Twilight 15.Bölüm
15.Bölüm Cullen’lar
Hava bulutlu ama yumuşaktı ve güneşin tatlı ışıltısı beni uyandırdı.Kolum gözlerimin üzerinde,sersemlemiş bir durumdaydım.Hatırlamam gereken bir şey vardı.Belki biraz daha uykum gelir diye sızlanarak öteki tarafa döndüm.Sonra Birdenbire bir gün önce yaşadıklarım geldi.
"Aa!" O kadar hızlı yerimden doğruldum ki başım döndü.
"Saçların ot yığınına benzemiş;ama hoşuma gitti."Boğuk sesi köşedeki sallanan sandalyeden geliyordu.
"Edward! Burada kalmışsın!" Dedim.Hiç düşünmeden kendimi odanın diğer ucundaki,kucağına attım.Düşüncelerim hareketlerimi yakaldaığı anda donakaldım;bu kontrol edilemeyen sevincim karşısında şaşkındım.Çizgiyi aşıp aşmadığımdan emin olmak için ona baktım.
Ama o gülüyordu
"Tabii ki," diye cevap verdi.Şaşırmıştı ama halinden memnun görünüyordu.Elleriyle sırtımı okşadı.
Başımı dikkatlice omzuna yasladım,teninin kokusunu içime çekiyordum.
"Bunun bir rüya olduğundan emindim"
"Hiç de yaratıcı değilsin," dedi alay edercesine.
"Charlie!" dedim onu hatırlayarak.Tekrar düşünmeden kucağından atladım ve kapıya koşmaya başladım.
"Bir saat önce çıktı.Hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliyim.Gitmeye kararlı olsan da seni durdurmaya yetecek tek şey bu mu?"
Olduğum yerde kaldım,içimden ona doğru dönmek geliyordu ama henüz dişlerimi fırçalamamıştım.
"Genelde sabahları aklın bu kadar karışık olmazdı." dedi.Ona doğru dönmem için kollarını açtı.Bu karşı konulamaz bir davetti.
"Bana bir dakika ver." "Bekliyorum."
Hemen banyoya gittim,duygularımı çözemiyordum.Kendimi anlayamıyordum.Aynadaki yüz bana tamamen yabancıydı,gözlerim parıldıyordu,yanaklarımda heyecandan oluşmuş kızarıklıklar vardı.Dişimi fırçaladıktan sonra birbirine girmiş saçlarımı düzeltmekle uğraştım.Yüzümü soğuk suyla yıkadım ve düzenli düzenli nefes almaya çalıştım.Ama bunda pek başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim.Koşar adımlarla odama geri döndüm.
Edward'ın burada oturması,beni bekliyor olması mucize gibiydi.Bana doğru uzandığında kalbim hızlı hızlı atmaya başladı.
"Hoşgeldin" dedi mırıldanarak ve beni kollarının arasına aldı.
Bir süre beni kollarının arasında okşadı.Bir an kıyafetlerini değiştirdiğini ve saçlarının taranmış olduğunu fark ettim.
"Gidip geri mi geldin sen?" diye sordum yeni giydiği tişörtün yakasına dokunarak.
"Geldiğim kıyafetlerle dışarı çıkamazdım sonra komşular ne derdi?"
Suratımı astım.
"Çok derin uyuyordun,hiçbir şey kaçırmadım." Gözleri parlıyordu. "Sayıkladın."
"Ne duydun?" dedim söylenerek.
Altın rengi gözleri yumuşadı."Beni sevdiğini söyledin."
"Bunu zaten biliyordun. dedim başımı eğerek.
"Bunu duymak çok güzeldi."
Yüzümü omzuna gömdüm.
"Seni seviyorum." diye fısıldadım.
"Sen artık benim hayatımsın."diye cevap verdi.
O an için söylenilebilecek başka hiçbir şey yoktu.Oda yavaş yavaş aydınlanırken sallanan sandalyede bir ileri bir geri gidip geldik.
“Kahvaltı zamanı” dedi sonunda. Bunu , benim insani zayıflıklarımı hatırladıgını ispatlamak için söylemişti.
Ellerimle boynumu sıkıca tuttum ve kocaman gözlerle ona baktım.Yüzünden bir şaşkınlık ifadesi daha geçti.
“Şaka yapıyorum!”dedim gülümseyerek.”Bir de benim rol yapmadıgımı söylüyorsun.”
Sinirli bir şekilde kaşlarını çattı. “Buhiç komik değildi.”
“Bence çok komikti ve bunu sende biliyorsun.”Affedildiğimden emin olmak için dikkatlice bal rengi gözlerine baktım.Öyle görünüyordu affedilmiştim.
“Başka bir şekilde söyleyeyim mi?” dedi.”İnsanlar için kahvaltı zamanı”
“Ha. Tamam”
Beni sert omuzundan o kadar hızlı ve yumusak bir şekilde kucagına kaydırdı ki nefesim kesildi.İtirazlarıma kulak asmadan beni merdivenlerden asagı rahatlıkta tasıdı ve bir sandalyenin üzerine oturttu.
Mutfak aydınlık ve mutlu görünüyordu; sanırım benim ruh halimde buraya da yansımış.
“Kahvaltıda ne var?” diye sordum memnuniyetle.
Bu soru onu biraz şaşırttı.
“Hımm bilmem ki.Ne yemek istersin.?”diye sordu kaşlarını çatarak.
Gülerek yerimden sıçradım.
“Sorun değil başımın çaresine bakarım.Beni avlanırken izle.”
Bir kase ve bir kutu mısır gevreği buldum.Sütü boşaltıp bir kaşık aldığımda gözlerinin üzerimde oldugunu hissedebiliyordum.
“Bir şey ister misin?” diye sordum nezaketen.
“Sadece ye Bella.”dedi gözlerini devirerek.
Masaya geçtim ve kaseden bir kaşık alırken ona baktım. O da bana bakıyor , her hareketimi inceliyordu.Bu beni kendime getirdi.Konuşmak ve onun dikaktini dagıtmak için ağzımdakini yuttum.
“Bugun programda ne var?” diye sordum.
“Hmm..” Bana bir cevap bulmaya çalışırken onu seyrediyordum. “Ailemle tanışmaya ne dersin?”
Yutkundum.
“Şimdi de korkuyor musun?” Sesi ümit doluydu.
“Evet.”diye itiraf ettim.Bunu nasıl inkar edebilirdi. Zaten gözlerimden okunuyordu.
“Merak etme” dedi sırıtarak.”Ben seni korurum.”
“Ben onlardan korkmuyorum”dedim “Beni..sevmeyeceklerinden korkuyorum.Benim gibi birini…onlarla tanışmak için eve getirecegini şaşırmayacaklar mı? Benim onlarla bildiklerimden haberleri var mı?”
“Onlar herşeyi çoktan biliyorlarçHatta dün iddiaya bile girmişler.”dedi gülümseyerek.”Benim seni geri getirip getiremeyecegim üzerine bir iddaa. Ama ben hala Alice’in söylediklerine karşı nasıl iddiaya girdiklerini anlamadım. Ne olursa olsun bizim ailede sırlar yoktur. Zaten bu,benim insanların akıllarını okumam ve Alice’in gelecegi görmesiyle hiç de mümkün olmuyor.”
“Jasper’da mideni deşmek konusunda seni tedirgine diyor bunu unutma.”
“Bunu fark etmişsin”dedi gülerek.
“Ben bunu hep yaparım.” Dedim omuz silkerek. “Peki Alice benim geldiğimi gördü mü?”
Buna tepkisi tuhaftı.”Onun gibi bir şey.” Dedi huzursuzca.Hemen başını çevirdi , gözlerini göremedim.Merakla ona bakıyordum.
“Bunun ne önemi var?”dedi bana gülerek ve kahvaltıma küçümser bi bakış attı.”Doğrusunu söylemek gerekirse hiç de iştah açıcı gözükmüyor.”
“Bu öfkeli gri ayı değil tabi…” dedim bana ters ters bakmasını görmezlikten gelerek.Alice ile ilgili konuştugumda neden böyle bir cevap verdigini merak ediyordum.Aceleyle mısır gevregini yemeye başladım
Mutfağın ortasında Adonis heykeli gibi durmuş ,boş boş arka camdan dışarı bakıyordu.
Sonra gözleri tekrar bana döndü ve yüzünde yine o can alıcı gülümseme belirdi.
“bence sen de beni babanla tanıştırmalısın.”
“Seni tanıyor.” Dedim
“Yani erkek arkadaşın olarak demek istedim.”
Şüpheyle ona baktım.”Neden?”
“Sizde adet bu değil midir?”diye sordu masumca.
“Bilmiyorum.”Burada her zamanki biriyle çıkma kurallarını uygulanmıyordu.”Buan hiç gerek yok.Senin..yani benim için rol yapmak zorunda kalmanı istemem.”
Yüzünde sabırlı bir tebessüm vardı.”Rol yapmıyorum.”
Kasenin etrafında kalan mısır gevreklerini kaşıgımla topladım ve dudagımı ısırdım.
“Charlie’ye erkek arkadaşın oldugumu söyleyecek misin , söylemicek misin?” diye sordu
“Sen benin erkek arkadaşım mısın?” Charlie , Edward ve erkek arkadaş sözcükleri aynı odada ve aynı zamanda düşünmek ürpermeme neden oldu.
