Twilight Fan

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight


    Bree Tanner'in İkinci Hayatı 3.Bölüm

    Daphne
    Daphne
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 164
    Kayıt tarihi : 15/11/10
    Yaş : 29
    Nerden : Twilight'tan

    Bree Tanner'in İkinci Hayatı 3.Bölüm Empty Bree Tanner'in İkinci Hayatı 3.Bölüm

    Mesaj tarafından Daphne Salı Kas. 16, 2010 2:58 pm

    Bana ne dediğini biliyor musun?Yeni bir hayat ister misin, çocuk?''
    ''Hah!'' diye güldüm.''Bu benimkinden çok daha iyi.Bana tek söylediği, hamburger ister misin çocuk, olmuştu.''
    Riley'in o gece nasıl göründüğünü hala hatırlıyordum ama bu görüntü bulanıktı çünkü o zamanlar gözlerim hiç iyi görmüyordu.Şimdiye kadar gördüğüm en yakışıklı çocuktu; uzun boylu, sarışın ve mükemmeldi.Çıkarmadığı güneş gözlüklerinin arkasındaki gözlerinin de mükemmel olduğuna emindim.Ve sesi çok nazik,çok yumuşaktı.Yemek karşılığında ne isteyeceğini tahmin ediyordum ve bunu vermeye hazırdım.Çok yakışıklı olduğu için değil, iki haftadır çöpten beslendiğim için.Ama görünüşe bakılırsa başka bir şey istiyordu.
    Diego hamburger lafını duyunca güldü.''Çok açtın herhalde!''
    ''Hem de çok.''
    ''Peki neden o kadar açtın?''
    ''Çünkü aptaldım.Ehliyetimi almadan evden kaçmıştım.Düzgün bir iş bulamadım ve gerçekten kötü bir hırsızdım.''
    ''Neden kaçmıştın?''
    Duraksadım.Onlara odaklandıkça hatıralar birazcık daha netleşiyordu ama bunu istediğimden emin değildim.
    ''Ah,hadi,''diye beni ikna etmeye çalıştı.''Ben sana anlattım.''
    ''Evet,doğru.Pekala.Babamdan kaçıyordum.Beni çok döverdi.Muhtemelen annem kaçmadan önce onu da dövmüştür.Annem kaçtığında çok küçüktüm.O zamanlar çok fazla bir şey bilmiyordum.Sonra durum iyice kötüleşti.Uzun süre beklersem sonunda öleceğime karar verdim.Babam bana eğer evden kaçarsam aç kalacağımı söylemişti.Haklıydı, hatta bence hayatı boyunca haklı olduğu tek konu buydu.Ama bu konuyu çok fazla düşünmüyorum.''
    Diego beni onaylayarak başını salladı.''Bunları hatırlamak zor değil mi?Her şey çok belirsiz ve karanlık.''
    ''Gözlerinde çamurla önünü görmeye çalışmak gibi.''
    ''Çok güzel ifade ettin,''dedi.Görmeye çalışırmuş gibi gözlerini kıstı ve sonra da gözlerini ovuşturdu.
    Yine beraber güldük.Garip.
    ''Riley'le tanıştığımdan beri sanırım kimseyle beraber gülmedim,''dedi,düşüncelerimi okumuş gibi.''Bu iyi bir şey.Sen de iyisin.Diğerleri gibi değilsin.Hiç onlarla sohbet etmeyi denedin mi?''
    ''Hayır.''
    ''Bir şey kaçırıyor sayılmazsın.Ben de işte tam olarak bundan bahsediyordum.Riley kendini düzgün vampirlerle çevrelese yaşam standardı birazcık daha yüksek olmaz mıydı?Eğer o dişi vampiri korumamız gerekiyorsa,Riley'in bunun için zeki vampirler araması gerekmez miydi?''
    ''Demek ki Rily'in akla ihtiyacı yok,''dedim.''Sayıca fazla vampire ihtiyacı var.''
    Diego düşünceli bir şekilde dudaklarını büzdü.''Satranç gibi.At ve fil üretmiyor.''
    ''Biz sadece piyonuz,''dedim,bunu yeni fark etmiştim.
    Uzun bir süre birbirimize baktık.
    ''Bunu düşünmek istemiyorum,''dedi Diego.
    ''Peki ne yapacağız?''diye sordum,otomatik olarak birinci çoğul şahıs kullanmıştım.Sanki çoktan bir takım olmuşuz gibi.
    Yüzünde rahatsız olmuş bir ifade ardı,'biz' dediğim için pişman olmuştum.Ama sonra, ''Ne olduğunu bilmeden ne yapabiliriz ki?''diye sordu.
    Demek ki takım olayı onun için sorun değildi, bu kendimi şimdiye kadar hiç olmadığı kadar iyi hissetmemi sağlamıştı.''Sanırım gözlerimizi açık tutup dükkat kesilerek olayı anlamaya çalışmalıyız.''
