yana ilk defa bu kadar yakın…Sesindeki kızgınlık endişelendiği içindi.Sesini sanki yıllardır duymamışım gibi hissediyordum.
    “Sözünü tut”Ses kayıp gidiyordu,sanki radyonun sesinin kısılması gibi.
    Bir çeşit halüsinasyon gördüğümden şüphelendim.Hiç şüphesiz anılarım tetiklenmişti;deja vu.
    Hızlıca olasılıkları düşündüm.
    Birinci olasılık; delirmiştim. Kafamın içinden sesler duyuyordum.
    Mümkün.
    İkinci olasılık; Bilinç altım istediğim düşüncenin yerine gelmesini sağlıyordu. Bu bir arzuyu yerine getirmekti. Onun, yaşadığımı yada öldüğümü umursadığına dair anlık bir ferahlamaydı. Ne söyleyeceğini tahmin etmeye çalıştım, eğer, A) Burada olsaydı ve B) Bana bişey olduğundan korktuysan.
    Muhtemel.
    Üçüncü bir olasılık göremiyordum, o yüzden ikinci olasılık olduğunu umdum. Bu bilinç altımın cinnet geçirmesiydi.
    Oldukça makul bir tepki vermiştim.Aslında minnettardım.Onun sesini kaybetmekten öylesine korkuyordum ki.Bilinçaltımın bu bilgiyi saklamış olmasına sevinmiştim.
    Kendime onu düşünmeyi yasaklamıştım.Bu konuda oldukça katıydım.Tabii, arada kaçamak yaptığım oluyordu,sonuçta insandım.Ama daha iyiye gidiyordum ve acıyı hissetmemeyi becerebiliyordm.Acı ve hiçbir şey arasında bir seçim yapmam gerekmiş,ben de hiçbir şeyi seçmiştim.
    Şimdi acıyı bekliyordum.Hissiz değildim-hislerim birkaç aydan beri arada şiddetleniyordu-ama normal acı gitmişti.Tek hissettiğim acı onun sesinin gittikçe azalmasından dolayı duyduğum hayal kırıklığıydı.
    İkinci bir seçenek daha vardı.
    Yapılacak en akıllıca şey daha fazla zarar görmeden kaçıp gitmekti ama yinede emin olamıyordu,zihnen kararsızdım.Halisülasyonları körüklemek çok aptalca olurdu.
    Ama sesi azalıyordu.
    Hala orada olup olmadığını anlamak için bir adım daha attım.
    “Bella, geriye dön,” diye kükredi.“
    Ferahladım ve derin bir nefes aldım.Bende zatn onun sinirlendiğini duymak istiyordum.Aslında istediğim öfkesi değildi,beni önemsediğini duymak hoşuma gitmişti.
    Bunları düşünürken aradan birkaç saniye geçti.Seyircilerim hala merakla beni izliyorlardı.Dışardan onların yanına gitme konusunda kararsız kalmış gibi görünüyordum.O sırada iç dünyamda yaşadığım çelişkiden büyük bir haz aldığımı nereden bilebilirlerdi ki?
    “Merhaba,”dedi içlerinden biri,sesi hem emin hemde iğneleyiciydi.Açık tenliydi ve açık renk saçları vardı.Duruşundan kendisini yakışıklı bulduğu belli oluyordu.Yakışıklı mıydı değil miydi,bilemiyorum.Bu konuda ön yargılıydım.Kafamdaki ses güzelce hırladı.Gülümsedim. Kendine güvenen adam gülümsememden cesaret aldı.
    “Sana yardım edebilir miyim?Kaybolmuş gibisin,”dediktn sonra sırıttı ve göz kırptı.
    Hendeğin üzerinden dikkatlice geçtim karanlıktan dolayı içinden akan su siyah gözüküyordu.
    “Hayır,kaybolmadım.”
    Şimdi daha da yakındım koyu tenli adama odaklanmıştım.Neredeyse bir yıl önce canımı acıtan korkunç adam bumuydu?
    Kafamdaki ses susmuştu.
    Kısa boylu adam ona baktığımı fark etti. “Sana bir içki ısmarlayabilir miyim?”diye sordu.Anlaşılan,sadece ona bakıyor olmam gururunu okşamıştı.
    “Henüz çok gencim.”dedim aceleyle.
    Şaşırmıştı.Neden yanlarına doğru geldiğimi merak etmşlrdi.Kendimi bir açıklama yapmak zorunda hissettim.
    “Kaldırımın karşısından bakınca sizi tanıdığım birine benzettim.Kusura bakmaytın.”
    Sonra içimdeki tereddüt birden buharlaşıp gitti.Bunlar hatırladığım tehlikeli adamlar değillerdi.Muhtemelen iyi adamlardı.Güvenilir.
    “Önemli değil,”dedi kendinden emin olan sarışın adam. “Kal ve bizimle takıl.”
    “Teşekkürler ama kalamam.”Jessica ne yapacağını bilmez bir halde yolun ortasında duruyordu.
    “Sadece birkaç dakika için.”
    Kafamı salladım ve Jessica’ya doğru ilerlemeye başladım..
    “Haydi gidip yemek yiyelim,” dedim gözlerimi ondan kaçırmaya çalışarak.Kısa bir anlığınada olsa filmin etkisinden kurtulmuştum.Aklım bir şeylerle meşguldü.O güven veren durgunluk geri gelmedi.Dönmedği her saniye dahada gerginleşiyordum.
    “Aklından ne geçiyordu?”diye çıkıştı .Jessica. “Onları tanımıyorsun, psikopat olabilirlerdi.”
    Bu konuyu kapatmasını umut ederek omuz silktim. “Aralarından birini tanıdığımı zannettm.”
    “Çok garipsin Bella Swan.Artık seni tanıyamıyorum.”
