Gazetenin manşeti ufak metal satış otomatının arkasından adeta bana dik dik bakıyordu: SEATTLE KUŞATMA ALTINDA-ÖLÜM SAYILARI YİNE ARTIYOR.Bunu daha önce görmemiştim.Gazetecinin biri otomatı yeni doldurmuş olmalıydı.Şimdi yakında olmadığı için şanslıydı.
Harika.Riley çok sinirlenecekti.Haberi gördüğünde bana ulaşağı mesafede olmamaya dikkat etmeliydim.Başkasının kolunu koparmasını tercih ederdim.
Eski püskü üç katlı bir binanın arka tarafına düşen gölge alanda durdum ve birinin karar vermesini beklerken göze çarpmamaya çalıştım.Kimseyle göz göze gelmek istemediğim için yanımdaki duvara bakıyordum.Binanın giriş katında uzun zaman önce kapanmış bir müzik dükkanı vardı.Pencereleri kontrplakla kaplıydı; ya hava koşullarından ya da sokak saldırılarından nasibini almış olmalıydı.Yukarı katlarda daireler vardı-boş olduklarını tahmin ediyordum çünkü içlerinden insanlara ait uyuma sesleri gelmiyordu.Şaşırmamıştım-mekan sert bir rüzgarla yıkılacakmış gibi görünüyordu.Karanlık, dar sokağın öteki tarafındaki binalar da bunun kadar yıpranmış durumdaydı.
Şehirde bir gece için normal bir sahneydi.
Konuşup dikkat çekmek istemiyordum ama birinin bir an önce bir şeye karar vermesini istiyordum.Çok susamıştım.Sağa sola gitmemiz ya da çatının üzerinden geçmemiz umurumda değildi.Sadece yanlış zamanda yanlış yerdeyim, diye düşünmeye bile fırsat bulamayacak birkaç şanssız insan bulmak istiyordum.
Ne yazık ki bu gece Riley beni var olan en işe yaramaz iki vampirle beraber dışarı yollamıştı.Riley hiçbir zaman av gruplarına kimi yolladığını umursamazdı.Yanlış insanları beraber gönderdiğinde eve daha az vampirin gelmesinden rahatsız oluyormuş gibi bir hali de yoktu.Bu gece Kevin ve adını bilmediğim sarışın bir çocukla kalakalmıştım.İkisi de Raoul'un çetesindendi, o yüzden aptal olduklarını söylememe bile gerek yok.Ve tehlikeli Ama şu anda daha çok aptaldılar.
Av için farklı bir yön seçmek yerine birdenbire hangisinin en sevdiği süper kahraman daha iyi avcı olur diye tartışmaya tutuşmuşlardı.İsimsiz sarışın şimdi Örümcek Adam'ı savunuyordu, sokaktaki tuğla duvarı hızla tırmanıyor, b,r yandan da çizgi filmin müziğini mırıldanıyordu.Öfkeyle derin bir iç çektim.Ava başlamayacaktık galiba!
Solumdaki hafif bir hareket dikkatimi çekti.Bu, Riley'in av grubu için gönderdiği diğer kişi, Diego'ydu.Onun hakkında diğer birçok vampirden yaşlı olduğu dışında çok fazla şey bilmiyordum.Riley'in sap koluydu ve ne derse o olurdu.Ama bu onu diğer salaklardan daha fazla sevmemi sağlamıyordu.
Diego bana bakıyordu.İç çektiğimi duymuş olmalıydı.Başımı çevirdim.
Başını aşağıda, çeneni de kapalı tutman gerekir.Riley'in adamlarının arasında canlı kalmanın tek yolu budur.
''Örümcek Adam mızmız bir beceriksizin tekiydi,'' diye seslendi Kevin sarışına.''Sana gerçek bir süper kahramanın nasıl avlandığını göstereceğim.'' Ağzını iyice yayarak sırıttı.Sokak lambasının ışığının altında dişleri parlamıştı.
Gelen bir arabanın farları mavi-beyaz bir pırıltıyla çatlamış kaldırımı aydınlatınca Kevin sokağın ortasına atladı.Kollarını önce gerdi, sonra da hava atan profesyonel bir güreşçi gibi kavuşturdu.Araba yaklaştı, muhtemelen onun normal bir insan gibi yoldan çekilmesini bekliyordu.Zaten çekilmesi gerekirdi.