“Kabul etmek gerekirse erkek arkadaş lafı az kalır.”dedi
“Bence sen bundan daha fazlasısın.”diye itiraz ettim masaya bakarak.
“En ince detayları ona söylemek zorunda değiliz.”Soğuk ve zarif parmağıyla çenemi kaldırmak için masanın üzerine eğildi.”Ama burada neden bu kadar sık dolaştığımı ona açıklamamız gerekebilir.Şef swan’ın benim için uzaklaştırma emri çıkarttırılmasını istemem.”
“Gerçekten bırada olacak mısın?”diye sordum heyecanlı bir şekilde.
“Beni istedigin sürece.”dedi
“Seni her zaman isteyecegim.Sonsuza kadar.”
Masanın etrafında yavaşça yürüdü, birkaç adım ileride durdu, yanagıma dokunmak için elini uzattı.Yüz ifadesinden hiçbirşey anlaşılmıyordu.
“Bu senü üzüyor mu?”diye sordum
Cevap vermedi.N ekadar oldugunu ölçemediğim bir süre boyunca gözlerime baktı.
“Bitirdim mi?”diye sordu sonunda.
"Evet" dedim yerimden sıçrayarak.
"Hadi giyin ben burada bekleyeceğim
Ne giyeceğime karar vermek zordu.Acaba vampir erkek arkadaşının ailesiyle tanışmaya giderken nasıl giyinileceğiyle ilgili yol gösteren bir kitap var mıydı? Erkek arkadaş lafını kendi kendime söyleyebilmek rahatlatmıştı.Daha önce bundan utanıyordum.
Sahip olduğum tek etek olan uzun haki yrenkli etekte karar kıldım,günlük bir şeydi.Üzerine daha önce beğendiğini söylediği koyu mavi bluzumu giydim.Aynaya göz attığımda saçımın asla şekle girmeyeceğine karar verdim ve atkuyruğu yaptım.
"Pekala" dedim merdivenlerden zıplayarak inerken. "Düzgünce giyindim."
Merdivenlerin sonunda beklediğimden daha yakın bir yerde duruyordu,ona çarptım.Beni omuzlarımdan kavradı,kendinden biraz uzak tuttu ve sonra sımsıkı sarıldı.
"Yine hatalısın" diye fısıldadı kulağıma. "Üzerindekiler hiç düzgün değil,kimsenin bu kadar kışkırtıcı olmaya hakkı yok,bu hiç adil değil."
"Nasl kışkıtrıcı" diye sordum.
"Üzerimi değiştirebilir..."
Başını sallayarak iç geçirdi."Çok gülünçsün" Soğuk dudaklarını hafifçe alnıma bastırdı ve oda etrafımda dönmeye başladı.Nefesinin kosu düşünmemi imkansızlaştırıyordu.
"Beni nasıl kışkırttığını anlatayım mı?" dedi.Bu cevap verilmesi beklenmeyen bir soruydu.Parmakları yavaşca ensemde geziniyor,nefesi gittikçe hızlanıyordu.Ellerim göğsünde gevşek bir şekilde duruyordu tekrar başımın döndüğünü hissdiyordum.Başını hafifçe eğdi ve ikinci kez soğuk dudaklarıyla dikkatle dudaklarıma dokundu.
Sonra ben yere yığılır gibi oldum.
"Bella?" dedi beni kaldırmaya çalışırken.
"Beni..bayılttın."diyerek onu suçladım.Başım dönüyordu. "Ben seninle ne yapacağım?" diye söylendi. "Dün seni öptüm,bana saldırdın! Bugün üzerime bayıldın
Güçsüz bir şekilde güldüm.Başım dönerken kollarından destek alıyordum.
"Herşeyde iyi olmak bazen fazla oluyor."dedi
"İşte bütün sorun bu." Hala başım dönüyordu. "Sen fazla iyisin.İyiden de öte iyisin."
"Kendini hastamı hissediyorsun?" diye sordu. Beni daha öncede böyle görmüştü.
"Hayır bu öyle bir bayılma değil.Ne olduğunu bilmiyorum." Özür dilercesine başımı salladım. "Sanırım nefes almayı unuttum."
"Seni bu durumda hiçbiryere götüremem.
"Ben iyiyim" diye ısrar ettim "Ailen zaten benim kaçık olduğumu düşünecek ne fark eder ki?"
"Söylediklerimi bir süre düşündü. "Yüzündeki bu renk hoşuma gidiyor" dedi beklenmedik bir şekilde.Bu çok hoşuma gitmişti,daha fazla kızardım ve başımı çevirdim.
"Bak şuan yapmak üzere olduğum şeyle ilgili elimden geldiği kadar düşünmemeye çalışıyorum , bu yüzden bir an önce gidebilir miyiz?”diye sordumç
“Şimdi sen bir ev dolusu vampirle tanışacagın için değil de,seni beğenmeyeceklerini endişelendiğin iiçin endişelisin öyle mi?”
“Bu doğru,”diye cevap verdim hemen.Bu sözcüge bu kadar kolay kullanmasının üzerimde yarattığı şaşkınlığı saklamaya çalıştım.
“İnanılmazsın,”dedi basını sallayarak.
Kasabanın merkezinden ayrılırken onun nerde oturdugu hakkında hiçbir fikrim olmadıgını farkettim.Calawalı Nehri’nin üzerindeki köprüden geçtik,yol kuzeye doğru kıvrılıyor önünden geçtiğimiz evlerina rasındaki mesafe açılıyor ve boyutları gittikçe büyüyorduçBütün evleri geride bırakıp sisli ormanın içine daldık.Soru sormakla sabırlı olmak arasında gidip geliyordun,sonra aniden toprak bir yola girdik.Bu yok çalıların arasından neredeyse gözükmüyordu.Yoli yaşlı ağaçların arasından bir yılan gibi kıvrılırken orman ger iki taraftan da yolu işgal etmiş, saadece birkaç metre önünü görmene izin veriyordu.
Birkaç mil yol aldıktan sonra ağaçlar seyrelmeye başladı,ufak bir çayıra geldi,yoksa burası sadece çimenlik bir arazi miydi?”Ormanın karanlığı azalmıştı çünü altı sedir ağacı geniş dallarıyla yarım dönümlük bir alanı gölgede bırakıyordu.Ağaçlar koruyucu gölgelerini aralarından yükselen evin duvarına düşüyordu,ilk katı çevreleyen verandaya eski bir görüntü veriyorduç
Ne beklediğimi bilmiyordum ama beklediğim şey kesinlikle bu değildi.Ev,herhanhi bir zaman dilimine ait görünmüyordu, çok zarif ve muhtemelen yüz yasındaydı. Üç katlı ve dikdörtgen planlıydı ,, yumusak , soluk bir beyaza boyalıydı. Kapılar ve pencereler orijinal yapının bir paröalarıydı ya da mükemmel bir restorasyonun. Görünürdeki tek araba benim kamyonetimdi. Ormanın derinliğinde saklı nehrin sesini duyabiliyordum.
“Vay!”
“beğendin mi?” dedi gülümseyerek.
“Burasu..büyüleci bir yer..”
At kuyrugunu cekerek kıkırdadı.
“Hazır mısın?” diye sordu kapımı açarken.
“Değilim, hadi gidelim.” Gülmeye çalıştım ama boğazımda takılı kladı. Gergin bir şekilde saçlarımı düzelttim.
“Harika görünüyorsun.”Hiç düşünmeden rahatça elimi tuttu.Koyu gölgelikten yürüyerek verandaya çıktık. Gerginliğimi hissettiğini biliyordum, başparmagıyla elimin arkadasını yavaş yavaş okşuyordu.
Kapıyı benim için açtı
İçerisi co kdaha sasırtıcııydı ,evin dısından daha az tahmin edilebilirdi.Çok aydınlık , ferah ve büyüktü.Burası önceden birkaç odadan olusuyordu ama büyük bir alan yaratmak için duvarı yıkmışlardı. Güneye bakan duvar boydan boya camdı, sediir ağaçlarının gölgelerinin ardından çayor, geniş bir nehre doğru uzanıyorduç Odanın batısını büyük oyma bir merdiven kaplıyordu.Duvarlar,sivri taban , tahta zemin ve kalın halılar beyazın bütün değişik tonlarındaydı.
Bizi karşılamak için gelen Edward’ın annesiyle babası kapının hemen solundaki büyük piyanonun dutduğu yükseltide bizi bekliyordu
Tabii ki doktor Cullen’ı daha önce görmüştüm, ama gençliğinden ve şoke edici mükemmel görüntüsünden etkilenmemel elimde değildi. Yanındaki sanırım Esme’ydi ,ailenin görmediğim tek üyesi oydu.Onun da diğerleri gibi soluk ve güzek hatları vardı.Kalp şeklindeki yüzü, iri dalgalı karamel renkli saçlarıyla bana , sess,z sinema dönemindeki kadın oyuncuları hatırlattı. Ufak tefek, zayıf ama bir deri bir kemik değil , diğerlerinden daha topluydu. Her ikiside evin renklerine uyan açık renkli günlük kıyafetlerler giymişlerdi.Hoşgeldin dercesine gülümseyorlardı ama bize doğru yaklaşmıyorlardı. Sanırım beni korkutmaya çalısıyorlardı.
“Carlisle , Esme.”Edward bi an duraksadı. “ Bu bella.”