    Başını salladı.''Riley'in bize söylediği her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmemiz gerek,yağtığı her şeyi.''Duraksadı.''Biliyor musun,bir seferinde Riley'le bu konuları konuşmaya çalıştım ama hiç umursamadı.Bana daha önemli şeylere konsantre olmamı söyledi - susuzluk gibi.Tabii o sırada sadece bunu düşünebiliyordum.Sonra beni ava gönderdi ve ben de endişelenmeyi bıraktım...''
    Onun bu anıyı tekrar yaşamasını izlerken gözlerinin odaklanmayı bırakmasını izledim.Diego bu hayattaki ilk arkadaşımdı ama ben onun ilk arkadaşı değildim.
    Birdenbire yine bana döndü.''Peki Riley'den ne öğrendik?''
    Konsantre oldum ve son üç ayı tekrar düşündüm.''Bize çok fazla şey söylemiyor.Sadece vampirlerin bilmesi gerekenlerden bahsediyor.''
    ''Daha dikkatli dinlemeye başlamalıyız.''
    Sessizlik içinde oturup bunu düşündük.Ben çoğunlukla ne kadar çok şey bilmediğimi düşünüyordum.Ve şimdiye kadar neden bilmediğim şeyler hakkında endişelenmediğimi.Sanki Diego'yla konuşmak zihnimdeki her şeyi netleştirmişti.Üç aydır ilk defa aklımdaki ana konu kan değildi.
    Bir süre sessizlik içinde oturduk.Mağaraya taze hava akıttığını hissettiğim siyah delik artık siyah değildi.Koyu griydi ve rengi her saniye birazcık daha açılıyordu.Diego endişeyle gediğe baktığımı fark etti.
    ''Merak etme,''dedi.''Güneşli günlerde buraya sadece loş bir ışık giriyor.Bir zararı dokunmuyor.''Omzunu silkti.
    Akıntının suları aşağıya sürüklediği deliğe birazcık daha yaklaştım.
    ''Gerçekten, Bree.Buraya daha önce gündüz vakti gelmiştim.Riley'e bu mağaradan ve neredeyse tamamen suyla dolu olduğundan bahsettim,o da o çıldırtıcı evden kaçmak istediğim zaman buraya gelmemin sorun olmayacağını söyledi.Her neyse, daha önce yanmış gibi görünüyor muyum?''
    Duraksadım,Riley'le olan ilişkisinin benim Riley'le olan ilişkimden ne kadar farklı olduğunu düşünüyordum.Cevap beklediğini göstermek istercesine kaşlarını kaldırdı.
    ''Hayır,''dedim sonunda.''Ama...''
    ''Bak,''dedi sabırsızlıkla.Hızla tünele doğru süründü ve kolunu içeri soktu.''Hiçbir şey olmuyor.''
    Başımı salladım.
    ''Rahatla!Ne kadar yukarı çıkabileceğime bakayım mı?''Bunu der demez başını deliğe soktu ve tırmanmaya başladı.
    ''Yapma Diego.''Çoktan gözden kaybolmuştu.''Rahatladım,tamam.''
    Gülüyordu.Gelen sese bakılırsa tünelde birkaç metre yukarı çıkmıştı bile.Peşinden gidip onu geri çekmek istiyordum ama içine girdiğim tedirginlikten donkalmıştım.Bana tamamen yabancı birini kurtarmak için hayatımı riske atmak saçma olurdu.Ama ezelden beri hayatımda yakın bir arkadaşa benzer biri bile olmamıştı.Tek bir geceden sonra bile artık konuşacak kimsenin olmadığı o duruma dönmek çok zor olurdu.
    ''No estoy guemando*(Yanmıyorum),''diye seslendi,alaycı bir ses tonuyla.''Bir dakika...Bu ne...?AH!''
    ''Diego?''
    Mağarayı hızla geçip kafamı tünele soktum.Yüzünü görebiliyordum,benimkinden birkaç santim ötedeydi.
    ''Böö!''
    Çok yakınımda olduğu için irkilerek geri çekildim.
    ''Çok komik,''dedim hissizce ve o mağaraya dönerken geri çekildim.
    ''Biraz rahatlaman lazım,kızım.Bunu araştırdım,tamam mı?Direkt temas etmeyen güneş ışığı zarar vermiyor.''
    ''Güzel,yani gölge veren bir ağacın altında durursam hiç sorun olmayacağını söylüyorsun?''
    Bir an sanki bana bir şey söyleyip söylememek arasında tereddütte kalmış gibi duraksadı,sonra sessizce,''Ben bir kere durdum,''dedi.
    Ona baktım ve gülmesini bekledim.Çünkü bu ancak bir şaka olabilirdi.
    Ama gülmedi.
    ''Riley dedi ki...''diye başladım ama sonra sesim çatallaştı ve sustum.