''Hulk kızdı!'' diye bağırdı Kevin.''Hulk...EZECEK!''
Araba fren yapamadan önce atlayıp arabanın ön tamponunu kavradı ve arabayı kafasının üzerinden hızla fırlattı.Araba gıcırdayan metal ve kırılan cam sesleri eşliğinde tepetaklak kaldırıma düştü.Arabanın içindeki kadın çığlık atmaya başladı.
''Of,'' dedi Diego, başını iki yana sallayarak.Koyu, gür kıvırcık saçları; büyük, badem gözleri ve dolgun dudaklarıyla yakışıklıydı ama zaten kim yakışıklı değildi ki?Kevin ve Raoul'un diğer salakları bile yakışıklıydı.''Kevin, şu anda göze çarpmamamız gerekiyor.Riley dedi ki...''
Kevin sert bir soprano sesle, onu taklit ederek, ''Riley dedi ki!'' diye dalga geçti.''Biraz cesur ol Diego.Riley burada değil.''
Kevin ters duran Honda'ya doğru atıldı ve nasıl olduysa şimdiye kadar sağlam kalan şoför koltuğunu camına yumruk attı.Kırılan camların arasından elini uzatıp şoförün önünde açılmış hava yastığını söndürdü.
Arkamı döndüm ve nefesimi tutup düşüncelerimi toplamaya çalıştım.
Kevin'in beslenmesini izleyemezdim.Bunu yapamayacak kadar susamıştım ve onunla kavga etmeyi hiç istemiyordum.Raoul'un kara listesine girmeme hiç gerek yoktu.
Sarışın çocuğun ise böyle sorunları yok gibi görünüyordu.Üzerimizdeki tuğlalardan kuvvet alıp yavaşça arkama atladı.Kevin'le birbirlerine hırladıklarını duydum, sonra da ıslak bir yırtılma sesi geldi ve kadının çığlıkları kesildi.Bu ses muhtemelen kadını ortadan ikiye ayırmalarının sesiydi.
Düşünmemeye çalışsam da arkamdaki ısıyı hissedilebiliyor, düşen damlaların çıkardığı sesi duyabiliyordum ve nefes almıyor olmama rağmen boğazım çok kötü yanıyordu.
Diego'nun, ''Ben gidiyorum,'' diye mırıldandığını duydum.
Daha sonra karanlık binaların arasındaki gediğin içine sıvıştı, ben de onu hemen peşinden takip etmeye başladım.Buradan hızla uzaklaşmazsam, artık çok fazla kanının kalmış olması bile imkansız olan bir beden için Raoul'un kiralık katilleriyle baş etmek zorunda kalacaktım.Ve bu sefer eve dönmeyen belki de ben olacaktım.
Ah, ama boğazım yanıyordu!Acı içinde bağırmamak için dişlerimi birbirine kenetledim.
Diego çıkmaz sokağın çöplerle dolu kısmından hızla geçti ve sonra sokağın bitimine geldiğinde duvara tırmanmaya başladı.Parmaklarımı tuğlaların arasındaki gediklere geçirdim ve onun arkasından kendimi yukarı çekmeye başladım.
Çatıya geldiğimizde Diego yine fırladı.Çatıların üzerinden parlayan ışıklara doğru sessizce zarafetle atlıyordu.Onu yakından takip ediyordum.Ondan daha gençtim, o yüzden daha güçlüydüm.Genç olanların daha güçlü olması iyi bir şeydi, yoksa Riley'in evindeki ilk haftayı atlatamazdık.Onu kolayca geçebilirdim, ama nereye gittiğini görmek istiyordum ve onun arkamda olmasını kesinlikle istemiyordum.
Diego kilometreler boyunca durmadı; neredeyse sanayi bölgesine varmıştık.Sessizce mırıldandığını duyabiliyordum.
''Aptallar!Sanki Riley bize sebepsiz yere komut verecekmiş gibi!Mesela kendini koruma.Birazcık sağduyuları olmasını istemek suç mu?''
''Hey!'' diye bağırdım.''Yakında avlanacak mıyız?Boğazım alev almış durumda.''
Diego geniş bir fabrikanın çatısının kenarına atlayıp bana döndü.Bunun üzerine kendimi korumak için birkaç metre geriye sıçradım ama saldırgan bir harekette bulunmadı.