“Hoş geldin Bella.”Carlisle bana temkinli bir şekilde yaklaşmıştı.Kararsızca elini uzattı,bende elini sıkmak için ona doğru bir adım attım.
“Sizi tekrar görmek çok güzel Doktor Cullen.”
“Lütfen bana Carlisle de.”
“Carlisle.”dedim gülümseyerek. Kendime olan güvenim benide şaşırtmıştı.Edward’ın yanımda rahatladığını hissedenbiliyordum. Esme de gülümseyip elini uzatarak bana doğru bir adım attı. Soğuk ve taş gibi eli tam beklediğim gibiydi.
“Seni tanımak çok güzel.”dedi içtenlikle.
“teşekkür ederim , bende sizinle tanıştıgıma memnun oldum.”Gercekten de memnun olmuştum. Bu sanki bir masalla Pamuk Prenses’le tanışmak gibi birşeydi.
“Alice ve Jasper nerede?” diye sordu Edward ama kimse cevap vermedi çünkü bu sırada geniş mervidenin başında belirdiler.
“Selam Edward!” dedi Alice heycanla. Parlak siyah saçları ve beyaz teniyle merdivenlerden aşağıya koşarak indi ve tam önümde zarif bir şekilde durdu. Carlisle ve Esme ona uyaran bakışlarıyla bakıyordu ama bu benim hoşuma gitmişti. Bu onun için doğaldı.
“Merhaba Bella!” dedi Alice, yanağımdan öpmek için bana doğru uzandu.Carlisle ve Esme şaşkın durumdaydılar ama ben Alice beni onayladuğı için halimden memnundum.Edward’ın yanımda gerildiğini görmek beni şaşırtmıştı.Yüzüne baktım ama ifadesinden hiçbirşey anlaşılmıyordu..
“Çok güzel kokuyorsun,bunu daha önce fark etmemiştim.”dedi beniutandırarak.
Hiç kimse tam olarak ne diyecegini bilemiyordu,sonra Jasper yanıma geldi. Uzun boylu bir aslan gibiydi. İçime ferahlı kduygusu geldi , burada bulunmama rağmen kendimi çok rahat hissediyordum.Edward tek başını kaldırarak Jasper’a baktı ve o an Jasper’ın ne yapabileceğ i aklıma geldi.
“Merhaba Bella,”dedi Jasper. Benden uzakta duruyorduielimi sıkmayacaktı. Ama onun yanında tuhaf hissetmemek mümkün değildi.
“Merhaba Jasper.”tangaç bir şekilde gülümsedim.”Hepinizle tanışmak çok güzek, çok güzel bir eviniz var.”diye ekledim.
“Teşekkürler”dedi Esme. “Geldiğinie çok sevindik”Bunu çok içten söylemişti ve benim cesur oldugumu düsündügünü biliyordum.
Rosalie ve Emmett ortalıkta görünmüyordu, b,r anda diğerlerinin beni sevip sevmediğini sordugumda Edward’ın fazla sunum imkanı hatırladım.
Carlisle’nin yüzündeki ifade beni bu düşüncelerimden uyandırdı.Edward’a anlamlı anlamlı bakıyordu.Göz ucuyla Edward’ın başını hafifçe salladıgını gördüm.
Kibar olmaya çalışarak başımı çevirdim.Gözlerim kapının yanındaki yükseltide duran güzel piyanoya takıldı.bir anda çocukken kurduğum, bana piyango çıkarsa anneme kocaman bir piyano alma hayalim aklıma geldi.Aslında çok iyi çalmıyordu,ikinci el piyanomuzu da sadece kendisi için çalardı ama onu çalarken izlemeye bayılırdımçÇok mutlu ve meşgul görünürdü, o zamanlar bana “anne” dısında gizemli ve yeni biri gibi gelirdi.Beni piyno derslerine yolalrdı ama ben de diğer çocuklar gibi annem bırakmama izin verne kadar mızmızlanmıştım.
Esme bu dalgınlıgımı fark etti.
“Çalıyor musun?” diye sordu başıyla piyanoyu göstererek.
Hayır anlamında başımı salladım.”Hayır hemde hiç.Bu çok güzel, sizin mi?”
“Hayır.”dedi gülerek. “Edward sana müzikle ilgilendiğini söylemedi mi?”
“Hayır,”dedim ve gözlerimi kısarak o masum yüzüne baktım.”Sanırım bunu tahmin etmeliydi.”
Esme o narin kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı.
“Edward her şeyi yapabilir öyle değil mi?dedim.
Jasper güldü ve Esme de Edward’a sitemli bir bakış attı.
“Umarım hava atmıyorsundur, bu kabalık olur.”dedi azarlayarak.
“Sadece biraz,” dedi gülerek. Esme bu sesi duyunca hemen gevşedi ve anlam veremediğim bir şekilde bakıştılar.Esme’nin yüzünde kendini beğenmiş bir ifade vardı.
“Aslında Edward çok mütevazi davranıyor.”dedim
“Onun için bir şeyler çalsana Edward.”dedi onu cesaretlendirmek istercesine.
“Sen demin gösteriş yapmanın kötü bir şey oldugunu söylememiş miydin?” diye itiraz etti Edward.
“Her kural için bazı istisnalar yapılabilir,” dedi.
“Seni dinlemeyi gerçekten çok isterim,” dedim gönüllü bir şekilde.
“O zaman anlaştık.”Esme Edward’ı piyanoya doğru itti.Edward da beni çekerek yanına oturttu.
Piyanoya dönmeden önce bana uzun ve anlammı bir bakış attı.
Sonra parmakları fildişi rengi tuşların üzerinde dans etmeye başlado.Oda bir anda karışık ve hareketli bir müzikle doldu.Sadece bir çift elin bunu çaldıgına inanmak imkansızdı.Ağzım açık onu dinlerken arkamdan verdiğim bu tepkiye karşılık hfif gülüşmeler duyuyordum.
Edward bana hiçbirşey olmamış gibi bakıyor,müzik kesintisiz bir şekilde çalmaya devam ediyordu”Hosuna gitti mi?” dedi göz kırparak
“Bunu sen mi besteledin?” dedim nefesimi tutarak.
“Bu Esme’nin en sevdiği şarkıdırç”dedi başını sallayarak.
Gözlerimi kapattım ve başımı salladım.
“Ne oldu?”
“Kendimi çok önemsiz hisswettim.”
Müzik yavaşlayarak çok daha yumuşak bir hal aldı ve ben şaşkınlıkla çaldığı şeyim dün gece bana söylediği ninni oldugunu fark ettim.
“Bunu hatırladın mı?” dedi yumuşacık bir sesle.Müzik inanılmaz güzeldi
Söyleyecek bir şey bulamıyordumç
“Seni sevdiller , biliyordun.” Dedi. “Özellikle Esme.”
Arkama baktım ama koca oda bomboştı.
“Nereye gittiler?”
“Sanırım bizi biraz yalnız bırakmak istediler.”
Derin bir iç geçirdim.”Onlar beni sevdiler. Ama Rosalie ve Emmet..” Bu endişemi nasıl anlatacağımı bilemeyerek sustum.
Yüzünü astı.”Rosalie’i merak etme.”dedi, gözlerini kocaman açmış, beni ikna etmeye çalışıyordu.”Yanımıza gelecektir.”
Şüpheyle dudaklarımı büzdüm.”Peki ya emmett?”
“O benim bir kaçık oldugumu düsünüyor, bu doğru, ama seninle problemi yok.Rosalie’e uyuyor.”
“Rosalie’i rahatsız eden şey ne?”Bu sorunun cevabını dıymak isteyip istemediginden emin değildim.
Derin bi nefes aldı.”Rosaliee’i en çok zorlayan şey.. bizim ne olduğumuz.Dışarıdan birinin gerçeği biliyor olması onun için çok zor. Ve biraz da kıskanıyor.”
“Rosalie beni mi kıskanıyor?”diye sordum kulaklarıma inanamayarak.Rosalie gibi nesef kesici birinin benim gibi birini kıskandığı bie evren düşünemiyorum.
“Sen insansın.”dedi omuz silkerek.”O da insan olmak isterdi.”
“Aa.”diye mırıldandım,hala şaşkınım.”Jasper bile..”
“Bu benim hatam.”dedi”Sana söylediğim gibi , Jasper bizim hayat tarzımızı uygalama çalışan ailedeli en son kişi.Onu senden uzak durması konusunda ben uyardım.”
“Bunun sebebini düşündüm ve bir anda ürperdim.
“Esme ve Carlisle…?”diye devam ettim, korktuğunu anlamasını istemiyordum.
“Onlar beni mutlu gördükleri için mutlular.Aslında Esme senin üçüncü bir gözün olsa ya da ayakların perdeki olsa bile buna aldırmaz. Bütün bu zaman boyunca sadece benim için enndişeleniyordu.Benim temelimde bir eksiklik var mı diye korkuyordu çünkü Carlisle beni değiştirdiğinde çok gençtim.O çok heyecanlı. Sana her dokunuşumda zevkten dört köşe oluyorç”
“Alice de çok heyecanlı görünüyor.”
“Alice’in kendine özgü bir bakış açısı vardur.”dedi gergin dudaklarının arasından.
“Sen de bunu açıklamayacakısn değil mi?”
Aramızda sözsüz bir iletişim oldu.Onn benden bir şey sakladığını bildiğimi anlamıştı.Bana hiçbir şey söylemeyeceğini de ben anlamıştım.En azından şimdilik söylemeyecekti.
