Twilight Fan

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight


    New Moon 19.Bölüm

    Daphne
    Daphne
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 164
    Kayıt tarihi : 15/11/10
    Yaş : 29
    Nerden : Twilight'tan

    New Moon 19.Bölüm Empty New Moon 19.Bölüm

    Mesaj tarafından Daphne Ptsi Kas. 15, 2010 10:58 pm

    YARIŞ
    Uçağı kıl payı yakaladık ve sonra işkence başladı.Uçağın motorları kapalıydı,kabin ekibi etrafa yürüyor,koridorda bir yukarı bir aşağı dolanıyorlardı.Başımın üzerindeki
    kompartımanlardaki çantalara bakıyor ve herşeyin sığıp sığmadığını kontrol ediyorlardı.Herkes oldukça rahat görünüyordu.Alice'in eli sertçe omzumda duruyor,ben yerimde
    gergince hoplarken beni bastırıyordu.
    ''Koşmaktan daha hızlı,'' diye hatırlattı bana.
    Yerimde bir kez daha hoplarken başımı salladım.
    En sonunda uçak tembelce hareket etmeye başladı. Yavaş yavaş hızlanması bana işkence gibi geldi. Havalanırken biraz rahatlarım zannediyordum ama sabırsızlığım bir türlü
    azalmıyordu.
    Alice önündeki koltuğun arkasındaki telefonu kaldırdı, uçak hala yükseliyordu, hostes onaylamayan gözlerle Alice'e baktı fakat yüzümdeki ifadeyi görünce
    yanımıza gelmekten vaz geçti.
    Alice'in Jasper'a ne söylediğini duymaya çalıştım, tekrar duymak istemiyordum ama bazı kelimeler arada kaçıyordu.
    ''Emin olamıyorum, onu değişik şeyler yaparken görüyorum, sürekli fikrini değiştiriyor... Şehirde bir öldürme alemi, güvenliğe saldırmak... Çoğunlukla kendisini açığa vuracak
    şeyler, bunların çabuk tepki alacağını, kim nerden biliyor?''
    ''Hayır, yapamazsın.'' Alice'in sesi duyulmayacak kadar kısık çıkmaya başlamıştı.
    Onu duymaya çalıştım.''Emmett'a söyle olmaz... O zaman Emmett ve Rosalie'nin peşindengit ve onları geri getir... Jasper'ı düşün. Eğer birimizi görürse ne yapacağını
    sanıyorsun?''
    Kafasını salladı.''Kesinlikle. Sanırım Bella tek şansımız. Eyer bir şansımız varsa... Yapılabilecek herşeyi yaparım, ama Carlisle'ı hazırla pek avantajımız yok gibi...Onu bende
    düşündüm...Evet, söz veriyorum.''Sesi yalvarırı gibi çıkmıştı.''Beni takip etme söz veriyorum Jasper.Bir şekilde yapacağım...Seni seviyorum.''
    Telefonu kapaattı ve arkasına yaplanarak gözlerini kapattı.
    ''Ona yalan söylemekten nefret ediyorum''
    '' Bana herşeyi anlat Alice,'' diye yalvardım. ''Anlamıyorum neden Jasper'a Emmett'i durdurmasını sözledin, neden bize yardım edemezler?''
    ''İki sebepten'' diye fısıldadı, gözleri hala kapalıydı. ''İlkini ona söyledim.Edward'ı kendimiz durdura biliriz. Eğer Emmett onu bulursa , belki senin yaşadığını açıklaya biliriz.
    Ama Edward'ı durduramayız. Eğer onun için gittiğimizi görürse, daha hızlı hareket eder.
    Bir arabayı alır başka yere fırlatır işte o zaman Volturi onu yere indirir.
    ''Bu ikinci sebep, Jasper'a söylemediğim sebep. Eğer Volturi Edward'ı öldürürse, onlarda kavga ederler Bella.''Gözlerini açtı ve bana baktı, yalvarır gibiydi.''Eğer biz kazanabi-
    lirsek... Eğer dördümüz savaşarak kardeşimi kurtarabilirsek, daha farklı olur.Ama yapamayız ve Bella, Jasper'ı bu şekilde kaybedemem.''
    Neden benim anlamam için yalvardığını anlayamamıştım.Jasper'ı koruyordu bizim ve Edward için. Alışmıştım. Başımı Salladım.