''Evet,'' dedi.''Sadece o delilerle aramda biraz mesafe olsun istedim.''
Arkadaş canlısı bir şekilde gülümseyince ona şaşkınlıkla baktım.
Bu Diego diğerleri gibi değildi.O...Sanırım onun için kullanılması gereken kelime sakin.Sakindi.Normal.Şu anda normal değildi ama eskiden normaldi.Gözleri benimkinden daha koyu bir kırmızıydı.Muhtemelen uzun zamandır varlığını sürdürüyor olmalıydı, zaten onun hakkında duyduğum da buydu.
Alttaki sokaktan Seattle'ın gecekondu mahallerinin her zamanki gece sesleri geliyordu.Birkaç araba, bası ağırlıklı müzik, endişeli, hızlı adımlarla yürüyen birkaç insan ve uzakta detone bir sesle şarkı söyleyen bir sarhoş.
''Sen Bree'sin değil mi?'' diye sordu Diego.''Yenilerden birisin.''
Bundan hiç hoşlanmamıştım.Yeni.Neyse.''Evet, ben Bree.Ama son grupla beraber gelmedim.Ben neredeyse üç aylığım.''
''Üç aylık biri için oldukça ustasın,''dedi.''Birçok kişi kaza alanını öyle terk edemezdi.'' Bunu bir iltifat ediyormuşçasına söylemişti, sanki gerçekten etkilenmiş gibi.
''Rauol'un manyaklarıyla kavgaya girmek istemedim.''
Beni onaylar gibi başını salladı.''İşte buna içerim.Onlar beladan başka birşey değil.''
Garip.Diego garipti.Sıradan bir sohbete katılan biri gibi konuşuyordu.Ne sinirli ne şüpheciydi.Sanki beni şu anda öldürmenin ne kadar kolay veya ne kadar zor olacağını düşünmüyormuş gibi.Sadece benimle konuşuyordu.
''Ne zamandır Riley'lesin?'' diye sordum merakla.
''On bir ay oldu.''
''Vay canına!Raoul'un yaşından bile fazla olmuş.''
Diego gözlerini devirdi ve nefretle yere tükürdü.''Evet, Riley'in o rezili getirdiği zamanı hatırlıyorum.Onun gelişiyle birlikte her şey kötüye gitmeye başladı.''
Bir süre sessiz kalıp ondan genç olan herkesin rezil olduğunu düşünüp düşünmediğini merak ettim.Tabii umursadığımdan değil.Artık kimsenin ne düşündüğünü umursamıyordum.Buna gerek yoktu.Riley'in de dediği gibi, artık bir tanrıydım.Daha güçlü, daha hızlı, daha iyiydim.Başka kimsenin önemi yoktu.
Diego sessizce bir ıslık çaldı.
''İşte!Tek gereken biraz beyin ve sabır.''Aşağı sokağın karşısını işaret etti.
Kapkaranlık sokağın kenarında bir adam bir kadına bir yandan küfür ediyor bir yandan da onu tokatlıyordu ve başka bir kadın da sessizce onları izliyordu.Kıyafetlerinden adamın P*******, diğer ikisinin de onun çalışanları olduğunu tahmin ettim.
Riley bize bunu yapmamızı söylemişti.Süprüntüleri avlamamızı.Kimsenin özlemeyeceği bir insanı seçmemizi, evde onu bekleyen ailesine dönmeyecek bir insanı, onun kayıp ilanı verilmeyecek bir insanı.
Bizi de aynen böyle seçmişti.Yemekler de tanrılar da süprüntülerden geliyordu.
Bazı diğer vampirlerin aksine, ben hala Riley'in bana söylediklerini yapıyordum.Onu sevdiğimden değil-o his çoktan gitmişti.Bize söyledikleri doğru geldiği için.Yeni birkaç vampirin Seattle'ı av alanı haline getirmesine dikkat çekmenin nesi mantıklıydı ki?Bunun bize ne yardımı dokunacaktı?
Ben vampir olmadan önce vampirlere inanmıyordum bile.O yüzden dünyanın geri kalanı vampirlere inanmıyorsa, o zaman vampirlerin geri kalanı zekice avlanıyor olmalıydı, Riley'in söylediği şekilde.Bunun muhtemelen iyi bir sebebi vardı.