“Carlisle sana ne söylüyordu?”
Kaşlarını kaldırdı. “Bunu fark ettin değil mi?”
“Tabii ki,”dedim omuz silkerek.
Cevap vermeden önce bir süre dikkatlice bana baktı. “Bana verecek bazı haberleri varmış, bunu seninle paylaşıp paylaşmayacağımdan emin olmadı.”
“Bana söyleyecek misin?”
“Söylemek zorundayım çünkü sen birkaç gündür ya da haftadır sana karşı fazlasıyla korumacı davranıyorum. Benim gaddar biri olduğumu düşünmeni istemem.”
“Sorun nedir?”
“Aslında ortada sorun yok. Alice bazı misafirlerin geldiğini gördü.Burada oldugumuzu biliyorlar ve bizi merak ediyorlar.”
“Misafirler mi?”
“Evet..onlar biizm gibi değiller, yan av alışkanlıklarından bahsediyorum. Muhtemelen kasabaya hiç gelmeyecekler ama onalr gidene kadar seni gözümün önünden ayırmayacağım.”
Bir anda tüylerim ürperdi
“Sonunda mantıklı bir tepki verdiné”diye söylendi.”Kendini koruma içgüdün olmadığını düşünmeye başlamıştım.”
Başımı çevirdim ve ferah bir odaya bakmaya başladım.
Gözlerimi takipe diyordu.”Bekledigin gibi değil, öyle değil mi?”diye sordu, sesi kendini beğenmiş çıkıyordu.
“Hayır.”diye itiraf ettim.
“Tabut yok, köşelerde birikmiş kafatasları yok, örümcek ağlarımız da yok.. senin için büyük bir hayal kırıklığı olmalı,” dedi muzip bir tavırla.
Alay etmesini duymazdan geldim.”O kadar ferah ve aydınlık ki…”
Buna cevap verirken çok daha ciddiydi.”Saklamak zorunda olmadığımız tek yer burası.”
Hala çalmakta olduğu şarkı, benim şarkım, sonuna gelmiş, son akorları daha melankolik bir perdeye geçmişti. Son ot sessizliğin içinde dokunaklı bir şekilde tınladı.
“Teşekkür ederim.” Dedim mırıldanarak.Gözlerimde yaşlar oldugunu farkettim.Hafifçe gözlerimi sildim, utanmıştım.
Gözümün kenarına dokundu, silmeyi unuttuğum bir damlayı yakaladı.Parmağını kaldırdı ve lindeki damlayı incelemeye başladı.Sonra, o kadar hızlıydı ki bundan tam emin olamadım, parmağıbı tadına bakmak için ağzına götürdü.
Soru soran gözlerle ona bakıyordum, gülümsemeden önce uzun uuzn bana baktı.
“Evin diğer taraflarını da görmek ister misin?”
“Tabut yok mu?” diye sorudm. Sesimdeki alaylı ton endişe mi gizyelemedi.
Güldü, elimi tuttu ve beni piyanodan uzaklaştırdı.
“Tabut yok.” Diye söz verdi
Kocaman merdivenlere doğru yürüdük, bir elimde saten gibi yumuşak trabzanı tutuoyrum. Merdivenlerin başındaki uzun koridor doşemeyle aynı, bal rengi lambri kaplıydı.
“Rosalie ve Emmett’in odası… Carlisle’nin ofisi…Alice’in odası…”Kapıların önünden geçerken eliyle işaret ediyordu.
Daha devam edecekti ama koridorun sonunda durdum.Gözlerime inanamayarak duvarda, başımın üzerinde asılı duran suje baktım.
“Gülebilirsin.”dedi.”Aslında çok çelişkili.”
Gülmedim.Otomatik olarak elimi kaldırdım, bir parmagımı bu büyük haça dokunmak için uzattım, koyu küf rengi duvarla tezat oluşturuyordu. Her ne kadar bu yaşlı tahta parçasının göründüğü gibi yumuşak olup olmadıgını merak etsem de ona dokunmadım.
“Çok eskşi olmalı”dedim
“Bin altı yüzlerin basından kalma”dedi omuz silkerek.
Ona bakmak için basımı haçtan çevirdim.
“Bunu neden burada tutuyorsunuz?” diye merak ettim.
“Nostalji olsun diye. Bu Carlisle’nin babasına aitmiş.”
“Antika mı topluyormş?”diye sordum şüpheyle.
“Hayır.Bunu kendi yapmış.Vaaz verdiği papaz evindeki kürsüsünün duvarında asılıymış.”
Yüz ifademin şokumu ele verip vermediğimden emin değildim ama ne olur ne olmaz diye eski haça tekrar baktım. Hemen kafamdan bir hesaplama yaptım, bu haç üç yüz yetmiş yıldan eskiydi. Ben bu kadar yılı anlamaya çalışırken sessizlik giderek büyüyordu.
“Sen iyi misin?” Sesi endişeli çıkmıştı.
“Carlisle kaç yaşında?”diye sordum sessizce.Onun sorusunu duymazdan gelmiştim, hala haça bakıyordum..
“Üç yüz altmış yedi yaşını yeni kutladı,” dedi. Gözlerimde milyonlarca soruyla ona baktım.
Konuşurken beni dkkatle izliyordu.
“Carlisle 1640 yıllarında Londra’da doğduğunu tahmin ediyor.O zamanlar sıradan insanlar tarihi bu kadar kesin tutmuyorlarmış.Her ne kadar Cromwell’in hükümdarlıgından hemen önceyse de..”
Konulurken beni iyice incelediği için yüz ifademi normal tutmaya çalışıyordum.Eğer inanmaya çalışmasaydım benim için daha kolay olacaktı.
“Bir Anglikan papazının tek oğluymuş.Annesi onu dünyaya getirirken ölmüş.Babası çok bağnaz bir adammışçProtestanlar güçlendikçe Katolik ve diğer dinlerden olan insanlaraçektirdiği eziyetleri arttırmış. Kötülüğün varlığına çok inanırmış. Cadılar, kurtadamlar ve.. vampirler için avlar düzenleşmiş.” Bu sözcüğü duyduğumda donup kaldım. Onun da bunu farkettiğinden eminim ama hiç duraksamadan konuşmaya devam etti.
“Birçok masum insanı yakmışlar, tab,, görünen gerçek yaratıkları yakalamak hiç de kolay değilmiş.
Papaz yaşlandığında itaatkar oğlunu bu baskıcıların başına getirmiş. İlk önce Carlisle babası için tam bir hayal kırıklığıymış, suçlama yaparken hiç hızlı değil, kötü ruhları bulunmadıkları uerlerde görme konusunda iyi değilmiş. Ama babasından da daha akıllı ve ısrarcıymış. Şehrin kanalizasyonunda gizlice yaşayan, sadece geceleri avlanmaya çıkan bir vampir gruu keşfetmiş. Canavarların sadece birer desten olmadıgı o günlerde birçok vampir bu şekilde yaşıyormuş.
İnsanlar tırmıklarını ve fenerlerini alı Carlisle’nin vampirleri sokağa çıkarken götürdüğü yerde beklerlermiş.Sonunda bir gün bir tanesi oraya çıkmış.”
O kadar sessiz konuşuyordu ki, söylediklerini duymak için büyük çaba harcıyordum.
“Sanırım yaşlı ve açlıktan zayıf bir haldeymiş. Dışarıdaki kalabalığın kokusunu aldıgında diğerlerine Latince bir şeyler söylemiş. Sokaklarda koşmaya başlamış, Carlisle –o zaman yirmi üç yaşında ve oldukça hızlıymış-bu takibin başını cekiyormuş.Yaratık kolaylıkla onları geride bırakabilirmiş ama Carlisle’ye göre çok açmış ve bu yüzden arkasını dönüp saldırmış.Önce Carlisle’nin üzer,ne düşmüş, diğer köylüler de arkadan geliyorlarmış bu yüxzden kendini savunmak için tekrar dönmüş. İki kişiyi öldürmüş, üçüncüsüyle birlikte oradan sıvışmış ve Carlisle’i sokaka kanlar içinde bırakmış.”
Bir ann durdu.Bir şeyleri düzelttiğini hissedebiliyordum,benden bir şeyler saaklıyordu.
“Carlisle babasının böyle bir durumda ne yapacagını biliyormuş.Ceetler yakılmalı canavar tarafından dokunulan her şey yok edilmeliymiş.Carlisle kendi hayatını kurtarmak için akıllıca davranmış. Kalabalık canavarı ve kurbanı kovalarken o da sokaktan sürünerek uzaklaşmış.Bir hücrede saklanmış, yaralarının üzerinide üç gün çürük patates koymuş.Sessiz kalıp fark edilmemesi bir mucizeymiş. İşte her şey o zaman bitmiş ve ne hale geldiğini o zaman anlamış.”
Yüz ifademin ta olarak nasıl oldugunu bilmiyordum ama bir anda sorduç
“Kendini nasıl hissediyorsun?”
“İyiyim.” Dedim. Her ne kadar dudağımı tereddütle ısırdıysam da gözlerimde yanan merakı görmüş olmalıydı.
Gülümsedi.”Sanırım bana soracağın birkaç sorun daha var.”
“Birkaç tane.”