    ''Edward seni duyamaz mı?''diye sordum.''Senin düşüncelerini duyduğunda, yaşadığımı bilemezmi ve her şey düzelmez mi?
    Hala onun bu şekilde hareket edeceğine inanamıyorum.Hiç anlamı yoktu!O gün söylediği sözleri azıyla hatırladım, Romeo ve Juliet kendilerini öldürüyorlardı, bir diğerinin peşi-
    nden ölüyordu.Sensiz yaşayamazdım, demişti, sanki kesin böyle bir son olmalı gibi.Ama ormanda söylediği sözler, beni terk ederken söyledikleri, sanki her şeyi silmişti.
    ''Eğer dinliyor olsaydı,'' diye açıkladı. '' Ama ister inan ister inanma düşüncelerinede yalan söyleyebilirsin.Eğer ölseydin bile yalan söyleyebilirdim.Ve yaşıyor diye düşünürdüm
    oda herşeyi bilirdi.''
    Sessizce dişlerimi sıktım.
    ''Eğer bunu sensiz yapmanın bir yolu olsaydı Bella, seni kesinlikle tehlikeye atmazdım.''
    ''Saçmalama endişelenmen gereken son kişi benim.''Başımı sabırsızca salladım.''Ne demek istediğini anlat, Jasper'a neden yalan söylemek zorunda olduğun kısmı.''
    Vahşice gülümsedi.''Onlar beni öldürmeden önce orayı terk edeceğime söz verdim.Garenti edebileceğim bir şey değil.''Kaşlarını kaldırdı, tehlikeyi ciddiye almamı istiyordu.
    '' Bu Volturiler kim?'' diye fısıldadım.''Onları, Emmeett, Jasper, Rosalie ve senden tehlikeli yapan nedir?''Daha korkunç bişeyi hayal etmek zordu.
    Derin bir nefes aldı ve aniden omuzumun üstüne baktı.Ben de arkamı dündüm koridorun öteki tarafındaki adamın bizi dinleyip dinlemediğine baktım. İş adamı gibi görünüyor-
    du, koyu bir takım elbisesi kravatı ve dizlerinin üzerindede diz üstü bilgisayar vardı.Ona öfke ile bakarken bilgisayarı açtı ve kulaklıklarını taktı.
    Alice'e daha da yaklaştım.Dudakları neredeyse kulaklarıma yapışmıştı.
    ''İsmi hatırlamana şaşırdım.''dedi.''İtalya'ya gidiyor dediğimde, hemen ne demek olduğunu anladın.Sana açıklamam gerektiğini düşünüyorum.Edwatd sana ne kadarını anlattı.
    ''Sadece onların eski ve güçlü bir aile olduklarından bahsetti, tıpkı kraliyet ailesi gibi.Eğer ölmek istemiyorsan onları sinirlendirmemen gerekiyormuş,'' diye fısıldadım. Son
    kelime ağzımdan boğulurcasına çıkmıştı.
    ''Anlaman gerek,'' dedi.Kelimeler, daha yavaş ve daha ölçülüydü.''Biz Cullen'lar bazı konularda tekiz.Bir çoğumuzun hep beraber, huzur içinde yaşaması olağan dışı bir
    durum.Bu kuzeyde yaşayan Tanya'nın ailesi içinde aynı, ve Carlisle, onlardan kaçmamızın bizi uygarlaştıracağını düşünüyor.Bağlarımızı, kurtulmak ve rahatlık üzerine değil,
    sevgi üzerine kurmalıymışız.James'in sözleşmesi bile oldukça genişti ve Laurent'in onu nasıl rehatça bozduğunu gördün.Bizim türümüz tek başına yolculuk eder, yada çift
    halinde, bu genel bir kuraldır.Carlisle'nin ailesi bildiğim en büyük varoluş.Sadece bir tek istisna var.Volturiler.
    ''Aslında üç kişiler:Aro, Caius ve Marcus.''
    ''Onları gördüm,'' diye mırıldandım.''Carlisle'nin çalışma odasındaki resimde.''
    Alice kafasını salladı.''Zaman içinde onlara iki bayan katıldı, ve beşi bir aile oluşturdu.Emin değilim ama yaşları sayesinde barış içinde yaşayabilmeyi becerdiler. Hepsi, nerden
    baksan, üçbin yaşındalar. Belkide dayanmalarını sağlayan bir yetenek var.Edward ve ben gibi, Aro ve Marcus'unda yetenekleri var.