Ve Diego'nun dediği gibi, zekice avlanmak için tek gereken birazcık beyin ve birazcık sabırdı.
Harika.Riley çok sinirlenecekti.Haberi gördüğünde bana ulaşağı mesafede olmamaya dikkat etmeliydim.Başkasının kolunu koparmasını tercih ederdim.
Eski püskü üç katlı bir binanın arka tarafına düşen gölge alanda durdum ve birinin karar vermesini beklerken göze çarpmamaya çalıştım.Kimseyle göz göze gelmek istemediğim için yanımdaki duvara bakıyordum.Binanın giriş katında uzun zaman önce kapanmış bir müzik dükkanı vardı.Pencereleri kontrplakla kaplıydı; ya hava koşullarından ya da sokak saldırılarından nasibini almış olmalıydı.Yukarı katlarda daireler vardı-boş olduklarını tahmin ediyordum çünkü içlerinden insanlara ait uyuma sesleri gelmiyordu.Şaşırmamıştım-mekan sert bir rüzgarla yıkılacakmış gibi görünüyordu.Karanlık, dar sokağın öteki tarafındaki binalar da bunun kadar yıpranmış durumdaydı.
Şehirde bir gece için normal bir sahneydi.
Konuşup dikkat çekmek istemiyordum ama birinin bir an önce bir şeye karar vermesini istiyordum.Çok susamıştım.Sağa sola gitmemiz ya da çatının üzerinden geçmemiz umurumda değildi.Sadece yanlış zamanda yanlış yerdeyim, diye düşünmeye bile fırsat bulamayacak birkaç şanssız insan bulmak istiyordum.
Ne yazık ki bu gece Riley beni var olan en işe yaramaz iki vampirle beraber dışarı yollamıştı.Riley hiçbir zaman av gruplarına kimi yolladığını umursamazdı.Yanlış insanları beraber gönderdiğinde eve daha az vampirin gelmesinden rahatsız oluyormuş gibi bir hali de yoktu.Bu gece Kevin ve adını bilmediğim sarışın bir çocukla kalakalmıştım.İkisi de Raoul'un çetesindendi, o yüzden aptal olduklarını söylememe bile gerek yok.Ve tehlikeli Ama şu anda daha çok aptaldılar.
Av için farklı bir yön seçmek yerine birdenbire hangisinin en sevdiği süper kahraman daha iyi avcı olur diye tartışmaya tutuşmuşlardı.İsimsiz sarışın şimdi Örümcek Adam'ı savunuyordu, sokaktaki tuğla duvarı hızla tırmanıyor, b,r yandan da çizgi filmin müziğini mırıldanıyordu.Öfkeyle derin bir iç çektim.Ava başlamayacaktık galiba!
Solumdaki hafif bir hareket dikkatimi çekti.Bu, Riley'in av grubu için gönderdiği diğer kişi, Diego'ydu.Onun hakkında diğer birçok vampirden yaşlı olduğu dışında çok fazla şey bilmiyordum.Riley'in sap koluydu ve ne derse o olurdu.Ama bu onu diğer salaklardan daha fazla sevmemi sağlamıyordu.
Diego bana bakıyordu.İç çektiğimi duymuş olmalıydı.Başımı çevirdim.
Başını aşağıda, çeneni de kapalı tutman gerekir.Riley'in adamlarının arasında canlı kalmanın tek yolu budur.
''Örümcek Adam mızmız bir beceriksizin tekiydi,'' diye seslendi Kevin sarışına.''Sana gerçek bir süper kahramanın nasıl avlandığını göstereceğim.'' Ağzını iyice yayarak sırıttı.Sokak lambasının ışığının altında dişleri parlamıştı.
Gelen bir arabanın farları mavi-beyaz bir pırıltıyla çatlamış kaldırımı aydınlatınca Kevin sokağın ortasına atladı.Kollarını önce gerdi, sonra da hava atan profesyonel bir güreşçi gibi kavuşturdu.Araba yaklaştı, muhtemelen onun normal bir insan gibi yoldan çekilmesini bekliyordu.Zaten çekilmesi gerekirdi.
''Hulk kızdı!'' diye bağırdı Kevin.''Hulk...EZECEK!''