Gülüşü mükemmel dişlerini ortaya çıkarttı.Elimden tuttu ve koridorun sonna doğru yürümeye başladık.”Gel o zaman .Sana göstereyim
15.Bölüm Cullen’lar
Hava bulutlu ama yumuşaktı ve güneşin tatlı ışıltısı beni uyandırdı.Kolum gözlerimin üzerinde,sersemlemiş bir durumdaydım.Hatırlamam gereken bir şey vardı.Belki biraz daha uykum gelir diye sızlanarak öteki tarafa döndüm.Sonra Birdenbire bir gün önce yaşadıklarım geldi.
"Aa!" O kadar hızlı yerimden doğruldum ki başım döndü.
"Saçların ot yığınına benzemiş;ama hoşuma gitti."Boğuk sesi köşedeki sallanan sandalyeden geliyordu.
"Edward! Burada kalmışsın!" Dedim.Hiç düşünmeden kendimi odanın diğer ucundaki,kucağına attım.Düşüncelerim hareketlerimi yakaldaığı anda donakaldım;bu kontrol edilemeyen sevincim karşısında şaşkındım.Çizgiyi aşıp aşmadığımdan emin olmak için ona baktım.
Ama o gülüyordu
"Tabii ki," diye cevap verdi.Şaşırmıştı ama halinden memnun görünüyordu.Elleriyle sırtımı okşadı.
Başımı dikkatlice omzuna yasladım,teninin kokusunu içime çekiyordum.
"Bunun bir rüya olduğundan emindim"
"Hiç de yaratıcı değilsin," dedi alay edercesine.
"Charlie!" dedim onu hatırlayarak.Tekrar düşünmeden kucağından atladım ve kapıya koşmaya başladım.
"Bir saat önce çıktı.Hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliyim.Gitmeye kararlı olsan da seni durdurmaya yetecek tek şey bu mu?"
Olduğum yerde kaldım,içimden ona doğru dönmek geliyordu ama henüz dişlerimi fırçalamamıştım.
"Genelde sabahları aklın bu kadar karışık olmazdı." dedi.Ona doğru dönmem için kollarını açtı.Bu karşı konulamaz bir davetti.
"Bana bir dakika ver." "Bekliyorum."
Hemen banyoya gittim,duygularımı çözemiyordum.Kendimi anlayamıyordum.Aynadaki yüz bana tamamen yabancıydı,gözlerim parıldıyordu,yanaklarımda heyecandan oluşmuş kızarıklıklar vardı.Dişimi fırçaladıktan sonra birbirine girmiş saçlarımı düzeltmekle uğraştım.Yüzümü soğuk suyla yıkadım ve düzenli düzenli nefes almaya çalıştım.Ama bunda pek başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim.Koşar adımlarla odama geri döndüm.
Edward'ın burada oturması,beni bekliyor olması mucize gibiydi.Bana doğru uzandığında kalbim hızlı hızlı atmaya başladı.
"Hoşgeldin" dedi mırıldanarak ve beni kollarının arasına aldı.
Bir süre beni kollarının arasında okşadı.Bir an kıyafetlerini değiştirdiğini ve saçlarının taranmış olduğunu fark ettim.
"Gidip geri mi geldin sen?" diye sordum yeni giydiği tişörtün yakasına dokunarak.
"Geldiğim kıyafetlerle dışarı çıkamazdım sonra komşular ne derdi?"
Suratımı astım.
"Çok derin uyuyordun,hiçbir şey kaçırmadım." Gözleri parlıyordu. "Sayıkladın."
"Ne duydun?" dedim söylenerek.
Altın rengi gözleri yumuşadı."Beni sevdiğini söyledin."
"Bunu zaten biliyordun. dedim başımı eğerek.
"Bunu duymak çok güzeldi."
Yüzümü omzuna gömdüm.
"Seni seviyorum." diye fısıldadım.
"Sen artık benim hayatımsın."diye cevap verdi.
O an için söylenilebilecek başka hiçbir şey yoktu.Oda yavaş yavaş aydınlanırken sallanan sandalyede bir ileri bir geri gidip geldik.
“Kahvaltı zamanı” dedi sonunda. Bunu , benim insani zayıflıklarımı hatırladıgını ispatlamak için söylemişti.
Ellerimle boynumu sıkıca tuttum ve kocaman gözlerle ona baktım.Yüzünden bir şaşkınlık ifadesi daha geçti.
“Şaka yapıyorum!”dedim gülümseyerek.”Bir de benim rol yapmadıgımı söylüyorsun.”
Sinirli bir şekilde kaşlarını çattı. “Buhiç komik değildi.”
“Bence çok komikti ve bunu sende biliyorsun.”Affedildiğimden emin olmak için dikkatlice bal rengi gözlerine baktım.Öyle görünüyordu affedilmiştim.
“Başka bir şekilde söyleyeyim mi?” dedi.”İnsanlar için kahvaltı zamanı”
“Ha. Tamam”
Beni sert omuzundan o kadar hızlı ve yumusak bir şekilde kucagına kaydırdı ki nefesim kesildi.İtirazlarıma kulak asmadan beni merdivenlerden asagı rahatlıkta tasıdı ve bir sandalyenin üzerine oturttu.
Mutfak aydınlık ve mutlu görünüyordu; sanırım benim ruh halimde buraya da yansımış.
“Kahvaltıda ne var?” diye sordum memnuniyetle.
Bu soru onu biraz şaşırttı.
“Hımm bilmem ki.Ne yemek istersin.?”diye sordu kaşlarını çatarak.
Gülerek yerimden sıçradım.
“Sorun değil başımın çaresine bakarım.Beni avlanırken izle.”
Bir kase ve bir kutu mısır gevreği buldum.Sütü boşaltıp bir kaşık aldığımda gözlerinin üzerimde oldugunu hissedebiliyordum.
“Bir şey ister misin?” diye sordum nezaketen.
“Sadece ye Bella.”dedi gözlerini devirerek.
Masaya geçtim ve kaseden bir kaşık alırken ona baktım. O da bana bakıyor , her hareketimi inceliyordu.Bu beni kendime getirdi.Konuşmak ve onun dikaktini dagıtmak için ağzımdakini yuttum.
“Bugun programda ne var?” diye sordum.
“Hmm..” Bana bir cevap bulmaya çalışırken onu seyrediyordum. “Ailemle tanışmaya ne dersin?”
Yutkundum.
“Şimdi de korkuyor musun?” Sesi ümit doluydu.
“Evet.”diye itiraf ettim.Bunu nasıl inkar edebilirdi. Zaten gözlerimden okunuyordu.
“Merak etme” dedi sırıtarak.”Ben seni korurum.”
“Ben onlardan korkmuyorum”dedim “Beni..sevmeyeceklerinden korkuyorum.Benim gibi birini…onlarla tanışmak için eve getirecegini şaşırmayacaklar mı? Benim onlarla bildiklerimden haberleri var mı?”
“Onlar herşeyi çoktan biliyorlarçHatta dün iddiaya bile girmişler.”dedi gülümseyerek.”Benim seni geri getirip getiremeyecegim üzerine bir iddaa. Ama ben hala Alice’in söylediklerine karşı nasıl iddiaya girdiklerini anlamadım. Ne olursa olsun bizim ailede sırlar yoktur. Zaten bu,benim insanların akıllarını okumam ve Alice’in gelecegi görmesiyle hiç de mümkün olmuyor.”
“Jasper’da mideni deşmek konusunda seni tedirgine diyor bunu unutma.”
“Bunu fark etmişsin”dedi gülerek.
“Ben bunu hep yaparım.” Dedim omuz silkerek. “Peki Alice benim geldiğimi gördü mü?”
Buna tepkisi tuhaftı.”Onun gibi bir şey.” Dedi huzursuzca.Hemen başını çevirdi , gözlerini göremedim.Merakla ona bakıyordum.
“Bunun ne önemi var?”dedi bana gülerek ve kahvaltıma küçümser bi bakış attı.”Doğrusunu söylemek gerekirse hiç de iştah açıcı gözükmüyor.”
“Bu öfkeli gri ayı değil tabi…” dedim bana ters ters bakmasını görmezlikten gelerek.Alice ile ilgili konuştugumda neden böyle bir cevap verdigini merak ediyordum.Aceleyle mısır gevregini yemeye başladım
Mutfağın ortasında Adonis heykeli gibi durmuş ,boş boş arka camdan dışarı bakıyordu.
Sonra gözleri tekrar bana döndü ve yüzünde yine o can alıcı gülümseme belirdi.
“bence sen de beni babanla tanıştırmalısın.”
“Seni tanıyor.” Dedim
“Yani erkek arkadaşın olarak demek istedim.”
Şüpheyle ona baktım.”Neden?”
“Sizde adet bu değil midir?”diye sordu masumca.
“Bilmiyorum.”Burada her zamanki biriyle çıkma kurallarını uygulanmıyordu.”Buan hiç gerek yok.Senin..yani benim için rol yapmak zorunda kalmanı istemem.”
Yüzünde sabırlı bir tebessüm vardı.”Rol yapmıyorum.”
Kasenin etrafında kalan mısır gevreklerini kaşıgımla topladım ve dudagımı ısırdım.
“Charlie’ye erkek arkadaşın oldugumu söyleyecek misin , söylemicek misin?” diye sordu
“Sen benin erkek arkadaşım mısın?” Charlie , Edward ve erkek arkadaş sözcükleri aynı odada ve aynı zamanda düşünmek ürpermeme neden oldu.