    “Üzgünüm.”Daha başka ne söyleyebilirdim bilemiyorum.
    Mc Donalds’a kadar sessizce yürüdük.İddaya girerim ki, bu kısa mesafeyi yürümektense arabaya servis bir şeyler almayı tercih ederdi.O da bnm gibi bu gecenin bir an önce bitmsini diliyordu.
    Yemeğimizi yerken birkaç kere konuşmaya çalıştım ama belli ki Jessica hiç istemiyordu.Onu kesinlikle gücendirmiştim.
    Arabaya döndüğümüzde konuşmayalım diye müziğin sesini sonuna kadar açtı.
    Uzun zamandan bu yana ilk defa zihnimi uyuşuk ve boş hissetmiyordum,şarkıdan başka düşüneceğim çok şey vardı.
    Uyuşukluğun geri dönmesi için bekledm,ya da acının.Çünkü acı geri dönmek zorundaydı.Kendi kişisel kurallarımı yıktım.Hafızalardan kaçınmaktansa,onlara doğru yürüdüm ve selamladım.Sesini duymuştum.Bunun bedelini ödeyeceğimden emindim.Hele bir de kafamdaki sis bulutunu ehlileştiremezsem her şey daha kötü olacaktı ve bu beni korkutuyordu.
    Ama yinede vücudumda hissettiğim en yoğun duygu ferahlamaydı.
    Onu düşünmemek için kendimi zorlasamda,unutmaya zorlayamamıştım.Geceleri bitkin düşüp uyuduğum zamanlarda zihnimden kayıp giderse diye korkuyordum.Aklım bir elek gibiydi ve gün gelecek onun gözlerinin rengini hatırlayamayacaktım,soğuk tenini veya sesinin dokusunu…Onu düşünemeyecektim,ama bunları unutmamalıydım.
    Yaşayabilmek için tek bir şeye ihtiyacım vardı;onun var olduğunu bilmek.Hepsi bu kadar.O var olduğu sürede diğer her şeye katlanabilirdim.
    İşte bu yüzden Forks’ta kendimi,daha önce hiç olmadığı kadar kapana kısımlı hissediyordum. O zaman neden Charlie bana bir değişiklik planı sunduğu zaman onunla kavga etmiştim? Dürüst olmak gerekirse bu bir sorun yaratmamalıydı çünkü hiç kimse geri gelmiyordu.
    Ama eğer Jocksonville’e yada başak bilinmeyen bir yere gidersem,onun gerçek olduğundan nasıl emin olabilirdim?Onu hayal edemediğim bir yerde,inancım azalabilirdi…Ve ben bununla yaşayamayabilirim.
    Hatırlamanın yasak,unutmanın korkunç olduğu,zor bir çizgide yürüyordum.
    Jessica bizim evin önünde durunca şaşırdım.Yolculuk çok uzun sürmemişti.Jessica’nın yol boyunca konuşmamış olması alışıldık bir şey değildi.
    “Benimle dışarı çıktığın için teşekkürler,Jess,”dedim kapıyı açarken. “Çok eğlenceliydi.” Eğlenceli kelimesinin bu durum için uygun olup olmadığından emin değildim.
    “Evet.”diye mırıldandı.
    “Filmden sonra olanlar için üzgünüm.”
    “Boş versene ,Bella.”Bana değil ön camdan dışarıta bakıyordu.Unutmaktan çok ,her an daha da sinirleniyor gibiydi.
    “Pazartesi görüşürmüyüz?”
    “Evet,hoşça kal.”
    Pes ettim ve kapıyı kapattım.Bana hiç bakmadı ve gaza basıp gitti.
    İçeriye girdiğim an onu unuttum.
    Charlie koridorun ortasında,kollarını göğsünde kavuşturmuş beni bekliyordu.
    “Merhaba baba,”dedim.Uzun zamandan beri onu düşünüyordum ve babam beni yakalamadan odama gitmek istiyordum.
    “Nerede kaldın?”diye sordu Chatlie.
    Babama baktım,şaşırmıştım.”Jessica’yla beraber Port Angeles’da sinemaya gittim.Sabah konuşmuştuk ya.”
    “Hımm.”
    “Umarım bir sorun yoktur.”
    Yüzümü inceledi,gözleri ummadığı bir şey görmüş gibiydi.”Evet ,sorun yok .Eğlendinmi?”
    “Tabii,”dedm. “Zombilerin insanları yemesini seyrettik.Harikaydı:é
    Gözlerini kısarak bana baktı.
    “İyi geceler;baba.”
    Geçmeme müsaade edince koşarak odama çıktım.
    Birkaç dakika içinde yatağımdaydım.En sonunda,acı yeniden içime yerleştiğinde,kendimi bıraktım.
    İnsanı adeta felç ediyordu.Sanki göğüs kafesimin ortasında koca bir delik vardı,bütün hayati organlarım oyulmuş,paçavraya dönmüştü.Nefes alabilmek için hızlı hızlı soluyordum.Başım dönüyor , kalbim hızlı hızlı atıyordu ama nabzımın atışını duyamıyordum.Ellerim soğuktan morarmış gibiydi.Cenin pozisyonu aldım ve kendimi toparlamaya çalıştım.
    Bütün bunlar,bana hayatta kalabileceğimi gösterdi.Uyanıktım ve acıyı hissediyordum.Bununla yaşayabilirdim.Acı beni güçsüzleştirmemiş,aksine daha da güçlendirmişti.
    Bu gece her ne olduysa-ya zombiler, ya adrenalin yada halüsilasyonlar-beni uyndrmıştı.
    Uzun zamandan beri ilk defa,yeni günün getirecekleri konusunda heycanlıydım.

      Forum Saati Perş. Kas. 21, 2024 11:51 am