    ''Evet,Riley'in ne dediğini biliyorum,''dedi Diego.''Ama belki de Riley bildiğini söylediği kadar fazla şey bilmiyordur.!!
    ''Ama Shelly ve Steve.Doug ve Adam.O parlak kızıl saçlı çocuk.Hepsi.Hepsi zamanında dönmediği için öldü.Riley külllerini görmüş.''
    Diego'nun kaşları mutsuz bir şekilde birbirlerine yaklaştı.
    ''Herkes eski vampirlerin gündüz vakti tabutlarda yatmak zorunda kaldığını biliyor,''diye devam ettim.''Güneşten kaçınmak için.Bu herkesin bildiği bir şey,Diego.''
    ''Haklısın.Bütün hikayelerde bundan bahsediliyor.''
    ''Peki ya Riley hepimizi ışık görmeyen bodruma,yani,kocaman bir tabuta kapatarak ne elde edebilir ki?Mekanı mahvediyoruz,o da kavgalarla baş etmek zorunda kalıyor ve bu sürekli bir işkence haline geliyor.Bundan keyif aldığını söyleyemezsin.''
    Söylediğim bir şey onu şaşırtmış olmalıydı.Bir an ağzı açık kaldı ama sonra toparlandı.
    ''Ne?''
    ''Herkesin bildiği bir şey,''diye tekrarladı.''Vampirler bütün gün tabutlarda ne yapıyor?''
    ''Ah evet,sözde uyuyorlardı,değil mi?Ama sanırım sadece sıkılmış bir şekilde yatıyorlardır,çünkü biz uyumuyo...Evet, hikayelerin bu kısmı yanlış.''
    ''Evet.Ama hikayelerde sadece uyumuyorlar.Tamamen bilinçsiz oluyorlar.Uyanamıyorlar.Bu haldeyken bir insan gelip kolaylıkla onları kazıklayabiliyor.Bu da başka bir konu - kazıklar.Sence gerçekten biri içine bir parça tahta sokabilir mi?''
    Omzumu silktim.''Bunu hiç düşünmemiştim.Yani tabii ki normal bir tahtayı sokamazlar ama belki ucu sivriltilmiş bir tahtanın bir tür...sihirli gücü falan vardır.''
    Diego söylediklerimi küçümsercesine güldü.''Buna inanamıyorum.''
    ''Bilmiyorum ama herhalde biri bana jiletle keskinleştirdiği süpürgesiyle koşarken olduğum yerde durmazdım.''
    Diego'nun yüzünde hala iğrenmiş bir ifade vardı,sanki biz vampirken sihir çok imkansız bir durummuş gibi.Sonra dizlerinin üzerine doğruldu ve yukarıda duran kireçtaşını kazmaya başladı.Saçına düşen ufak taş parçalarını görmezden geliyordu.
    ''Ne yapıyorsun?''
    ''Deney yapıyorum.''
    Dik durabilene kadar iki eliyle kazdı ve bir an için durduktan sonra kazmaya devam etti.
    ''Diego, yüzeye geldiğinde patlayacaksın.Kes şunu.''
    ''Böyle bir amacım yok.Ah,işte!''
    Yüksek bir çıtırtı,sonra başka bir çıtırtı geldi ama ışık yoktu.Yüzünü görebilmem için eğildi,elinde bir adet ağaç kökü vardı.Beyaz renkli,ölü ve kuruydu ve üzerinde toprak parçaları vardı.Kırdığı kısımda keskin bir nokta vardı.Kökü bana attı.
    ''Hadi kazığı bana batır.''
    Tahtayı geri attım.''Saçmalama.''
    ''Ciddiyim.Bana zarar veremeyeceğini biliyorsun.''
    Kökü tekrar bana attı,ben ise kazığı yakalamak yerine elimle vurup ona geri yolladım.
    Ağaç kökünü havada yakalayıp inledi.''Ne kadar da...batıl inançlısın!''
    ''Ben vampirim.Eğer bu batıl inançlı insanların haklı olduğunu kanıtlamıyorsa,başka ne kanıtlar bilmiyorum.''
    ''Pekala sen yapmazsan ben yaparım.''
    Dalı dramatik bir ifadeyle kendinden uzak tuttu,kolu iyice gerilmişti.Sanki dal bir kılıçtı ve kendini öldürecekti.
    ''Yapma,''dedim endişeyle.''Bu çok saçma.''
    Tahtayı tam eskiden kalbinin attığı yere,granit bir levhayı kırabilecek güçle sertçe çarptırdı.Ben panikle donakalmıştım ama o sadece gülmekle yetindi.
    ''Yüzünün halini görmelisin,Bree.''
    Kırık tahtanın kıymıklarını parmaklarından ayırdığında ağaç kökü yere birkaç parça halinde düştü.Diego tişörtünü silkeledi ama kıyafeti yüzmekten ve kazmaktan o kadar kötü bir hale gelmişti ki bu hiçbir işe yaramadı.Fırsatımız olduğunda ikimizin de yeni kıyafetler çalmamız gerekiyordu.