Araba fren yapamadan önce atlayıp arabanın ön tamponunu kavradı ve arabayı kafasının üzerinden hızla fırlattı.Araba gıcırdayan metal ve kırılan cam sesleri eşliğinde tepetaklak kaldırıma düştü.Arabanın içindeki kadın çığlık atmaya başladı.
''Of,'' dedi Diego, başını iki yana sallayarak.Koyu, gür kıvırcık saçları; büyük, badem gözleri ve dolgun dudaklarıyla yakışıklıydı ama zaten kim yakışıklı değildi ki?Kevin ve Raoul'un diğer salakları bile yakışıklıydı.''Kevin, şu anda göze çarpmamamız gerekiyor.Riley dedi ki...''
Kevin sert bir soprano sesle, onu taklit ederek, ''Riley dedi ki!'' diye dalga geçti.''Biraz cesur ol Diego.Riley burada değil.''
Kevin ters duran Honda'ya doğru atıldı ve nasıl olduysa şimdiye kadar sağlam kalan şoför koltuğunu camına yumruk attı.Kırılan camların arasından elini uzatıp şoförün önünde açılmış hava yastığını söndürdü.
Arkamı döndüm ve nefesimi tutup düşüncelerimi toplamaya çalıştım.
Kevin'in beslenmesini izleyemezdim.Bunu yapamayacak kadar susamıştım ve onunla kavga etmeyi hiç istemiyordum.Raoul'un kara listesine girmeme hiç gerek yoktu.
Sarışın çocuğun ise böyle sorunları yok gibi görünüyordu.Üzerimizdeki tuğlalardan kuvvet alıp yavaşça arkama atladı.Kevin'le birbirlerine hırladıklarını duydum, sonra da ıslak bir yırtılma sesi geldi ve kadının çığlıkları kesildi.Bu ses muhtemelen kadını ortadan ikiye ayırmalarının sesiydi.
Düşünmemeye çalışsam da arkamdaki ısıyı hissedilebiliyor, düşen damlaların çıkardığı sesi duyabiliyordum ve nefes almıyor olmama rağmen boğazım çok kötü yanıyordu.
Diego'nun, ''Ben gidiyorum,'' diye mırıldandığını duydum.
Daha sonra karanlık binaların arasındaki gediğin içine sıvıştı, ben de onu hemen peşinden takip etmeye başladım.Buradan hızla uzaklaşmazsam, artık çok fazla kanının kalmış olması bile imkansız olan bir beden için Raoul'un kiralık katilleriyle baş etmek zorunda kalacaktım.Ve bu sefer eve dönmeyen belki de ben olacaktım.
Ah, ama boğazım yanıyordu!Acı içinde bağırmamak için dişlerimi birbirine kenetledim.
Diego çıkmaz sokağın çöplerle dolu kısmından hızla geçti ve sonra sokağın bitimine geldiğinde duvara tırmanmaya başladı.Parmaklarımı tuğlaların arasındaki gediklere geçirdim ve onun arkasından kendimi yukarı çekmeye başladım.
Çatıya geldiğimizde Diego yine fırladı.Çatıların üzerinden parlayan ışıklara doğru sessizce zarafetle atlıyordu.Onu yakından takip ediyordum.Ondan daha gençtim, o yüzden daha güçlüydüm.Genç olanların daha güçlü olması iyi bir şeydi, yoksa Riley'in evindeki ilk haftayı atlatamazdık.Onu kolayca geçebilirdim, ama nereye gittiğini görmek istiyordum ve onun arkamda olmasını kesinlikle istemiyordum.
Diego kilometreler boyunca durmadı; neredeyse sanayi bölgesine varmıştık.Sessizce mırıldandığını duyabiliyordum.
''Aptallar!Sanki Riley bize sebepsiz yere komut verecekmiş gibi!Mesela kendini koruma.Birazcık sağduyuları olmasını istemek suç mu?''
''Hey!'' diye bağırdım.''Yakında avlanacak mıyız?Boğazım alev almış durumda.''
Diego geniş bir fabrikanın çatısının kenarına atlayıp bana döndü.Bunun üzerine kendimi korumak için birkaç metre geriye sıçradım ama saldırgan bir harekette bulunmadı.
''Evet,'' dedi.''Sadece o delilerle aramda biraz mesafe olsun istedim.''