    Ben sormadan devam etti.''Belki sadece sevginin gücü onları bir arada tutuyor.''
    ''Ama eğer onlar beş kişiyse-''
    ''Aile beş kişiden oluşuyor,'' diye düzeltti.''Muhafızları saymıyorum.''
    Derin bir nefes aldım. ''Bu ciddi...gibi.''
    ''Ah, evet.''dedi.En son duyduğumda, dokuz tane kalıcı muhafız vardı.Ötekiler dahaçok...geçiciler.Sürekli değişiyor.Ve çoğuda yetenekli.Hepsinin ürkütücü bir yeteneyi var,
    ben onların yanında sıfır kalırım.Volturi onları özel olarak seçer.''
    Olasılıkların ne kadar kötü olduğunu düşünmemeye çalıştım.
    Tekrar başını salladı, sanki ne düşündüğümü bilmiyor gibiydi."Çok fazla yüzleşmeye gelmezler.Kimse onlara dalaşacak kadar salak değildir.Sürekli şehirlerinde kalırlar,sadece
    görev için şehrin dışına çıkarlar."
    "Görev?" Meraklanmıştım.
    "Edward, sana ne yapacaklarını anlatmadın mı?"
    "Hayır,"dedim,yüzümde boş bir bakış vardı.
    Alice tekrar arkamdaki iş adamına göz attı ve soğuk dudaklarımı kulağıma yapıştırdı.
    "Onlara kraliyet demesinin bir sebebi var...egemen sınıflar.Mileyumdan itibaren,kurallarımızıyürütmek için konumlarını kabul ettiler.Bunun tam tercümesi cezalandırıcı suçlar
    oluyor.Bu görevi azimli bir şekilde yürütüyorlar.''
    Gözlerim fal taşı gibi açıldı.'' Kurullar var mı?'' Sesim çok yüksek çıkmıştı.
    ''Sus!''
    ''Bunu bana birisinin daha önceden söylemesi gerekmiyor muydu?'' diye sinirle mırıldandım.''Yani demek istediğim, bende sizlerden birisi olmak istiyordum! Birileri bu kuralı
    bana açıklasaydı, iyi olmazmıydı?''
    Alice tepkime güldü.''O kadar karışık değil Bella.Sadece bir kısıtlama var ve düşünür-
    sen, bunu kendi kendinede bulabilrsin.''
    Düşündüm.''Hayır, hiçbir fikrim yok.''
    Düş kırıklığıyla başını salladı.''Bu açıkça ortada. Varlığımızı bir sır olarak tutmalıyız.''
    ''Hımm,'' dedim.Gerçektende oldukça açıktı.
    '' Çok anlamlı ve bazılarımızın denetime ihtiyacı yok,'' diye devam etti.''Ama, birkaç yüzyıl sonra, bazen içimizden birisinin sıkıldığı oluyor.Yada çıldırıyor.Bilemiyorum.Sonra
    Volturi araya gireyerek uzlaştırıyor.''
    ''O zaman Edward...''
    "Onlara kendi şehirlerinde karşı çıkmaya planlıyor, Etruscanlar'dan yani son üçbin yıldır saklanan şehir.Şehirlerini koruma konusunda çok hassaslar ve bu yüzden şehrin
    etrafında avlanmaya izin vermiyorlar.Volterra muhtemelen en güvenli şehir, çünkü vampir saldırıları omuyor."
    "Ama sen onların oradan çıkmadıklarını söyledin.Nasıl besleniyorlar?"
    "Çıkmazlar.Yiyeceklerini dışarıda getirtiyorlar bazende çok uzaktan.Bu da Volterra'yı patlamalardan uzak tutmaları gerekmiyorsa, koruyucuların birşeyler yapmasını sağlıyor."
    "Yani Edward'ın yaratacağı durumlar gibi olmazsa."İsmini sözleye bilmek inanılmaz derecede güzeldi.
    "Daha önce böyle bir durumla karşılaşıp karşılaşmadıklarını bilmiyorum," diye mırıldandı."Çevrede intihar etmek isteyen çok fazla vampir yok."
    Acıdan sesizce inledim.Alice ,ince,güçlü kolunu omuzlarıma sardı.