    ''Belki bir insan yapınca farklı oluyordur.''
    ''İnsanken kendini çok sihirli mi hissediyordun?''
    ''Bilmiyorum Diego,''dedim sinirle.''Bütün o hikayeleri ben uydurmadım.''
    Birdenbire ciddileşip başını salladı.''Ya bütün bunlar sadece hikayeden ibaretse?Uydurulmuşlarsa?''
    Derin bir iç çektim.''Ne farkı var?''
    ''Emin değilim.Ama neden burada olduğumuz konusunda kafamızı çalıştıracaksak - Riley'in neden bizi o dişi vampire götürdüğü konusunda,neden sürekli yeni vampirler yarattığı konusunda - mümkün olduğu kadar fazla şeyi anlamak zorundayız.''Kaşlarını çattı artık yüzünde gülümsemeden eser kalmamıştı.
    Ben ise sadece ona bakmakla yetindim.Hiçbir cevabı bilmiyordum.
    Daha sonra yüzü biraz olsun yumuşadı.''Biliyor musun,bu çok iyi geliyor.Konuşmak.Odaklanmama yardımcı oluyor.''
    ''Benim de,''dedim.''Neden bunları daha önce hiç düşünmedim bilmiyorum.Oysa her şey oldukça açık görünüyor.Ama beraber düşününce...Bilmiyorum.Daha kolay fikir yürütebiliyorum.''
    ''Aynen.''Diego gülümedi.''Bu gece iyi ki geldin.''
    ''Aşırı bir duygusallık içine girmeyeceksin değil mi?''
    ''Ne?''Gözleri fal taşı gibi açıldı.''En iyi arkadaşım olmak istemiyor musun?''dedi ve güldü.
    Gözlerimi devirdim,yüzündeki şapşal ifadeyle mi yoksa benimle mi dalga geçiyordu emin olamamıştım.
    ''Hadi, Bree.Sonsuz dek en iyi arkadaşım ol.Lütfen?''Hala dalga geçiyordu ama gülümsemesi doğaldı ve...umutlu.Elini uzattı.
    Bu sefer gerçekten çakacaktım,elimi tutana dek başka amacı olduğunu anlamamıştım.
    Bütün hayatım boyunca çevremdekilere dokunmaktan kaçındıktan sonra ona dokunmak çok garipti çünkü son üç ay gerçekten de bütün hayatımdı.Ona dokunmak,sanki elektrikli bir tele dokunup bunun hoş bir şey olduğunu fark etmek gibiydi.
    Yüzümdeki gülümsemenin eğri büğrü olduğunu hissedebiliyordum.''Varım.''
    ''Harika.Kendi özel kulübümüz.''
    ''Başka kimseyi almayacağız,''diye ona katıldım.
    Elim hala eline değiyordu.Elimi sıkıyordu ama tutuyor da sayılmazdı.''Gizli bir el sıkışması bulmamız lazım.''
    ''Bundan sen sorumlu olabilirsin.''
    ''Çünkü gizli en iyi arkadaş kulübünü açıyorum,bütün üyeler burada.Gizli el sıkışması sonraki bir tarihte belirlenecek,''dedi.''İlk konuşulacak konu:Riley.Habersiz mi?Yanlış mı bilgilendirildi?Yoksa yalan mı söylüyor?''
    Konuşurken gözleri bendeydi,çok samimi görünüyordu.Riley'in adını söylerken yüz ifadesinde bir değişiklik olmadı.O an Diego'yla Riley hakkında anlatılan hikayelerde hiç gerçeklik payı olmadığına emin oldum.Diego sadece diğerlerinden daha uzun zamandır Riley'in yanındaydı,o kadar.Ona güvenebilirdim.
    ''Listeye bunu ekle,''dedim.''Amaç.Yani,Riley'in amacı ne?''
    ''Çok güzel bir soru.Bulmamız gereken tam olarak bu.Ama önce yeni bir deneyimiz var.''
    ''Bu kelime beni endişelendiriyor.''
    ''Gizli kulüplerde en önemli şey güvendir.''
    Biraz önce kazdığı tavandaki boşlukta ayağa kalktı ve yine kazmaya başladı.Bir saniye sonra ayakları havada duruyordu,bir eliyle tutunuyor,diğer eliyle de kazmaya devam ediyordu.
    ''Sarımsak için kazıyor olsan iyi edersin,''dedikten sonra denize çıkan tünelden uzaklaşmak için geriye doğru bir adım attım.
    ''Hikayeler gerçek değil,Bree''diye seslendi.Açtığı delikte kendini daha çok yukarı çekti,çıkan torak yere düşmeye devam ediyordu.Bu gidişile mağara tamamen toprakla dolacaktı.Veya güneş ışığıyla.Bu da bizim için pek iyi olmazdı.