Arkadaş canlısı bir şekilde gülümseyince ona şaşkınlıkla baktım.
Bu Diego diğerleri gibi değildi.O...Sanırım onun için kullanılması gereken kelime sakin.Sakindi.Normal.Şu anda normal değildi ama eskiden normaldi.Gözleri benimkinden daha koyu bir kırmızıydı.Muhtemelen uzun zamandır varlığını sürdürüyor olmalıydı, zaten onun hakkında duyduğum da buydu.
Alttaki sokaktan Seattle'ın gecekondu mahallerinin her zamanki gece sesleri geliyordu.Birkaç araba, bası ağırlıklı müzik, endişeli, hızlı adımlarla yürüyen birkaç insan ve uzakta detone bir sesle şarkı söyleyen bir sarhoş.
''Sen Bree'sin değil mi?'' diye sordu Diego.''Yenilerden birisin.''
Bundan hiç hoşlanmamıştım.Yeni.Neyse.''Evet, ben Bree.Ama son grupla beraber gelmedim.Ben neredeyse üç aylığım.''
''Üç aylık biri için oldukça ustasın,''dedi.''Birçok kişi kaza alanını öyle terk edemezdi.'' Bunu bir iltifat ediyormuşçasına söylemişti, sanki gerçekten etkilenmiş gibi.
''Rauol'un manyaklarıyla kavgaya girmek istemedim.''
Beni onaylar gibi başını salladı.''İşte buna içerim.Onlar beladan başka birşey değil.''
Garip.Diego garipti.Sıradan bir sohbete katılan biri gibi konuşuyordu.Ne sinirli ne şüpheciydi.Sanki beni şu anda öldürmenin ne kadar kolay veya ne kadar zor olacağını düşünmüyormuş gibi.Sadece benimle konuşuyordu.
''Ne zamandır Riley'lesin?'' diye sordum merakla.
''On bir ay oldu.''
''Vay canına!Raoul'un yaşından bile fazla olmuş.''
Diego gözlerini devirdi ve nefretle yere tükürdü.''Evet, Riley'in o rezili getirdiği zamanı hatırlıyorum.Onun gelişiyle birlikte her şey kötüye gitmeye başladı.''
Bir süre sessiz kalıp ondan genç olan herkesin rezil olduğunu düşünüp düşünmediğini merak ettim.Tabii umursadığımdan değil.Artık kimsenin ne düşündüğünü umursamıyordum.Buna gerek yoktu.Riley'in de dediği gibi, artık bir tanrıydım.Daha güçlü, daha hızlı, daha iyiydim.Başka kimsenin önemi yoktu.
Diego sessizce bir ıslık çaldı.
''İşte!Tek gereken biraz beyin ve sabır.''Aşağı sokağın karşısını işaret etti.
Kapkaranlık sokağın kenarında bir adam bir kadına bir yandan küfür ediyor bir yandan da onu tokatlıyordu ve başka bir kadın da sessizce onları izliyordu.Kıyafetlerinden adamın P*******, diğer ikisinin de onun çalışanları olduğunu tahmin ettim.
Riley bize bunu yapmamızı söylemişti.Süprüntüleri avlamamızı.Kimsenin özlemeyeceği bir insanı seçmemizi, evde onu bekleyen ailesine dönmeyecek bir insanı, onun kayıp ilanı verilmeyecek bir insanı.
Bizi de aynen böyle seçmişti.Yemekler de tanrılar da süprüntülerden geliyordu.
Bazı diğer vampirlerin aksine, ben hala Riley'in bana söylediklerini yapıyordum.Onu sevdiğimden değil-o his çoktan gitmişti.Bize söyledikleri doğru geldiği için.Yeni birkaç vampirin Seattle'ı av alanı haline getirmesine dikkat çekmenin nesi mantıklıydı ki?Bunun bize ne yardımı dokunacaktı?
Ben vampir olmadan önce vampirlere inanmıyordum bile.O yüzden dünyanın geri kalanı vampirlere inanmıyorsa, o zaman vampirlerin geri kalanı zekice avlanıyor olmalıydı, Riley'in söylediği şekilde.Bunun muhtemelen iyi bir sebebi vardı.
Ve Diego'nun dediği gibi, zekice avlanmak için tek gereken birazcık beyin ve birazcık sabırdı.