    "Yapabileceğimiz herşeyi yapacağız, Bella.Henüz bitmedi."
    "Henüz değil." Beni rahatlatmasına izin verdim, aslında bizim şansımızın çok düşük olduğunu biliyordu."Ve eğer bizde elimize yüzümüze bulaştırırsak, Volturi bizim işimizi
    bitirir.
    Alice sertleşti,"Sanki bunu iyi birşeymiş gibi sözylüyorun."
    Omuzumu silktim.
    "Saçmalama Bella,belkide tekrar New York'a döner ve Forks'a gideriz."
    "Ne?"
    "Bilyor musun, eğer Edward içinn geç kalmışsak, seni Carlie'nin yanına geri götüreceğim.Başını belaya sokmanı istemiyorum.Bunu anladın mı?
    "Tamam Alice"
    Gözlerimi iyice görebilmek için geri çekildi."Hiç bela yok."
    "izci sözü," dedim.
    Gözlerini devirdi.
    "Bırakta şimdi konuya yoğunlaşalım,ne planladığını görmeye çalışıorum."
    Elini omuzumdan çekmedi ama başını koltuğa yaslayıp gözlerini yumdu.Boştaki elini yüzüne koydu ve parmak uçları ile şakaklarına masaj yaptı. Uzun sire cazibesine bakakaldım.
    Bir an hareketsiz kaldı, yüzü sanki taştan bir heykel gibiydi.Dakikalar geçti.Eğer tanımıyor olsaydım uyuduğunu düşünürdüm.
    Düşüncelerimi bu konudan uzaklaştıramıyordum.Kaybetme şansımız oldukça yüsekti.Çığlık atmak istiyordum.
    Neler olabileceğini tahmin edemiyordum.Belki eğer biz çok çok çok şanslıysak Edward'ı kurtara bilirdik.Ama onu kurtarmanın onunla yaşayabileceğimi düşünecek kadar aptal değ
    ildim.Beni istemesi için ortada yeni bir sebep yoktu.Onu tekrar görmek ve tekrarkaybetmek.
    Acıya karşı direndim.Onun hayatını urtarmak için ödeyeceğim bedel buydu.Ödeyecektim.
    Uçakta bir film gösteriliyordu ve yanımda oturan kişinin kulaklıkları vardı.Bazen minik ekrandaki figürleri izliyordum ama romantik mi korku filmimi olduğubu anlayamıyordum.
    Sonsuz gibi görünen bir zaman sonunda uçak. New York'a inmek üzere alçalmaya başladı.Alice haka trans halindeydi.Heycanlandım ve eline dokunmak üzere uzandım.
    "Alice,"dedim en sonunda."Alice gitmemiz gerek."
    Gözleri yavaşca açıldı, bir sağa bir sola baktı.
    "Yeni bir şeyler var mı?" kısık bir sesle sordum.
    "Tam olarak yok" çok kısık konuşmuştu onu zar zor duydum."Yaklaşıyor nasıl sorması gerektiğini düşünüyor.
    Diğer uçağı yakalayabilmemiz için koşmamız gerekiyordu.Bu beklemekte daha iyiydi.Uçak havalanır havanlamaz Alice gözlerini kapattı vr önceki uçakta yaptığu gibi
    transa geçti.Olabildiğim kadar sabırla bekledim.Karanlık olduğunda dışarıya bakrım,dışarısı kapkaranlıktı.
    Düşüncelerimi kontrol edebilmeme yardım eden geçen aylara minettarım.KOrkunç olasılıkları düşünmektense küçük problemlere yoğunlaşmaya çalıştım.Eğer geri dönersem
    charlie söyleyeceklerim gibi.İşte bu beni saatlerce oyalıyabilirdi.Ve jacob? Beni beklemek için sçz vermişti acaba o söz hala geçerlimiydi.Acaba Forks a tek başımamı dönecektim,
    kimsesiz?Belkide ne olursa olsun kurtulmak istemiyordum.
    Alice beni omuzumdan sarsınca uyandım, uykuya daldığımı fark etmemiştim.
    "Bella,"Sesi karanlık kabinde uyuyanlar arasında çok yüksesk çıkmıştı.
    "Ne oldu?"
    Alice'in gözleri okuma ışığının altında parıl parıl parlıyordu.
    Gülümsüyordu."Düşünüyorlardı ama hayır demeye karar verdiler.