    Denize çıkan tünelin iyice içine girdim,mağaranın içine parmak uçlarımla tutunuyor ve göz ucuyla dışarı bakıyordum.Su sadece kalçama kadar geliyordu.Aşağıdaki karanlığın içine karışmam sadece saniyenin onda birini alırdı.Bir gün boyunca nefes almadan durabilirdim.
    Hiçbir zaman ateşi çok seven biri olmamıştım.Bu bilinçaltımda kalan bir çocukluk anısı yüzünden olabilirdi ama yakın bir zamanda çıkmış olması da mümkündü.Vampir olmak hayatım boyunca yetecek kadar yanmamı sağlamıştı.
    Diego yüzeye yakın olmalıydı.Yine yeni ve tek arkadaşımı kaybetme fikriyle üzüntüye kapıldım.
    ''Lütfen dur, Diego,''diye fısıldadım ama sadece güleceğini ve beni dinlemeyeceğini biliyordum.
    ''Güven bana,Bree.''
    Kıpırdamadan bekledim.
    ''Neredeyse...''diye mırıldandı.''Tamam.''
    Işığın gelmesini,alev çıkmasını veya bir patlama olmasını bekleyerek gerildim ama Diego mağara hala karanlıkken aşağı atladı.Elinde daha uzun bir kök vardı,neredeyse benim kadar uzun,kalın,yılana benzer bir tahta.Bana,sana söylemiştim,der gibi bir bakış attı.
    ''Tamamen umursamaz biri değilim,''dedi.Eliyle ağaç kökünü işaret etti.''Gördün mü önlem alıyorum.''
    Bunu dedikten sonra kökü yukarıdaki yeni deliğe sapladı.Diego dizlerinin üzerine çöküp yoldan çekilirken son bir çakıl taşı ve kum yağmuru daha oldu.Sonra parlak neredeyse Diego'nun kolları kadar kalın bir ışık hüzmesi mağaranın karanlığını adeta deldi.Işık tavandan yere kadar bir sütun oluşturdu.Parıldıyor,içinde uçuşan tozları aydınlatıyordu.Ben bir buz kadar kıpırtısız bir şekilde tünelin kenarına tutunmuş duruyordum,her an kendimi aşağı bırakmaya hazırdım.
    Diego ne irkileek geri çekildi ne de acıyla bağırdı.Duman kokusundan ise eser yoktu.Mağara biraz öncekinden yüz kat daha aydınlıktı ama bu yeni arkadaşımı etkilemiş gibi görünmüyordu.O yüzden belki de gölge veren ağaçlarla ilgili hikayesinin doğru olduğunu düşündüm.İyi görünüyordu ama teninde ufak bir değişim vardı.Belki de uçuşan tozlar yüzünden, teninde hafif bir hareket vardı.Derisi parıltıyı yansıtıyor,sanki parlıyormuş gibi görünüyordu.
    Belki bu tozdan değildi,belki de yandığı içindi.Belki de yamak acı vermiyordu ve yandığını çok geç fark edecekti.
    İkimiz de hareketsiz bir şekilde gün ışığına bakarken saniyeler geçti.
    Sonra,elini avucu yukarıda duracak şekilde uzattı ve kolunu ışığa soktu.
    Düşünebildiğimden bile daha hızlı hareket ettim.Şimdiye kadar hiç olmadığım kadar hızlıydım.
    Diego son santimi de geçip derisini ışığa tutamadan onu toprakla dolu mağaranın arka duvarına yapıştırdım.
    Oda birden ani bir parıltıyla kaplandı ve bacağımdaki ılıklığı hissettiğim an mağarada Diego'yu duvarda tutarken ışığa temas etmeyeceğim kadar yer olmadığını farkettim.
    ''Bree!''dedi, nefes nefese.
    Düşünmeden yana kayıp duvara yaslandım.Bu bir saniyeden kısa sürmüştü ve bütün bu zaman zarfı boyunca acının beni ele geçirmesini beklemiştim.Alevlerin çıkmasını ve bedenimi o dişi vampirle karşılaştığım günkü gibi sarmasını,bu sefer daha hızlı sarmasını beklemiştim.ma göz kamaştırıcı ışık kaybolmuştu.Mağarada yine sdece bir ışık huzmesi vardı.
    Diego'nun yüzüne baktım;gözleri şaşkın,ağzı açıktı.Hiç kıpırdamıyordu,paniklediği açıkça belli oluyordu.Bacağıma bakmak istiyordum amageriye ne kaldığını görmekten korkuyordum.Bu Jen'in kolumu koparması gibi değildi,gerçi o daha çok acımıştı.Bunu düzeltmem imkansızdı.
    Ama hala acı hissetmiyordum.
    ''Bree,gördün mü?''
    Başımı hızla iki yana salladım.''Ne kadar zarar gördü?''
    ''Zarar mı?''