“Kabul etmek gerekirse erkek arkadaş lafı az kalır.”dedi
“Bence sen bundan daha fazlasısın.”diye itiraz ettim masaya bakarak.
“En ince detayları ona söylemek zorunda değiliz.”Soğuk ve zarif parmağıyla çenemi kaldırmak için masanın üzerine eğildi.”Ama burada neden bu kadar sık dolaştığımı ona açıklamamız gerekebilir.Şef swan’ın benim için uzaklaştırma emri çıkarttırılmasını istemem.”
“Gerçekten bırada olacak mısın?”diye sordum heyecanlı bir şekilde.
“Beni istedigin sürece.”dedi
“Seni her zaman isteyecegim.Sonsuza kadar.”
Masanın etrafında yavaşça yürüdü, birkaç adım ileride durdu, yanagıma dokunmak için elini uzattı.Yüz ifadesinden hiçbirşey anlaşılmıyordu.
“Bu senü üzüyor mu?”diye sordum
Cevap vermedi.N ekadar oldugunu ölçemediğim bir süre boyunca gözlerime baktı.
“Bitirdim mi?”diye sordu sonunda.
"Evet" dedim yerimden sıçrayarak.
"Hadi giyin ben burada bekleyeceğim
Ne giyeceğime karar vermek zordu.Acaba vampir erkek arkadaşının ailesiyle tanışmaya giderken nasıl giyinileceğiyle ilgili yol gösteren bir kitap var mıydı? Erkek arkadaş lafını kendi kendime söyleyebilmek rahatlatmıştı.Daha önce bundan utanıyordum.
Sahip olduğum tek etek olan uzun haki yrenkli etekte karar kıldım,günlük bir şeydi.Üzerine daha önce beğendiğini söylediği koyu mavi bluzumu giydim.Aynaya göz attığımda saçımın asla şekle girmeyeceğine karar verdim ve atkuyruğu yaptım.
"Pekala" dedim merdivenlerden zıplayarak inerken. "Düzgünce giyindim."
Merdivenlerin sonunda beklediğimden daha yakın bir yerde duruyordu,ona çarptım.Beni omuzlarımdan kavradı,kendinden biraz uzak tuttu ve sonra sımsıkı sarıldı.
"Yine hatalısın" diye fısıldadı kulağıma. "Üzerindekiler hiç düzgün değil,kimsenin bu kadar kışkırtıcı olmaya hakkı yok,bu hiç adil değil."
"Nasl kışkıtrıcı" diye sordum.
"Üzerimi değiştirebilir..."
Başını sallayarak iç geçirdi."Çok gülünçsün" Soğuk dudaklarını hafifçe alnıma bastırdı ve oda etrafımda dönmeye başladı.Nefesinin kosu düşünmemi imkansızlaştırıyordu.
"Beni nasıl kışkırttığını anlatayım mı?" dedi.Bu cevap verilmesi beklenmeyen bir soruydu.Parmakları yavaşca ensemde geziniyor,nefesi gittikçe hızlanıyordu.Ellerim göğsünde gevşek bir şekilde duruyordu tekrar başımın döndüğünü hissdiyordum.Başını hafifçe eğdi ve ikinci kez soğuk dudaklarıyla dikkatle dudaklarıma dokundu.
Sonra ben yere yığılır gibi oldum.
"Bella?" dedi beni kaldırmaya çalışırken.
"Beni..bayılttın."diyerek onu suçladım.Başım dönüyordu. "Ben seninle ne yapacağım?" diye söylendi. "Dün seni öptüm,bana saldırdın! Bugün üzerime bayıldın
Güçsüz bir şekilde güldüm.Başım dönerken kollarından destek alıyordum.
"Herşeyde iyi olmak bazen fazla oluyor."dedi
"İşte bütün sorun bu." Hala başım dönüyordu. "Sen fazla iyisin.İyiden de öte iyisin."
"Kendini hastamı hissediyorsun?" diye sordu. Beni daha öncede böyle görmüştü.
"Hayır bu öyle bir bayılma değil.Ne olduğunu bilmiyorum." Özür dilercesine başımı salladım. "Sanırım nefes almayı unuttum."
"Seni bu durumda hiçbiryere götüremem.
"Ben iyiyim" diye ısrar ettim "Ailen zaten benim kaçık olduğumu düşünecek ne fark eder ki?"
"Söylediklerimi bir süre düşündü. "Yüzündeki bu renk hoşuma gidiyor" dedi beklenmedik bir şekilde.Bu çok hoşuma gitmişti,daha fazla kızardım ve başımı çevirdim.
"Bak şuan yapmak üzere olduğum şeyle ilgili elimden geldiği kadar düşünmemeye çalışıyorum , bu yüzden bir an önce gidebilir miyiz?”diye sordumç
“Şimdi sen bir ev dolusu vampirle tanışacagın için değil de,seni beğenmeyeceklerini endişelendiğin iiçin endişelisin öyle mi?”
“Bu doğru,”diye cevap verdim hemen.Bu sözcüge bu kadar kolay kullanmasının üzerimde yarattığı şaşkınlığı saklamaya çalıştım.
“İnanılmazsın,”dedi basını sallayarak.
Kasabanın merkezinden ayrılırken onun nerde oturdugu hakkında hiçbir fikrim olmadıgını farkettim.Calawalı Nehri’nin üzerindeki köprüden geçtik,yol kuzeye doğru kıvrılıyor önünden geçtiğimiz evlerina rasındaki mesafe açılıyor ve boyutları gittikçe büyüyorduçBütün evleri geride bırakıp sisli ormanın içine daldık.Soru sormakla sabırlı olmak arasında gidip geliyordun,sonra aniden toprak bir yola girdik.Bu yok çalıların arasından neredeyse gözükmüyordu.Yoli yaşlı ağaçların arasından bir yılan gibi kıvrılırken orman ger iki taraftan da yolu işgal etmiş, saadece birkaç metre önünü görmene izin veriyordu.
Birkaç mil yol aldıktan sonra ağaçlar seyrelmeye başladı,ufak bir çayıra geldi,yoksa burası sadece çimenlik bir arazi miydi?”Ormanın karanlığı azalmıştı çünü altı sedir ağacı geniş dallarıyla yarım dönümlük bir alanı gölgede bırakıyordu.Ağaçlar koruyucu gölgelerini aralarından yükselen evin duvarına düşüyordu,ilk katı çevreleyen verandaya eski bir görüntü veriyorduç
Ne beklediğimi bilmiyordum ama beklediğim şey kesinlikle bu değildi.Ev,herhanhi bir zaman dilimine ait görünmüyordu, çok zarif ve muhtemelen yüz yasındaydı. Üç katlı ve dikdörtgen planlıydı ,, yumusak , soluk bir beyaza boyalıydı. Kapılar ve pencereler orijinal yapının bir paröalarıydı ya da mükemmel bir restorasyonun. Görünürdeki tek araba benim kamyonetimdi. Ormanın derinliğinde saklı nehrin sesini duyabiliyordum.
“Vay!”
“beğendin mi?” dedi gülümseyerek.
“Burasu..büyüleci bir yer..”
At kuyrugunu cekerek kıkırdadı.
“Hazır mısın?” diye sordu kapımı açarken.
“Değilim, hadi gidelim.” Gülmeye çalıştım ama boğazımda takılı kladı. Gergin bir şekilde saçlarımı düzelttim.
“Harika görünüyorsun.”Hiç düşünmeden rahatça elimi tuttu.Koyu gölgelikten yürüyerek verandaya çıktık. Gerginliğimi hissettiğini biliyordum, başparmagıyla elimin arkadasını yavaş yavaş okşuyordu.
Kapıyı benim için açtı
İçerisi co kdaha sasırtıcııydı ,evin dısından daha az tahmin edilebilirdi.Çok aydınlık , ferah ve büyüktü.Burası önceden birkaç odadan olusuyordu ama büyük bir alan yaratmak için duvarı yıkmışlardı. Güneye bakan duvar boydan boya camdı, sediir ağaçlarının gölgelerinin ardından çayor, geniş bir nehre doğru uzanıyorduç Odanın batısını büyük oyma bir merdiven kaplıyordu.Duvarlar,sivri taban , tahta zemin ve kalın halılar beyazın bütün değişik tonlarındaydı.
Bizi karşılamak için gelen Edward’ın annesiyle babası kapının hemen solundaki büyük piyanonun dutduğu yükseltide bizi bekliyordu
Tabii ki doktor Cullen’ı daha önce görmüştüm, ama gençliğinden ve şoke edici mükemmel görüntüsünden etkilenmemel elimde değildi. Yanındaki sanırım Esme’ydi ,ailenin görmediğim tek üyesi oydu.Onun da diğerleri gibi soluk ve güzek hatları vardı.Kalp şeklindeki yüzü, iri dalgalı karamel renkli saçlarıyla bana , sess,z sinema dönemindeki kadın oyuncuları hatırlattı. Ufak tefek, zayıf ama bir deri bir kemik değil , diğerlerinden daha topluydu. Her ikiside evin renklerine uyan açık renkli günlük kıyafetlerler giymişlerdi.Hoşgeldin dercesine gülümseyorlardı ama bize doğru yaklaşmıyorlardı. Sanırım beni korkutmaya çalısıyorlardı.
“Carlisle , Esme.”Edward bi an duraksadı. “ Bu bella.”
“Hoş geldin Bella.”Carlisle bana temkinli bir şekilde yaklaşmıştı.Kararsızca elini uzattı,bende elini sıkmak için ona doğru bir adım attım.