    "Volturiler mi?"
    "Tabii ki, Bella, ne söyleyeceklerini biliyorum."
    "Anlatsana"
    Hosteslerden biri yanımıza yaklaştı,"Bayanlar yastık ister misiniz?" Sesi uyarır gibiydi.
    "Hayır,teşekkürler.Alice hostese bakıp şeker şeker gülümsesi.Hostes afallamış bir halde yerine döndü.
    "Anlat hadi!"
    Kulağıma fısıldadı."Onun yeteneğinin yararlı olduğunu düşünüyorlar.Ona aralarında görev vermeyi teklif edecekler."
    "Ona ne söyleyecek?"
    ''Henüz bunu göremiyorum ama iddiasına girerim çok iyi bir şeyler olacak.''Tekrar gülümsedi.
    ''İlgilerini çekti,onu yok etmek istemiyorlar.Aslında''ziyan etmek''daha doğru bir kelime olur.Belki de onu yaratıcı olmaya ikna edebilirler.Planları hakkında ne kadar uzun süre
    düşünürse,bizim için de o kadar iyi olur.''
    Bu kendimi umutlu ve rahatlamış hissetmem için yeterli değildi.Hala geç kalabilirdik.
    Ve eğer ben voltiri şehrinin içine giremezsem,Alice'nin beni sürükleyerek eve götürmesine engel olamazdım.
    ''Alice''
    ''Ne?''
    ''Kafam karıştı.Nasıl oluyorda her şeyi bu kadar düzgün görebiliyorsun?Bazende gerçekleşmeyen şeyleri görüyorsun.''
    Gözleri kısıldı.Acaba ne düşündüğümü tahmin etmişmiydi
    ''Açıkça görebiliyorum çünkü çok yakın zamanda olmuş ve konsantre olabiliyorum.Diğer olacak şeyler kendi kendilerine geliyorlar,onlare sadece kısa bir bakış,güçsüz
    olasılıklar.Artı,ben kendi türümü seninkinden daha rahat görebiliyorum.Edward'ı görmem daha kolay çünkü ona daha bağlıyım.''
    ''Bazen beni de görüyorsun.''diye hatırlattım ona.
    Başını salladı.''bu kadar değil.''
    ''Keşke benim hakkımda gördüklerin gerçek olsaydı.En başta,benimle ilgili ilk gördüklerin tanışmadan öncekiler...''
    ''Ne demek istiyorsun?''
    ''Beni sizden biri olarak görmüştün.''
    Derin bir nefes aldı.''O zamanki bir olasılıktı.''
    ''O zamanki,''diye tekrarladım.
    ''Aslında Bella...'' İlk önce çekindi,fakat sonra ,''dürüdt olmak gerekirse,her şey iyice saçma bir hal aldı.Seni kendi kendime değiştirmeyi bile düşünüyorum.''
    Ona baktım,donup kalmıştım.Eğer fikrini değiştirirse,bu şekilde bir umudu kaybetmeyi göze alamazdım.
    "Seni korkuttum mu?" diye merakla sordu."Bunu istediğin bir şey olduğunu zannediyordum.
    "İstiyorum!" diye yutkundum."Alice, hemen şimdi yap! Sana yardım ederim,seni yavaşlatmam.Isır beni!"
    "Sus,"diye uyardı.Hostes bize doğru bakıyordu."Mantıklı olmaya çalış,"diye fısıldadı."Yeterli zamanımız yok.Yarın Volterra'ya girmemiz gerekiyor.Günlerec acıdan kıvrınacaksın."
    Yüzü buruştu."Ve diğer yolcuların iyi tepki vereceklerini sanmıyorum."
    Dudeğimi ısırdım."Eğer şimdi yapmazsan, fikrini değiştireceksin."
    "Hayır,"Kaşlarını kaldırdı, ifadesi mutsuzdu."Edward kızgın olucak ama ne yapabilirim ki?"
    Kalbim hızla atmaya başladı."Hiç bir şey."
    Sessizce güldü ve nefes aldı."Bana çok fazla güveniyorsun, Bella.Yapabileceğimi sanmıyorum.Seni öldürebilirimde."
    "Şansımı denerim."
    "Çok acayipsin, bir insana göre bile."
    ""Teşekkürler."
    "Önce yarın'ı geçirmeliyiz."