    ''Bacağım,''dedim dişlerimin arasından.''Geriye ne kaldı?''
    ''Bacağın gayet iyi görünüyor.''
    Hemen aşağı baktım.Gerçekten de ayağım ve baldırım daha önceki gibi oradaydı.Ayak parmaklarımı oynattım.Hiç sorun yoktu.
    ''Acıyor mu?''
    Yerden kalkıp dizlerimin üzerinde doğruldum.''Daha değil.''
    ''Ne olduğunu gördün mü?Işığı?''
    Başımı iki yana salladım.
    ''Bak,''dedi,yine gün ışığının önüne eğilmişti.''Ve bu sefer beni itme.Çoktan haklı olduğumu kanıtladın.''Elini uzattı.Bacağımda bir acı hissetmiyor olsam da,izlemesi çok güçtü.
    Parmakları huzmenin içine girdiği an mağara milyonlarca parlak gökkuşağı yansımasıyla doldu.Mağara,öğlen saatinde camdan bir odanın olacağı kadar parlaktı.Her tarafta ışık vardı.İrkildim,sonra da ürperdim.Her tarafımda güneş ışığı vardı.
    ''İnanılmaz,''diye fısıldadı Diego.Elinin geri kalanını da huzmeye soktu ve nasıl olduysa mağara daha da aydınlandı.Elinin arkasına bakmak için çevirdi,sonra yine avucunu çevirdi.Yansımalar sanki bir prizmayı çeviriyormuş gibi dans ediyordu.
    Yanma kokusu gelmiyor ve açıkça acı çekmiyordu.Eline yakından baktım,sanki yüzeyde trilyonlarca ayna var gibiydi,birbirlerinden ayırt edilemeyecek kadar küçüktüler, hepsi de ışığı normal bir aynadan iki kat fazla yansıtıyordu.
    ''Gel,Bree!Bunu denemelisin.''
    Reddetmek için bir sebep bulamadım,hem merak da ediyordum ama yanına gittiğimde kendimi çok isteksiz hissettim.
    ''Yanmıyor mu?''
    ''Hem de hiç.Işık bizi yakmıyor,sadece...bizden yansıyor.Gerçi sanırım yansımak demek bu durumu azımsamak oluyor.''
    İsteksizce ve bir insan kadar yavaşça parmaklarımı ışığa uzattım.Işınlar anında tenimden yansıdı.Oda o kadar parlaklaştı ki,dışarıdaki gün buraya kıyasla karanlık kalmış olmalıydı.Gerçi buna tamamen yansıma denmezdi çünkü ışık bükülüyordu ve renkliydi,sanki tenim kristalmiş gibi.Elimi tamamen huzmenin içine soktum ve parlaklık daha da arttı.
    ''Sence Riley biliyor mudur?''diye fısıldadım.
    ''Belki.Belki de bilmiyordur.''

    ''Biliyorsa neden bize söylemesin?Söylememesinin ne anlamı olabilir ki?Demek ki yürüyen disko topları gibiyiz.''Omzumu silktim.
    Diego güldü.''Hikayelerin nereden geldiğini hayal edebiliyorum.İnsanken böyle bir şey gördüğünü bir düşünsene.Gördüğün adamın alev aldığını düşünmez miydin?''
    ''Kalıp ben konuşmazsa...Belki.''
    ''Bu muhteşem,''dedi Diego ve parmağıyla parıltılı avucuma dokundu.Sonra güneş ışığının hemen içinde ayağa kalktı ve oda ışıkla kaplandı.
    ''Hadi, çıkalım buradan.''Yukarı uzandı ve açtığı deliğe tırmanmaya başladı.
    Artık korkumu atlatmış olmam gerekirdi ama yine de takip etmek konusunda endişeliydim.Tamamen korkak bir tavuk gibi görünmek istemediğim için onu takip ettim ama bütün yol boyunca gergindim.Riley gerçekten güneşte yanmak konusundaki tezini kanıtlamıştı ama benim aklımda bu olay vampir olduğumda hissettiğim korkunç yanma hissiyle bağlantılıydı, o yüzden bunu her düşündüğümde içgüdüsel bir şekilde içimi dolduran panikten kurtulamıyordum.
    Sonra Diego delikten çıktı, ben de hemen ardından çıktım.Adayı kaplayan ağaçların birkaç metre ötesinde, çimlerin üzerinde durduk.Arkamızda birkaç metre dik kayalık vardı,sonra da su.Etrafımızdaki her şey bizden yansıyan ışığın rengine bürünmüştü.
    ''vay canına,''diye mırıldandım.
    Diego bana gülümsedi, yüzü ışıkla daha da güzelleşmişti ve midemin adeta bir takla attığını hissettiğimde en iyi arkadaş kavramının bizden çok uzakta olduğunu fark ettim.En azından benim için.Hislerim işte bu kadar hızlı gelişmişti.