“Sizi tekrar görmek çok güzel Doktor Cullen.”
“Lütfen bana Carlisle de.”
“Carlisle.”dedim gülümseyerek. Kendime olan güvenim benide şaşırtmıştı.Edward’ın yanımda rahatladığını hissedenbiliyordum. Esme de gülümseyip elini uzatarak bana doğru bir adım attı. Soğuk ve taş gibi eli tam beklediğim gibiydi.
“Seni tanımak çok güzel.”dedi içtenlikle.
“teşekkür ederim , bende sizinle tanıştıgıma memnun oldum.”Gercekten de memnun olmuştum. Bu sanki bir masalla Pamuk Prenses’le tanışmak gibi birşeydi.
“Alice ve Jasper nerede?” diye sordu Edward ama kimse cevap vermedi çünkü bu sırada geniş mervidenin başında belirdiler.
“Selam Edward!” dedi Alice heycanla. Parlak siyah saçları ve beyaz teniyle merdivenlerden aşağıya koşarak indi ve tam önümde zarif bir şekilde durdu. Carlisle ve Esme ona uyaran bakışlarıyla bakıyordu ama bu benim hoşuma gitmişti. Bu onun için doğaldı.
“Merhaba Bella!” dedi Alice, yanağımdan öpmek için bana doğru uzandu.Carlisle ve Esme şaşkın durumdaydılar ama ben Alice beni onayladuğı için halimden memnundum.Edward’ın yanımda gerildiğini görmek beni şaşırtmıştı.Yüzüne baktım ama ifadesinden hiçbirşey anlaşılmıyordu..
“Çok güzel kokuyorsun,bunu daha önce fark etmemiştim.”dedi beniutandırarak.
Hiç kimse tam olarak ne diyecegini bilemiyordu,sonra Jasper yanıma geldi. Uzun boylu bir aslan gibiydi. İçime ferahlı kduygusu geldi , burada bulunmama rağmen kendimi çok rahat hissediyordum.Edward tek başını kaldırarak Jasper’a baktı ve o an Jasper’ın ne yapabileceğ i aklıma geldi.
“Merhaba Bella,”dedi Jasper. Benden uzakta duruyorduielimi sıkmayacaktı. Ama onun yanında tuhaf hissetmemek mümkün değildi.
“Merhaba Jasper.”tangaç bir şekilde gülümsedim.”Hepinizle tanışmak çok güzek, çok güzel bir eviniz var.”diye ekledim.
“Teşekkürler”dedi Esme. “Geldiğinie çok sevindik”Bunu çok içten söylemişti ve benim cesur oldugumu düsündügünü biliyordum.
Rosalie ve Emmett ortalıkta görünmüyordu, b,r anda diğerlerinin beni sevip sevmediğini sordugumda Edward’ın fazla sunum imkanı hatırladım.
Carlisle’nin yüzündeki ifade beni bu düşüncelerimden uyandırdı.Edward’a anlamlı anlamlı bakıyordu.Göz ucuyla Edward’ın başını hafifçe salladıgını gördüm.
Kibar olmaya çalışarak başımı çevirdim.Gözlerim kapının yanındaki yükseltide duran güzel piyanoya takıldı.bir anda çocukken kurduğum, bana piyango çıkarsa anneme kocaman bir piyano alma hayalim aklıma geldi.Aslında çok iyi çalmıyordu,ikinci el piyanomuzu da sadece kendisi için çalardı ama onu çalarken izlemeye bayılırdımçÇok mutlu ve meşgul görünürdü, o zamanlar bana “anne” dısında gizemli ve yeni biri gibi gelirdi.Beni piyno derslerine yolalrdı ama ben de diğer çocuklar gibi annem bırakmama izin verne kadar mızmızlanmıştım.
Esme bu dalgınlıgımı fark etti.
“Çalıyor musun?” diye sordu başıyla piyanoyu göstererek.
Hayır anlamında başımı salladım.”Hayır hemde hiç.Bu çok güzel, sizin mi?”
“Hayır.”dedi gülerek. “Edward sana müzikle ilgilendiğini söylemedi mi?”
“Hayır,”dedim ve gözlerimi kısarak o masum yüzüne baktım.”Sanırım bunu tahmin etmeliydi.”
Esme o narin kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı.
“Edward her şeyi yapabilir öyle değil mi?dedim.
Jasper güldü ve Esme de Edward’a sitemli bir bakış attı.
“Umarım hava atmıyorsundur, bu kabalık olur.”dedi azarlayarak.
“Sadece biraz,” dedi gülerek. Esme bu sesi duyunca hemen gevşedi ve anlam veremediğim bir şekilde bakıştılar.Esme’nin yüzünde kendini beğenmiş bir ifade vardı.
“Aslında Edward çok mütevazi davranıyor.”dedim
“Onun için bir şeyler çalsana Edward.”dedi onu cesaretlendirmek istercesine.
“Sen demin gösteriş yapmanın kötü bir şey oldugunu söylememiş miydin?” diye itiraz etti Edward.
“Her kural için bazı istisnalar yapılabilir,” dedi.
“Seni dinlemeyi gerçekten çok isterim,” dedim gönüllü bir şekilde.
“O zaman anlaştık.”Esme Edward’ı piyanoya doğru itti.Edward da beni çekerek yanına oturttu.
Piyanoya dönmeden önce bana uzun ve anlammı bir bakış attı.
Sonra parmakları fildişi rengi tuşların üzerinde dans etmeye başlado.Oda bir anda karışık ve hareketli bir müzikle doldu.Sadece bir çift elin bunu çaldıgına inanmak imkansızdı.Ağzım açık onu dinlerken arkamdan verdiğim bu tepkiye karşılık hfif gülüşmeler duyuyordum.
Edward bana hiçbirşey olmamış gibi bakıyor,müzik kesintisiz bir şekilde çalmaya devam ediyordu”Hosuna gitti mi?” dedi göz kırparak
“Bunu sen mi besteledin?” dedim nefesimi tutarak.
“Bu Esme’nin en sevdiği şarkıdırç”dedi başını sallayarak.
Gözlerimi kapattım ve başımı salladım.
“Ne oldu?”
“Kendimi çok önemsiz hisswettim.”
Müzik yavaşlayarak çok daha yumuşak bir hal aldı ve ben şaşkınlıkla çaldığı şeyim dün gece bana söylediği ninni oldugunu fark ettim.
“Bunu hatırladın mı?” dedi yumuşacık bir sesle.Müzik inanılmaz güzeldi
Söyleyecek bir şey bulamıyordumç
“Seni sevdiller , biliyordun.” Dedi. “Özellikle Esme.”
Arkama baktım ama koca oda bomboştı.
“Nereye gittiler?”
“Sanırım bizi biraz yalnız bırakmak istediler.”
Derin bir iç geçirdim.”Onlar beni sevdiler. Ama Rosalie ve Emmet..” Bu endişemi nasıl anlatacağımı bilemeyerek sustum.
Yüzünü astı.”Rosalie’i merak etme.”dedi, gözlerini kocaman açmış, beni ikna etmeye çalışıyordu.”Yanımıza gelecektir.”
Şüpheyle dudaklarımı büzdüm.”Peki ya emmett?”
“O benim bir kaçık oldugumu düsünüyor, bu doğru, ama seninle problemi yok.Rosalie’e uyuyor.”
“Rosalie’i rahatsız eden şey ne?”Bu sorunun cevabını dıymak isteyip istemediginden emin değildim.
Derin bi nefes aldı.”Rosaliee’i en çok zorlayan şey.. bizim ne olduğumuz.Dışarıdan birinin gerçeği biliyor olması onun için çok zor. Ve biraz da kıskanıyor.”
“Rosalie beni mi kıskanıyor?”diye sordum kulaklarıma inanamayarak.Rosalie gibi nesef kesici birinin benim gibi birini kıskandığı bie evren düşünemiyorum.
“Sen insansın.”dedi omuz silkerek.”O da insan olmak isterdi.”
“Aa.”diye mırıldandım,hala şaşkınım.”Jasper bile..”
“Bu benim hatam.”dedi”Sana söylediğim gibi , Jasper bizim hayat tarzımızı uygalama çalışan ailedeli en son kişi.Onu senden uzak durması konusunda ben uyardım.”
“Bunun sebebini düşündüm ve bir anda ürperdim.
“Esme ve Carlisle…?”diye devam ettim, korktuğunu anlamasını istemiyordum.
“Onlar beni mutlu gördükleri için mutlular.Aslında Esme senin üçüncü bir gözün olsa ya da ayakların perdeki olsa bile buna aldırmaz. Bütün bu zaman boyunca sadece benim için enndişeleniyordu.Benim temelimde bir eksiklik var mı diye korkuyordu çünkü Carlisle beni değiştirdiğinde çok gençtim.O çok heyecanlı. Sana her dokunuşumda zevkten dört köşe oluyorç”
“Alice de çok heyecanlı görünüyor.”
“Alice’in kendine özgü bir bakış açısı vardur.”dedi gergin dudaklarının arasından.
“Sen de bunu açıklamayacakısn değil mi?”
Aramızda sözsüz bir iletişim oldu.Onn benden bir şey sakladığını bildiğimi anlamıştı.Bana hiçbir şey söylemeyeceğini de ben anlamıştım.En azından şimdilik söylemeyecekti.