    "İyi noktaya parmak bastın."Ama en azından içimde bir umut vardı.Eğer Alice sözünü tutarsa ve eğer beni öldürmezse, Edward istediği yere gider bende onu takip edebilirdim.
    Oyalanmasına müsade edemezdim.Belki güzel ve güçlü olursam, oyalanmasına gerek kalmaz.
    "Haydi uyu," dedi."Yeni bir şey olursa sana haber veririm.
    "Haklısın," diye homurdandım.Alice bacaklarını koltuğa çekti, kollarını bacaklarının etrafına doladı ve alnını dizlerine dayadı.Konsantre olurken öne ve arkaya sallandı.
    Başımı koltuğa yasladım ve ona baktım, bir süre sonra titremeye başladı.
    "Neler oluyor?"
    "Ona hayır dediler."dedi sessizce.Heycanı yok olmuştu.
    Sesim panikten boğulur gibi çıkmıştı. "Şİmdi ne yapmayı düşünüyor;?"
    "İlk başta karmaşıktı.Sadece titreşimler görüyordum çünkü çok çabuk değişiyordu."
    " Ne planları?" diye baskı yaptım.
    "Kötü bir saat geçirdi."diye fısıldadı."Avlanmaya çıkmaya karar verdi."
    Bana baktı ve anladığımı fark etti.
    "Şehirde," diye açıkladı."Çok yaklaştı ama son anda fikrini değiştirdi.
    "Carlisle'ı hayl kırıklığına uğratmak istemiyor." diye mırıldandım.
    "Muhtemelen."dedi
    "Yeteri kadar vaktimiz olacak mı?"KOnuşurken, kabindeki basınçta bir değişiklik oldu ve uçağın aşağı doyru hareket ettiğini fark ettim.
    "UMarım son kararına sağdık kalırsa, belki."
    "Ne o?"
    "Basit tutmak istiyor.Sadece güneşe doğru yürüyecek."
    Güneşe doğru yürümek mi?Hepsi bu kadar mı?
    Yeterli, olurdu.Edward'ın çayırdaki görüntüsü kafama kazınmıştı.Bunu gören hiçbir insan unutamaz.Volturi buna izin vermezdi.Eğer şehirlerinin bunu bilmesini istemiyorsa izin
    vermezdi.
    Açık pencereden içeri vuran hafif ışığa baktım."Geç kalacağız," diye fısıldadım.Boğazım panikten kupkuru olmuştu.
    Başını salladı."Şu an, Melodram yaratmaya çalışıyor.Mümkün olduğunca seyirci olsun istiyor. o yüzden ana meydana gidecek, saat kulesinin altına.Duvarlar orada daha yüksek.
    Güneş tam tepeye çıkana kadar bekleyecek."
    "O zaman öğlene kadar vaktimiz var."
    "Eğer şanslıysak ve bu fikirden vazgeçmezse."
    Pilot, hoparlör'den bir anons yaptı, önce Fransızca, sonra İngilizce, en yakın hava alanına ineceğimizi söyledi.İkaz ışıkları yandı.
    "Florensa'dan Volturre'ya ne kadar mesafe var?"
    " Ne kadar sürdüğüne bağlı...Bella?"
    "Evet?"
    Şüpheyle bana baktı."Araba hırsızlığı hakkında ne düşünüyorsun?"
    ****
    Parlak sarı renkli bir Porsche'nun, lastiklerinden çığlıklar ata ata durduğum yere yaklaştığını gördüm.
    "Çabuk ol Bella!" diye sabırsızca bağırdı Alice..
    Kapıya koştum ve kendimi içeriye attım.
    " Ah Alice," diye şikayet ettim."Araba çalarken daha az dikkat çekici birşey seçemezmiydin?"
    Arabanın içi siyah deri kaplamaydı ve camlarıda simsiyahtı.İçerisi daha güvenli gibiydi, karanlıktı.
    Alice,zikzaklar halinde gidiyordu, havaalanın trafiğine göre oldukça hızlıydı.O, arabalar arasından hızlıca geçerken ben arabanın kemerine sımsıkı tutunuyordum.
    "Daha hızlı bir araba çalamazmıydın, diye sormanı bekliyordum ama sanmıyorum.Sanırım şanslıyım."
    "Bizi yakalamk için yolukapatırlarsa, rahatlarım."
    Güldü."Bana güven Bella.Her türlü engeli geçebilirim," ve gaza basarak söylediğini kanıtladı.