    Sırıtışı yumuşayıp hafif bir gülümsemeye dönüştü.Gözleri benimkiler gibi iyice açıktı.Hayranlık ve ışıkla doluydu.Yüzüme elime dokunduğu gibi, sanki pırıltıyı anlamaya çalışıyormuş gibi dokundu.
    ''Çok güzel,''dedi.Yanağıma dayadığı elini çekmedi.
    Orada ne kadar süre şapşallar gibi gülümseyip camdan fenerler gibi parlayarak durduk bilmiyorum.Kıyıda bir dürü boş kayık vardı, ki bu muhtemelen iyiydi.Çamur gözlü bir insanın bile bizi görmemesi mümkün değildi.Bize hiçbir şey yapamazlardı ama susamamıştım ve onca çığlık bu güzel ortamı mahvederdi.
    Sonunda güneşin önüne yoğun bir bulut geldi.Birdenbire tekrar eski halimize döndük, gerçi hala hafifçe parlıyorduk.Ama bir vampirin gözlerine sahip olmayanların fark edebileceği kadar değil.
    Parıltı gittikten sonra zihnim biraz netleşti ve bir sonraki adımımızı düşünebilmeye başladım.Ama Diego sanki normal haliymiş gibi dursa da - en azından artık ışıktan yapılmış gibi görünmüyordu - bir daha ona aynı gözle bakamayacağımı biliyordum.Midemdeki o karıncalanma hissi hala oradaydı ve içimde sonsuza dek orada kalacağına dair bir his vardı.
    ''Riley'e söyleyelim mi?Gerçekten bilmiyor mu sence?'' diye sordum.
    Diego derin bir nefes aldı ve elini çekti.''Bilmiyorum.Bunu onları bulurken düşünelim.''
    ''Gündüz izlerini gündüz ararken dikkatli olmalıyız.Farkındaysan güneş ışığında biraz göze batıyoruz.''
    Sırıttı.''Hadi ninja olalım.''
    Başımı salladım.''Süper gizli Ninja Kulübü kulağa en iyi arkadaş kulübünden çok daha güzel geliyor.''
    ''Kesinlikle daha iyi.''
    Herkesin adadan gittiği noktayı bulmamız birkaç saniyeden uzun sürmedi.Bu işin kolay kısmıydı.Anakarada nereye gittiklerini bulmak çok daha zordu.Bir an ikiye ayrılsak mı diye düşünsek de ikimiz de bu fikre karşı çıktık.Bu gayet mantıklı bir hareketti.Birimiz bir şey bulursa, diğerine nasıl söyleyecekti? Ama ben daha çok ondan ayrılmak istemiyordum ve onun da aynı şekilde hissettiğini görebiliyordum.İkimiz de hayatımız boyunca doğru düzgün bir yandaş edinememiştik ve o an olanlar bir dakikası bile harcanamayacak kadar güzeldi.
    Gitmiş olabilecekleri çok fazla yer vardı.Peninsula'ya, başka bir adaya, Seattle'ın varoşlarına veya kuzeye, Kanada'ya gitmiş olabilirlerdi.Evlerimizden birini her mahvettiğimizde veya yaktığımızda, Riley her zaman hazırlıklı olurdu.Her zaman bir sonraki gideceği yeri biliyor gibi görünüyordu.Bunları önceden planlıyor olmalıydı ama hiçbirimize planını anlatmazdı.
    Her yerde olabilirlerdi.
    Kayıklardan ve insanlardan kaçmak için suya dalıp çıkmak bizi çok yavaşlatıyordu.Bütün gün şanssız geçirmiştik ama ikimizin de umurunda değildi.Şimdiye kadar hiç eğlenmediğimiz kadar eğleniyorduk.
    Çok garip bir gündü.Kavgaları duymamaya ve saklandığım yerden tiksinmemeye çalışmak yerine, en iyi arkadaşımla, ve belki daha da fazlasıyla, Ninjacılık oynuyordum.Gölgelerden geçerken birbirimize taş atıyor ve neşeyle gülüyorduk.
    Sonra güneş batınca birden endişelenmeye başladım.Riley bizi arar mıydı?Yandığımızı mı düşünecekti?Yoksa öyle olmayacağını biliyor muydu?
    Daha hızlı hareket etmeye başladık.Çok daha hızlı.Yakındaki adaları çoktan incelemiştik, o yüzden artık anakaraya konsantre oluyorduk.Güneşin batışından yaklaşık bir saat sonra tanıdık bir koku aldım ve birkaç saniye sonra bu kokunun izini sürmeye başladık.Kokunun izlediği yolu bulduktan sonra iş bir fil sürüsünü karda takip etmek kadar kolaylaşmıştı.
    Ne yapacağımızı konuştuk.Artık koşuyorduk ve ciddileşmiştik.