“Carlisle sana ne söylüyordu?”
Kaşlarını kaldırdı. “Bunu fark ettin değil mi?”
“Tabii ki,”dedim omuz silkerek.
Cevap vermeden önce bir süre dikkatlice bana baktı. “Bana verecek bazı haberleri varmış, bunu seninle paylaşıp paylaşmayacağımdan emin olmadı.”
“Bana söyleyecek misin?”
“Söylemek zorundayım çünkü sen birkaç gündür ya da haftadır sana karşı fazlasıyla korumacı davranıyorum. Benim gaddar biri olduğumu düşünmeni istemem.”
“Sorun nedir?”
“Aslında ortada sorun yok. Alice bazı misafirlerin geldiğini gördü.Burada oldugumuzu biliyorlar ve bizi merak ediyorlar.”
“Misafirler mi?”
“Evet..onlar biizm gibi değiller, yan av alışkanlıklarından bahsediyorum. Muhtemelen kasabaya hiç gelmeyecekler ama onalr gidene kadar seni gözümün önünden ayırmayacağım.”
Bir anda tüylerim ürperdi
“Sonunda mantıklı bir tepki verdiné”diye söylendi.”Kendini koruma içgüdün olmadığını düşünmeye başlamıştım.”
Başımı çevirdim ve ferah bir odaya bakmaya başladım.
Gözlerimi takipe diyordu.”Bekledigin gibi değil, öyle değil mi?”diye sordu, sesi kendini beğenmiş çıkıyordu.
“Hayır.”diye itiraf ettim.
“Tabut yok, köşelerde birikmiş kafatasları yok, örümcek ağlarımız da yok.. senin için büyük bir hayal kırıklığı olmalı,” dedi muzip bir tavırla.
Alay etmesini duymazdan geldim.”O kadar ferah ve aydınlık ki…”
Buna cevap verirken çok daha ciddiydi.”Saklamak zorunda olmadığımız tek yer burası.”
Hala çalmakta olduğu şarkı, benim şarkım, sonuna gelmiş, son akorları daha melankolik bir perdeye geçmişti. Son ot sessizliğin içinde dokunaklı bir şekilde tınladı.
“Teşekkür ederim.” Dedim mırıldanarak.Gözlerimde yaşlar oldugunu farkettim.Hafifçe gözlerimi sildim, utanmıştım.
Gözümün kenarına dokundu, silmeyi unuttuğum bir damlayı yakaladı.Parmağını kaldırdı ve lindeki damlayı incelemeye başladı.Sonra, o kadar hızlıydı ki bundan tam emin olamadım, parmağıbı tadına bakmak için ağzına götürdü.
Soru soran gözlerle ona bakıyordum, gülümsemeden önce uzun uuzn bana baktı.
“Evin diğer taraflarını da görmek ister misin?”
“Tabut yok mu?” diye sorudm. Sesimdeki alaylı ton endişe mi gizyelemedi.
Güldü, elimi tuttu ve beni piyanodan uzaklaştırdı.
“Tabut yok.” Diye söz verdi
Kocaman merdivenlere doğru yürüdük, bir elimde saten gibi yumuşak trabzanı tutuoyrum. Merdivenlerin başındaki uzun koridor doşemeyle aynı, bal rengi lambri kaplıydı.
“Rosalie ve Emmett’in odası… Carlisle’nin ofisi…Alice’in odası…”Kapıların önünden geçerken eliyle işaret ediyordu.
Daha devam edecekti ama koridorun sonunda durdum.Gözlerime inanamayarak duvarda, başımın üzerinde asılı duran suje baktım.
“Gülebilirsin.”dedi.”Aslında çok çelişkili.”
Gülmedim.Otomatik olarak elimi kaldırdım, bir parmagımı bu büyük haça dokunmak için uzattım, koyu küf rengi duvarla tezat oluşturuyordu. Her ne kadar bu yaşlı tahta parçasının göründüğü gibi yumuşak olup olmadıgını merak etsem de ona dokunmadım.
“Çok eskşi olmalı”dedim
“Bin altı yüzlerin basından kalma”dedi omuz silkerek.
Ona bakmak için basımı haçtan çevirdim.
“Bunu neden burada tutuyorsunuz?” diye merak ettim.
“Nostalji olsun diye. Bu Carlisle’nin babasına aitmiş.”
“Antika mı topluyormş?”diye sordum şüpheyle.
“Hayır.Bunu kendi yapmış.Vaaz verdiği papaz evindeki kürsüsünün duvarında asılıymış.”
Yüz ifademin şokumu ele verip vermediğimden emin değildim ama ne olur ne olmaz diye eski haça tekrar baktım. Hemen kafamdan bir hesaplama yaptım, bu haç üç yüz yetmiş yıldan eskiydi. Ben bu kadar yılı anlamaya çalışırken sessizlik giderek büyüyordu.
“Sen iyi misin?” Sesi endişeli çıkmıştı.
“Carlisle kaç yaşında?”diye sordum sessizce.Onun sorusunu duymazdan gelmiştim, hala haça bakıyordum..
“Üç yüz altmış yedi yaşını yeni kutladı,” dedi. Gözlerimde milyonlarca soruyla ona baktım.
Konuşurken beni dkkatle izliyordu.
“Carlisle 1640 yıllarında Londra’da doğduğunu tahmin ediyor.O zamanlar sıradan insanlar tarihi bu kadar kesin tutmuyorlarmış.Her ne kadar Cromwell’in hükümdarlıgından hemen önceyse de..”
Konulurken beni iyice incelediği için yüz ifademi normal tutmaya çalışıyordum.Eğer inanmaya çalışmasaydım benim için daha kolay olacaktı.
“Bir Anglikan papazının tek oğluymuş.Annesi onu dünyaya getirirken ölmüş.Babası çok bağnaz bir adammışçProtestanlar güçlendikçe Katolik ve diğer dinlerden olan insanlaraçektirdiği eziyetleri arttırmış. Kötülüğün varlığına çok inanırmış. Cadılar, kurtadamlar ve.. vampirler için avlar düzenleşmiş.” Bu sözcüğü duyduğumda donup kaldım. Onun da bunu farkettiğinden eminim ama hiç duraksamadan konuşmaya devam etti.
“Birçok masum insanı yakmışlar, tab,, görünen gerçek yaratıkları yakalamak hiç de kolay değilmiş.
Papaz yaşlandığında itaatkar oğlunu bu baskıcıların başına getirmiş. İlk önce Carlisle babası için tam bir hayal kırıklığıymış, suçlama yaparken hiç hızlı değil, kötü ruhları bulunmadıkları uerlerde görme konusunda iyi değilmiş. Ama babasından da daha akıllı ve ısrarcıymış. Şehrin kanalizasyonunda gizlice yaşayan, sadece geceleri avlanmaya çıkan bir vampir gruu keşfetmiş. Canavarların sadece birer desten olmadıgı o günlerde birçok vampir bu şekilde yaşıyormuş.
İnsanlar tırmıklarını ve fenerlerini alı Carlisle’nin vampirleri sokağa çıkarken götürdüğü yerde beklerlermiş.Sonunda bir gün bir tanesi oraya çıkmış.”
O kadar sessiz konuşuyordu ki, söylediklerini duymak için büyük çaba harcıyordum.
“Sanırım yaşlı ve açlıktan zayıf bir haldeymiş. Dışarıdaki kalabalığın kokusunu aldıgında diğerlerine Latince bir şeyler söylemiş. Sokaklarda koşmaya başlamış, Carlisle –o zaman yirmi üç yaşında ve oldukça hızlıymış-bu takibin başını cekiyormuş.Yaratık kolaylıkla onları geride bırakabilirmiş ama Carlisle’ye göre çok açmış ve bu yüzden arkasını dönüp saldırmış.Önce Carlisle’nin üzer,ne düşmüş, diğer köylüler de arkadan geliyorlarmış bu yüxzden kendini savunmak için tekrar dönmüş. İki kişiyi öldürmüş, üçüncüsüyle birlikte oradan sıvışmış ve Carlisle’i sokaka kanlar içinde bırakmış.”
Bir ann durdu.Bir şeyleri düzelttiğini hissedebiliyordum,benden bir şeyler saaklıyordu.
“Carlisle babasının böyle bir durumda ne yapacagını biliyormuş.Ceetler yakılmalı canavar tarafından dokunulan her şey yok edilmeliymiş.Carlisle kendi hayatını kurtarmak için akıllıca davranmış. Kalabalık canavarı ve kurbanı kovalarken o da sokaktan sürünerek uzaklaşmış.Bir hücrede saklanmış, yaralarının üzerinide üç gün çürük patates koymuş.Sessiz kalıp fark edilmemesi bir mucizeymiş. İşte her şey o zaman bitmiş ve ne hale geldiğini o zaman anlamış.”
Yüz ifademin ta olarak nasıl oldugunu bilmiyordum ama bir anda sorduç
“Kendini nasıl hissediyorsun?”
“İyiyim.” Dedim. Her ne kadar dudağımı tereddütle ısırdıysam da gözlerimde yanan merakı görmüş olmalıydı.
Gülümsedi.”Sanırım bana soracağın birkaç sorun daha var.”
“Birkaç tane.”
Gülüşü mükemmel dişlerini ortaya çıkarttı.Elimden tuttu ve koridorun sonna doğru yürümeye başladık.”Gel o zaman .Sana göstereyim