    Dışarıyı seyretmenin daha iyi olacağını düşündüm.Floransayı geçmiş,Toskana'da ilerliyorduk.Bu benim başka bir ülkeye yaptığım ilk gezimdi, belkide sonuncusuydu.Alice'in
    sürüşü beni korkutuyordu, onun sürüşüne çok güveniyor olsam bile yinede korkuyordum.Ve teperleri ve duvarları göremeyacak kadar gergindim.
    "Başka birşeyler görebiliyormusun?"
    "Birşeyler oluyor,"diye mırıldandı Alice."Bir festival gibi bir şey.Sokaklarda insanlar ve kırmızı bayraklarla dolu.Bu gün günlerden ne?"
    Tam emin değildim."Ondokuzu sanırım."
    "Bu çok ironik.Bugün Aziz Marcus günü."
    " Ne demek yani?"
    Kara kara baktı."Şehir her sene kutlamalar yapar.Efsaneya göre, bir hıristiyan misyoneri, Marcus baba, Volterra'daki bütün vampirleri kovmuş.Hikayeye göre Romanya'daki
    vampirleri koymaya çalışırken şehit düşmüş.Ama bu çok mantıksız çünkü o hiçbir zaman şehri terk etmemiş.Haçlar ve sarımsak gibi batıl inançlar bu şekilde ortaya çıkmış.Marcus
    baba onları çok başarıyla kullanırmış.Böylece Vampirler Volterra'da giç sorun çıkarmamışlar."Gülüşü küçümser gibiydi."Ama son zamanlarda daha çok şehir ve polis kutlamasına
    dündü.En nihayetinde Volterra çok güvenli bir şehir ve bunun polis sayesinde olduğu zannediliyor.
    Onun ironik derken neyi kastettiğini anlamıştım."Eğer,Edward bunu Aziz Marcus gününde yaparsa, çok memnun olmayacaklar,değil mi? "
    Başını salladı, ve vahşice baktı."Hayır, çok çabuk hareket edecekler."
    Uzaklara baktım, dişlerimi o kadar çok sıkıyordum ki neredeyse alt dudağımı yırtacaktım.Bir yerimin kanaması, şu an için oldukça iyi bir fikir değildi.
    Soluk mavi gökyüzünde güneş oldukça yüksekti.
    "Hala öğlenmi yapmayı planlıyor?"
    "Evet.Beklemeye karar verdi.Ve onlarda onu bekliyorlar.
    "Ne yapmam gerektiğini söyle."
    Gözlerini dolambaçlı yoldan hiç ayırmadı.Hız göstergesi en sağ tarafa doğru dayanmıştı.
    "Senin bir şey yapmana gerek yok.Işığa doğru hareket etmeyeden önce seni görmei yeterli.Ve seni, beni görmeden önce görmeli."
    "Bunu nasıl becereceğiz?"
    Küçük kırmızı bir araba Alice'i yarışır gibi geçti.
    "Seni oldukça yakınına götürmeyi deneyeceğim ve sende sana gösterdiğim yolda yürüyeceksin."
    Başımı sallayarak onayladım.
    "Düşmemeye dikkat et,"diye ekledi."Bu gün hiç bir sendelemeyi kaldıracak vaktimiz yok.
    İnledim.Bu tam benlikti; heşeyi berbat etmek , dünyayı yok etmek, hem de bir saniye içinde.
    Alice zamanla yarışırken güneşte en tepeye çıkmaya devam ediyordu.Çok parlaktı ve bu benim paniklememe neden oldu.Belkide öğleni beklemezdi.
    "Orada,"dedi Alice aniden, ilerideki tepenin üzerindeki kale gibi yeri göstererek.
    Oraya bakınca yeni bir korkuyla yüzleştim.Dün sabah Alice'in onun adını söylediği andan itibaren içimde sadece bir korku vardı.Ve şimdi,tepenin üzerindeki tarihi duvarlara ve
    kulelere bakarken içimi, daha bencil ve korkunç bir heyecan sarmıştı.
    Şehrin çok güzel olduğunu düşünmekten kendimi alamıyordum ve bu beni kesinlikle dehşete düşürüyordu.
    "Volterra," dedi Alice soğuk ve tekdüze bir sesle.

      Forum Saati C.tesi Eyl. 21, 2024 3:29 am