    ''Bence Riley'e söylememeliyiz,''dedim.''Bütün günü mağarada geçirdiğimizi, daha sonra da onları aramaya çıktığımızı söyleyelim.''Konuştuğumda paranoyam artmaya başlamıştı.''Daha da iyisi, mağaranın suyla dolu olduğunu söyleyelim.Hiç konuşmadığımızı.''
    ''Riley'in kötü biri olduğunu düşünüyorsun, değil mi?''dedi bir süre sonra sessizce.Konuşurken elimi tutmuştu.
    ''Bilmiyorum.Ama her ihitmale karşı kötü biriymiş gibi davranmayı tercih ederim.''Duraksadım ve sonra, ''Sanırım kötü olduğunu düşünmemi istemiyorsun,''diye ekledim.
    ''Evet,''diye itiraf etti Diego.''Riley benim arkadaşım sayılır.Yani, senin arkadaşım olduğun gibi değil.''Parmaklarımı sıktı.''Ama diğerlerinden daha çok arkadaşım.Ve onun kötü olduğunu düşünmek...''Diego cümlesini bitirmedi.
    Ben de onun parmaklarını sıktım.''Belki çok iyidir.Dikkatli davranmamız nasıl biri olduğunu değiştirmez.''
    ''Haklısın.Tamam, o zaman mağaranın su altında olduğunu söylüyoruz.En azından başta...Onunla güneş hakkında daha sonra da konuşabilirim.Zaten gündüz konuşmayı tercih ederim, böylece iddiamı hemen kanıtlayabilirim.VE biliyorsa, bize başka şeyler anlatmış olmasının bir sebebi varsa, ona yalnız söylemem daha doğru olur.Nereye gidiyorsa oradan dönerken şafak vakti onu yakalarım...''
    Diego'nun konuşmasında çoğul şahıslardan çok tekil şahısların olduğunu fark etmiştim ve bu beni rahatsız etmişti.Ama aynı zamanda Riley'yi eğitmek de istemiyordum.Ona Diego'ya olduğu kadar güvenmiyordum.
    Arkadaşımı güldürmek için birden, ''Şafak vakti Ninja saldırısı!'' diye bağırdım.İşe yaramıştı.Vampir sürümüzü takip ederken yine şakalaşmaya başladık ama Diego'nun da benim gibi, şakaların altında aslında ciddi şeyler olduğunu düşündüğünü hissedebiliyordum.
    Koşarken gerginliğim daha da arttı çünkü hızlı koşuyorduk ve yanlış iz üzerinde olmamızın da imkanı yoktu.Gerçi hala onlara ulaşamamıştık ve yol çok uzun sürmüştü.Kıyıdan çok uzaklaşmış, birkaç dağ tırmanmıştık.Burası normaldeki gibi bir yer değildi.
    Şimdiye kadar ödünç aldığımız bütün evler bir dağda, adada ya da tarlada gizliydi, çok az ortak noktaları vardı.Ortak noktalarından biri ölü sahipleriydi, bir diğeri de gizli yerleri ve bir şey daha.Hepsi Seattle'ın etrafındaydı.Dünya'nın yörüngesindeki Ay gibi, şehri çevreliyorlardı.Seattle her zaman merkezdi, hedefti.
    Artık yörüngeden çıkmıştık ve bu çok yanlış geliyordu.Belki hiçbir anlamı yoktu, belki yanlış gelmesinin tek sebebi bugün çok fazla şeyin değişmiş olmasıydı.Şimdiye kadar kabul ettiğim btün gerçekler tersine dönmüştü ve başka herhangi bir değişimi kaldıracak halde değildim.Neden Riley normal bir yer seçmemişti ki?
    ''Bu kadar uzakta olmaları çok garip,''diye mırıldandı Diego.Sesindkei gerginliği hissetmiştim.
    ''Veya korkutucu,''diye ekledim.
    Elimi sıktı.''Sorun yok.Ninja kulübü her şeyin üstesinden gelebilir.''
    ''Gizli el sıkışması geliştirdin mi?''
    ''Hala düşünüyorum,''dedi.
    Bir şey beni rahatsız etmeye başlamıştı.Sanki garip bir kör noktam olduğunu hissediyordum.Görmediğim bir şey vardı ama ne olduğunu çözemiyordum.Çok bariz bir şey...
    Ve sonra her zamanki yörüngemizin altmış kilometre batısında evi bulduk.Sesi duyup da anlamamak imkansızdı.Basın çıkardığı bum bum bum sesi, oyunların müziği ve hırıltılar.Bunlar kesinlikle bizimkilerdi.
    Elimi çektim.Diego şaşkınlıkla bana baktı.
    Şakacı bir tonla, ''Hey, seni tanımıyorum bile,''dedim.''Seninle konuşmadım, nede olsa bütün gün suyun içinde oturduk.Bir Ninja veya vampir bile olabilirsin, nereden bilebilirim ki?''

      Forum Saati Paz Mayıs 12, 2024 8:19 am